Başka Alternatif Yok! – Münür Rahvancıoğlu

İçinden geçtiğimiz çağın belki de temel ayırt edici yönü; seçenek bolluğuna rağmen (belki de bu yüzden) alternatif yokluğudur. Sistem tarafından sunulmuş olan seçeneklerin bolluğu, sistem dışı bir seçeneği düşünebilme imkanlarımızı körelterek seçeneksizliğimizi arttırmaktadır.

Bugün çocuk sahibi olan birisi çocuğunu kktc üniversitelerinde, Türkiye’de, Avrupa’da, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde vs. okutmayı düşünebilir. Sayılabilecek onlarca farklı seçeneğe rağmen ortaya tek bir sonuç çıkmaktadır; her yıl yüzlerce yeni diplomalı işsiz! Sonucun bilinmesine rağmen, çocuğumuzu diplomalı işsizler ordusuna eklemek üzere okuyabileceği “en yüksek” dereceye kadar okutmak dışında bir alternatif yoktur! Eğitim için geçerli olan sağlık için de geçerlidir: Hastalık durumunda başvurabileceğimiz onlarca farklı yöntem ve çareye rağmen hastalıkları oluşmadan önlemek (önleyici tıp) gibi bir alternatife sahip değiliz!

Siyasette her ne kadar birbirlerinin farklı renklerdeki kopyaları da olsa, UBP ve CTP’den (Türkiye’deysek CHP ve AKP’den) başka alternatifimiz yok! Egemenlerin bize söylediğine ve toplumun büyük bir çoğunluğunun da inancına göre, “zarar eden”, “verimsiz”, “hantal” kamu kurumlarının özelleştirilmesinden, piyasaya açılmasından kısacası ekonomide neo-liberalizmden başka bir alternatifimiz yok! Araba da kullansak, motosikleti de tercih etsek; ulaşımda kendi özel çözümlerimizi üretmekten başka alternatif yok! Ve elbette “her koyun kendi bacağından asıldığı”, “gemisini kurtaran kaptan olduğu” için, insan ilişkilerinde rekabetten, başarılı olmak için hırstan, ne kadar “insan sever” olursak olalım son tahlilde kendimizi düşünmekten yani bencillikten başka bir alternatif yok!

Slavoj Zizek’e göre baskıcı yönetimlerin kendilerini kabul ettirmelerinin üç temel biçimi vardır:

1- Otoriter Biçim: “Böyle olacak çünkü ben böyle diyorum”
2- Totaliter Biçim: “Böyle olacak çünkü bu senin iyiliğin için”
3- Liberal Biçim: “Böyle olacak çünkü daha iyi bir seçenek yok”

Bu üçü içerisinde insanların özgürlüğünün en düşük seviyede olduğu Liberal Biçim’dir. İnsanlar kendilerine “doğal” diye empoze edilen, kendi tercihleriymiş gibi kabullendikleri bu durumda, itaat ettiklerinin bile farkında olmadan itaat ederler.

Her verili durum, her toplumsal sistem, her iktidar ilişkisi, kendi koordinatları içerisinde farklı seçenekler üretir. Hiçbir seçenek üretmeyen herhangi bir iktidar ilişkisi yoktur. Seçenekler arasında verili koordinatların kendisinden türeyen ve o koordinatları eleştirerek (muhalif olarak) varlığını devam ettirenler de vardır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki; verili bir iktidar ilişkisinin koordinatlarından türeyen tüm seçenekler, sonuçta o iktidar ilişkisinin devamlılığını sağlar. Hangi seçeneği seçerseniz seçin, mevcut ilişkinin koordinatları içinde kalırsınız. Bu anlamda mevcut koordinatlar içinden türeyen seçenekler arasından yapılan tercihler biçimsel anlamda özgürlük gibi görünse de, gerçek özgürlüğe vardırmaz. Gerçek özgürlük, mevcut iktidar ilişkilerinin koordinatlarına müdahale etme alanından türer.

Özgürlük, her durumda fiili özgürlüktür. Özgürlük ve o özgürlük ile ne yapılacağı birbiri ile yakından ilişkilidir. Birey, içerisinde aktif olarak bulunduğu bir durumu yeniden tarif edemediği, sadece verili durumun ürettiği seçeneklerle sınırlı kaldığı her durumda özgürlüğü biçimsel olarak deneyimliyor demektir. Çünkü gerçek özgürlük verili koordinatlar içerisinde sunulan iki ya da daha fazla seçenekten birini tercih etmek değil, o koordinatları değiştirmeyi seçebilmektir. Verili koordinatları aşma kapasitesi olmadan fiili özgürlüğe ulaşmak mümkün değildir.

Bugün içerisinde yaşadığımız sistemin bizlere sunduğu birçok seçenekten hangisini seçersek seçelim aslında en sonunda seçtiğimiz şey sistemin kendisi ve devamlılığı oluyor. Sonunda bize söylenen ise mevcut durumu bizim tercih ettiğimiz, sonuçların da bizim tercihlerimiz ile bağlantılı olduğu oluyor. Üstelik bunu söyleyenler, arasından tercih yapacağımız seçeneklerimizi itina ile belirleme özgürlüğünü ellerinde tutmakta ısrar edenlerdir. İnsan türünün mevcut durumu, yüzlerce çeşit ürün içerisinde dolaştığı halde; ürünlerin kalitesine, fiyatına, doğaya verdiği zarara, gerçek ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığına karar veremeyen, sadece dolaşmak ve parası yetiyorsa alışveriş yapmaktan başka bir seçeneği olmayan pasif tüketiciler, küresel bir süpermarketin müşterileri pozisyonuna sıkıştırılmıştır.

Hangi ürünü seçersek seçelim, sonuçta tercih ettiğimiz şey süpermarketin devamlılığı olacaktır. Hiçbir şey alamamamız durumunda ise, bu durum süpermarket için bir şey değiştirmeyecek her durumda başka müşteriler bulmak mümkün olacaktır.

Slavoj Zizek, radikal solun ütopik olduğunu söyleyenlere verilecek en iyi cevabın; asıl ütopyanın bugünkü neo-liberal konsensüsün ebediyen süreceği inancı olduğunu söylemektedir. Asıl gerçekçilik verili durumda imkansız gibi görünen için mücadele edebilmek, mümkün görünenin sınırlarını aşabilme cesaretini gösterebilmektir.

Bugün mevcut seçenekler dışında bir seçeneğimiz olmadığı, sistemin bize kendisinin devamına hizmet edenler dışında hiçbir seçeneği hazır olarak sunmadığı doğrudur. Ama bu, mevcut seçenekler içerisinden sözde “en iyisini” seçmek zorunda olduğumuz, başka alternatifimizin olmadığı anlamına gelmez. Başka bir alternatifimiz vardır: O da verili seçenekleri reddedip, yeni seçenekler yaratmak ve bize sunulan koordinatları değiştirebilmek iradesine sahip olmaktır. O yüzden 1968’de duvara yazılan söz hala güncelliğini korumaktadır: “Gerçekçi ol imkansızı iste!”

Münür Rahvancıoğlu
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri