AYRILMA-BİRLEŞME: NEYE-KİME GÖRE? – Yusuf Özgü Sertel

Bir birinden farklı haklar insanlık tarihi süreci içerisinde değişik yönetim biçimleri altında birçok kere birleşmeler ve ayrılmalar yaşamışlardır. Egemenlerin siyasi-politik, kültürel-politik, ekonomik-politik ve askeri-politik çıkar hesapları üzerinden bu ayrılma ve birleşmeler kimi kesimlerce yuhalanmış, kimilerince ise alkışlanmıştır.
Tahmin edersiniz ki ayrılma-birleşme olaylarından – egemen hesaplara göre- menfaat sağlayabiliyor oluş veya menfaatten yoksunlaşıyor oluş, bu olaylar karşısında egemenlerin ve çıkarlarını onların çıkarlarıyla örtüştüren egemen çevre çeperinin konumlanışı belirlenmektedir.
Ayrılma-birleşme olayının öyle olması gereken ana öznelerinin ve nesnelerinin (yaşarken hem düzenleyen ve bu düzenlemelerden etkilenen) – bunu yaşayan halkların- kaygıları, çıkarları egemen hesaplarda bir ölçüt olarak alınmamıştır.
Aynı coğrafya ve yine aynı halklar söz konusu olduğunda dahi egemenler; dönemsel koşullar bağlamında kendi menfaatleri ışığında konumlar belirlemişlerdir. Örneğin geçmişte Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarının ayrılığı (egemenlerin kurallarınca) bazı egemenlerce makbulken, yeni türeyen koşullar altında ise yine aynı egemenler birleşmeyi (yine egemenlerin kurallarınca) birleşmeyi yeğliyor. Aslında bu nokta başka bir yazının konusu olabilecek geniş bir analiz gerektirdiğinden biz esas değinmek istediğimiz noktaya dönelim.
Bir coğrafya üzerinde yaşayan halkların kim ile, nasıl bir yönetim dahilinde, nasıl yaşayacağına; siyasi-kültürel-gündelik hayatını nasıl organize edeceğine hakim, yine o halkların kendisi olmalıdır. Çıkar odaklarının sürekli farklılaşan çıkarları üzerinden halkların dinamiklerini yap-boz olabilecek bir şey olarak algılamak, düşülecek en büyük hatalardan biridir.
Bazı küçük çıkar çevreleri bu hataya sıkça düşmektedir . Özellikle Kürt mücadelesi ve Kıbrıs’taki halkların mücadelesi bağlamında mantıksal(!) ilişkiler kurarak- bölge halkının ne istediğini hesaba katmaksızın- halkların kendi sözünü söylemesi gerektiğini dillendirenleri tutarsız olmakla suçluyorlar.
Tarihleri boyunca güçlü bir merkezi otoriteye bağlı olmayan ve kendi yerellikleri üzerinden kendilerini yöneten Kürtlerin özyönetim talepleri bu halkın en meşru talebidir. Bunun yanında Kıbrıslı Türk halkı da- kktc’nin bir alt yönetim olduğunu yıllarca deneylemiş olduğundan ve kktc ile kendi sözlerinin sahipleri olamayacağı kanaatine vardığından- adanın diğer halkları ile federatif bir yapı altında birleşme eğilimindedir.
Bu minvalde dar çıkar çevrelerinden gelen “ Kürtlerin ayrılığını savunurken, Kıbrıs’taki diğer halklarla birleşmeyi istemek tutarsızlıktır” argümanı temelsiz kalmaktadır. Mesele salt ayrılıp birleşme mevsuzu değil, coğrafyadaki öznelerin kendileri için hangi eğilimde olduklarıdır. Her hangi bir coğrafyada her hangi bir halkın öz çıkarları uğruna verdiği mücadeleyi desteklemek; evet, dar çıkar gruplarının değil, devrimcilerin-ilericilerin görevidir. O halde şimdi sorulması gereken şudur:
KIBRIS’TA AYRILIKÇI kktc’Yİ ALKIŞLARKEN, KÜRT HALKININ ULUSAL DEMOKRATİK MÜCADELESİNİ BÖLÜCÜLÜK DİYE YAFTALAMAK NİYE ?

Yusuf Özgü Sertel
Bağımsızlık Yolu