İsyanın ve Özgürleşmenin Günü… 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Mesajları

KTOEÖS Bildirisi: 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü

Kapitalizm sınırlarla dünyayı; sınıflarla, uluslarla, cinsiyetle ve bölebileceği her türlü yolla insanlığı bölmeden var olamaz, yol alamaz. Tıpkı kendinden önceki sınıflı toplumlarda olduğu gibi, sömürülü toplumların sonuncusu ve en gelişmişi olan kapitalizm de, kadına ve erkeğe farklı toplumsal kimlikler yüklemiştir. Bu ayrım kitlelerin bilincine derinlemesine yerleşmiştir.

Bu gün 8 Mar Dünya Emekçi Kadınlar günü, bu günün emekçi kadınlar açısından anlamı, çifte ezilmişlik, hem de kapitalist sistem tarafından iki kat sömürülmüşlüğe baş kaldırmaktan  başka bir şey değildir.

Kapitalizmin insanlık dışı koşulları altında dünyamızda yaşayan kadınlar, yoksulların yüzde 75’i oluşturur. Dünyada okuma-yazma bilmeyen insanların yüzde 65’i kadındır. Dünya çapındaki mültecilerin %80’ini kadın ve çocuklar oluşturuyor. Dünyadaki savaş ve çatışma noktalarında milyonlarca kadın, sistematik olarak tecavüze uğruyor veya şiddet görüyor. Bunlar arasında küçük yaştaki kız çocukları da vardır. Dünyada her gün 10 ile 17 yaş arasında olan 82 milyonu aşkın kız çocuğu, 18 yaşına gelmeden evlendirilmektedir. Dünya yüzünde her 5 kadından biri, taciz ya da tecavüz mağduru. Sadece 51 ülke, yasalarında aile içi tecavüzü suç sayıyor. 79 ülkede, aile içi şiddete karşı hiçbir yasa yok. Şu anda yaşıyor olması gereken 60 milyonun üzerinde kız çocuğu, ya cinsiyet tercihli kürtaj ya da erkek çocuklara göre yeterince bakılmadıkları için yaşamıyor. Kadınların uğradığı bu şiddet örnekleri çoğaltılabilir. Unutulmamalı ki, Uluslararası Af Örgütü’nün, çeşitli kurumların araştırmalarına dayanarak açıkladığı bu veriler sadece resmi rakamlarla sınırlı. Şiddete maruz kalan kadınların sadece yüzde 40’ının bu şiddeti anlattığı düşünüldüğünde, gerçek rakamların ne kadar korkunç olduğu bir kez daha açığa çıkacaktır. Tüm bunlar, kapitalizme karşı verilen mücadelede emekçi kadınların ön saflarda yer almasının ne derece yaşamsal olduğunu göstermektedir.

Kadınların aktif işgücüne katılmaları, örgütlenebilmelerinin ve çifte ezilmişliğe karşı mücadeleye atılmalarının önünü her şeyden çok açmaktadır. Girişilen he mücadelede aktif yer almadan, kadınların kurtulması mümkün değildir. Erkek ve Kadın omuz omuza, birlikte olmadan gücünü kullanarak, örgütlenen ve kapitalist sömürüyü ortadan kaldırmak için kavgaya atılan kadın ancak, kendi kurtuluşunu sağlayabilir. Sınıfın tarihi, kadın işçilerin, bu bilinçle yürüttükleri ve tarihe kazıdıkları mücadele deneyimleriyle doludur.

Bugün, Tunus’ta, Mısır’da, Nijerya’da, Yunanistan’da, Amerika’da, Portekiz’de, Çin’de ve dünyanın daha pek çok ülkesinde, isyan bayrağını dalgalandıran kitlelerin en ön saflarında emekçi kadınlar var. Mısır’da “ekmek, onur, özgürlük” diye haykıran kadınların sesine, Çin’deki kadınların “artık yeter” diyen sesi karışıyor. Çifte ezilmişlik altında öfkesi bilenen emekçi  kadınlar, erkek emekçilerle beraber mücadele saflarını sıklaştırıyor.

Sermaye sınıfı, kadınları kendi ihtiyaçları doğrultusunda kullanmak istiyor. Sermaye kadınların çoğunluğunu işsizliğe mahkûm ederek iş piyasasının dışına sürüyor. Onları çocuk doğurma makinesi olarak görüyor; bol bol çocuk doğurmalarını telkin ediyor. Sermaye kadını güvencesiz, esnek ve ucuza çalışmak zorunda bırakıyor. Kapitalizm kadınların bilincini teslim alarak, onları düşünmeyen, sorgulamayan, karşı çıkmayan, sömürü düzeninin birer kölesi haline getirmek istiyor. Emekçi kadınlar, kapitalist devletin, dayakçı erkeğin ve sömürücü patronun karşısına örgütlü mücadeleyle dikilmeli, aşağılanma, sömürü, işsizlik karşısında kendilerine biçilen rolü reddederek işçi sınıfının mücadele saflarında yerini almalıdırlar. Dünya işçi sınıfının mücadele tarihi unutulmaz kadın işçi önderlerinin, birbirinden yiğit işçi kadınların hatıralarıyla bezelidir. Clara Zetkin’den, Rosa’dan, Paris Komünü’nün barikatlarında çarpışan yiğit kadınlara kadar.

Her karakışın ardından çiçekli bir bahar gelir. En karanlık gecelerin bile şafakları aydınlığa söker. Emekçi kadınlar, öyle bir dünya istiyorlar ki o dünyada yaşayanlar, insanlığın bugüne kadar çektiği kahredici acıları hiç bilmesinler. Öyle bir dünya istiyorlar ki kadınlar, bizi sevdiklerimizden ayıran ölümün makul kederinden başka bir keder görmesin insanlık. Bugün dünyayı üreterek var eden işçi sınıfı, yarın kadınıyla, erkeğiyle mücadele edecek ve aynı dünyayı bir baştan bir başa mutlulukla donatacaktır.

                   Mehmet Taşker

KTOEÖS Genel Sekreteri

 

 

 

 

KTÖS’ün açıklaması:

8 Mart 1857’de Amerika’nın New York şehrinde tekstil alanında çalışan yüzlerce kadın aldıkları düşük ücretleri,

uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için greve gittiler. Bizler bugün o

kadınların isyan ve başkaldırılarını alanlara taşımaya devam ediyoruz. Dünyada kadınlar şiddeti, yoksulluğu,

savaşı, militarizmi en yoğun yaşayanlardır. İşte bu nedenle kadınlar olarak yaşamın her alanında görünür

olmayı ve yaşanabilir, eşit, adaletli bir düzen kurmayı hedefliyoruz. Şiddetin ve ayrımcılığın farklı yüzlerini

yaşamımızın her evresinde hissediyoruz. Fakat artık biz cinsiyetimizden dolayı evde, okulda, işyerinde, sivil

toplumda ayrımcılığa uğramayı reddediyoruz.

Eğitimciler olarak da, ayrımcılık karşıtı politikalar geliştirmek ve bunu okullarımıza taşımak için

elimizden geleni yapmaya hazırız. Bilinmelidir ki bizler bu bağlamda:

v Eğitimde görev dağılımlarında cinsiyet, dil, din, ırk farkı gözetilmeksizin, eşitlik ve adalet ilkesi

temelinde yapılmasını savunuyor ve öğretmenler arasında yapılan cinsiyet ayrımcılığına karşı

mücadele edeceğiz.

v Öğretmenlerin toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığını artırmak için mücadele edeceğiz.

v Okullardaki müfredatların ve kullanılan kitapların toplumsal cinsiyet eşitliği gözetilerek, homofobik ve

militarist unsurlardan arınmış olarak yeniden düzenlenmesi için mücadele edeceğiz.

v Evimizde,işyerimizde ,yaşadığımız her alanda uğradığımız her türlü şiddete karşı mücadele edeceğiz.

v Sivil toplum örgütlerinde, siyasi partilerde ve sendikalarda kadınların eşit temsiliyetini sağlamak için

mücadele edeceğiz.

v Ayrımcılığa uğrayan, ötekileştirilen LGBT bireylerin görünür olması ve hakları için mücadele edeceğiz.

v Son dönemlerde Türkiye’deki gerici hükümetlerin bizlere empoze ettiği gerici, kadını eve hapseden

politikalara karşı mücadele edeceğiz.

v Savaşı bilen ve yaşayan kadınlar olarak, ülkemizde gerçek anlamda barışın kurulması için mücadele

edeceğiz.

Bizler, kadın dayanışmasına ve ortak mücadeleye önem veriyoruz, hatta bunu bir zorunluluk

olarak görüyoruz. Bu mücadele, toplumun her kesiminden ezilen, dışlanan, ama isyan eden, barış, emek

ve demokrasi güçleri ile kadın mücadelesinin ayrılmaz bütünlüğüne inanan bütün kadınların yaşamın her

alanında yan yana, omuz omuza ve el ele durduğu zaman ancak başarılı olacaktır.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, ‘Kadınlar Vardır!’ demek, sesimizi duyurmak ve mücadelemizi yükseltmek

için sokakta olacağız.

Çünkü 8 Mart dayanışma günüdür!

Çünkü 8 Mart direnme ve isyan etme günüdür!

Semen Saygun

KTÖS Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi (a)

 

TDP Kadın Örgütü’nün açıklaması:

Emeğin sömürüsüne karşı binlerce kadın emekçinin başlattığı ve bu uğurda can vermiş yüzü aşkın kadının hak kavgası, yüz yılı aşkın bir süredir sürmekte ve günümüz dünyasında neo-liberal politikaların kadın bedeni ve emeği üzerinde yarattığı yıkım karşısında isyan ederek büyümektedir.

Dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi, adamızda da, kadına yönelik şiddet ve baskı cinsel, fiziksel ve psikolojik olarak evlerimizde, iş yerlerimizde ve kamusal mekanlarda kendini göstermektedir. Ataerkil toplum yapısı ve bu yapı içerisinde şekillenen toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak da, kadının yerelden genele planlama ve karar alma mekanizmalarında söz sahibi olması engellenmektedir. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da, kadın bedenini metalaştıran, köleleştiren, şiddeti meşrulaştıran ve eşitlikten yoksun düzene isyan ediyor, bedenlerin ve zihinlerin özgürleşmesi mücadelesinde kararlılıkla yürüyoruz.
Toplumumuzda halen toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak, küçük yaştan itibaren kız ve erkek çocuklarının davranışları, ilgi alanları ve mesleki yönelimleri kesinleşmiş çerçeveler içinde belirlenmekte ve bu çerçeveler kapsamında kadınların yönetici konumuna veya meclis koltuklarına ulaşmaları engellenmektedir. Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) toplumsal cinsiyet eşitliğinin sadece kurumlarda kadın temsiliyetinin artması ile sağlanılamayacağının bilincinde olsa da, kadın temsiliyetinin önemli bir başlangıç noktası olduğunu savunmakta ve yerelden genele tüm planlama ve karar alma mekanizmalarında, kadınların erkeklerle eşit derecede katılımına olanak sağlayacak düzenlemelerin yapılmasındaki zorunluluğu yinelemektedir.
Meclis’teki kadın temsiliyeti, gazete manşetlerinde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri haberleri Kıbrıs’ın Kuzeyi’ndeki toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlik ve şiddet oranını ortaya koyabiliyorken, yine adanın kuzeyinde yapılan bir araştırma kadınların %75’inin hayatları boyunca en az bir kez fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldığını tespit etmektedir. Ancak bu toplumsal sorunun kabulünün de oldukça zor olduğunu gözlemlemekteyiz. Aile biriminde de kendini gösteren bu sorun, Kıbrıslı Türk toplumunun her hücresine yayılmış vaziyettedir. TDP bu sorun var oldukça, bu sorunun önemini vurgulamak ve giderilmesine yönelik çözüm yolunda mücadele etmeye devam etmekte ısrarcıdır.
Bu yıl yerel seçimler öncesindeki 8 Mart’ta kadının yerel yönetim mekanizmalarına katılımını ve erişimini sağlayacak düzenlemelerin önemine de bu vesileyle dikkat çekmek istiyoruz. Kentsel ve kırsal yaşamın tüm alanlarında eşit bir biçimde var olabilmek için, içinde yaşadığımız kentler ve köylerin şekillenmesi ve gelişmesinde söz sahibi olmalıyız. Bu nedenle tüm yerel mekanizmalarda eşit sayıda katılıma olanak sağlayacak düzenlemelerin aciliyetini de buradan haykırıyoruz. Kadın girişimciliğinin teşvik edilmesi amacı ile tüm belediyelerde kadın birimlerinin kurulması ve toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelendirmelerin yapılmasını istiyoruz.
Uzun yıllar çözümsüzlükten beslenen bu düzenin değişebilmesi için önümüzdeki çözüm sürecinde kadınların etkin bir rol oynaması, olası bir çözümün sadece toplumdaki erkin ihtiyaçlarına değil, kadının da ihtiyaçlarına hitap etmesini sağlayacaktır. Savaşın ve çözümsüzlüğün en büyük mağdurları olan kadınların, barışı inşa ederken de söyleyecek birçok sözü vardır. Kadınlar savaş istemiyor ve vicdanımız savaş ve hazırlıklarını reddediyor.
TDP sözünü söylemek ve sesini duyurmak isteyen her kadını barış yolunda birlikte mücadele etmeye davet eder, tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü saygıyla selamlar.


TDP Kadın Örgütü (Adına)
Pembe Birinci (Merkez Yönetim Kurulu Üyesi)

Baraka’nın açıklaması:

Ekonomik ve sosyal hakların budandığı, gerici politikaların sinsice uygulandığı, zamlar ve özelleştirmelerle yaşam kalitesinin düştüğü, kadınlara uygulanan psikolojik, ekonomik, fiziksel ve politik şiddetin çoğalarak devam ettiği bir ortamda, Baraka Kültür Merkezi olarak, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, mücadelemizi yükseltmek ve taleplerimizi haykırmak için yine sokaklardayız.

Geçmiş CTP hükümeti döneminde kadınlara armağan edilen, yıpranma payını kaldıran ve emeklilik yaşını artıran sözde Sosyal Güvenlik Yasası’nın ardından, geçmiş UBP hükümetinin icraatı Göç Yasası ve Özelleştirme Yasası ile emekçi kadınların hakları budanmaya devam edildi. Şimdi ise elektriğe yapılan zamla başlayan zam furyası, toplumsal roller gereği hayatın tüm yükünü sırtında taşıyan kadınları perişan ediyor.

CTP-BG DP-UG hükümetinin asgari ücretliye reva gördüğü  100 TL’lik artış ise, yaşanan zam furyasının ardından emekçinin eline geçemeden eriyip gidiyor. Özel sektörde çalışan emekçi kadınlar, sendikasız çalışmanın getirdiği düşük ücretlere, uzun ve düzensiz çalışma saatlerine mecbur bırakılıyor. Üyelerinin büyük çoğunluğu kadınlardan oluşan sendikalar ise kadınların çalışma ve sosyal yaşamını kolaylaştıracak politikalar üretmekte yetersiz ve sinik kalıyor. Kadınların, çalışma yaşamına atılmasında çok önemli bir yere sahip olan ücretsiz kreş talebi devletin karşısına çıkartılmıyor. Son yıllarda artarak devam etmekte olan neoliberal politikalar, eğitim ve sağlığı da piyasalaştırırken, bunlardan yine en çok etkilenen kadınlar oluyor.

Kadına yönelik şiddeti görmezden gelen ve yokmuş gibi davranan devlet, yıllardır talep ettiğimiz sığınma evini yapmak yerine, toplumun ihtiyacı olmayan ve kadını toplumda yok sayan gerici politikaların ürünü, cami, külliye ve imam hatipler inşa ediyor.

Gece kulüplerinde yaşanan taciz ve cinayetler yok sayılırken, polisin yılda birkaç kez gece kulüplerine yaptığı “Huzur Operasyonları”nın  da amacı bilinmiyor! Güvencesiz ve sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda bırakılan seks işçisi kadınların örgütlenme ve sosyal güvence hakları görmezden gelinmeye devam ediyor.

Kıbrıs müzakerelerinin iki yıl aradan sonra yeniden başlamasıyla ülkede yeni bir sürece giriliyor ama girilen bu süreçte gerçek özneler olan halk yine yer almıyor. Kurulan müzakere masalarında, halk oturmuyor. Adada gerçek anlamda bir barış için Kıbrıslı Elenler ve Kıbrıslı Türkler, kadınların da yer aldığı, gündelik yaşam pratikleri ile bir birlerine temas etmeli, ortak mücadelelerini yükseltmelidirler.  Olası bir anlaşmanın ardından iki halkın, bütün dünyada yıkıcı etkisini gösteren neoliberal politikalara karşı birlikte mücadele etmesi gerçek anlamda bir yakınlaşmayı sağlayacak esas olgulardan birisidir. Alkışlanacak olan masada imzalanan bir anlaşma değil ama anlaşmanın ardından sol ve ilerici güçlerin verecekleri emek ve barış eksenli ortak mücadeledir.

Biz, Baraka aktivistleri, emekçi kadınların hakları için, kadının görünür kılınması ve şiddetin son bulması için, adada gerçek bir barışın sağlanması için, dayatmalara ve gerici politikalara dur demek için mücadeleyi asla bırakmıyoruz. 8 Mart emekçi kadınların mücadelesinde çok önemli bir gündür Ama biz, kadınların insanca yaşadığı ve görmezden gelinmediği bir dünya için sesimizi her zaman yükseltmeye devam edeceğiz.

Baraka Kültür Merkezi (a)

Firuzan Nalbantoğlu

FEMA’nın açıklaması:

8 Mart 1857 tarihinde Amerika’da tekstil fabrikasında daha iyi şartlar için greve başlayan işçilere polis saldırısı ve yangın sonucu 129 kişi hayatını kaybetmişti. İçlerinde çoğu kadın olan bu işçileri anmak üzere Clara Zetkin 1910 yılında bu günün ‘’Dünya Emekçi Kadınlar Günü’’ olarak anılması önerisini sunmuştu.  Bu önerinin kabulü ile 104 yıldır dünyanın her yerinde 8 Mart kadınlar tarafından eşitlikçi, adaletli ve özgürlükçü bir toplum için seslerini duyurdukları bir gün olarak kayda geçmiştir.

Ülkemizde de kadına karşı ayrımcılığın ve şiddetin her gün arttığı gerçeği karşısında Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde bizler Feminist Atölye olarak adalet, eşitlik ve özgürlük temelinde ekonomik, siyasi ve sosyal hayat içindeki eşitsiz konumumuzun değişmesi için taleplerimizi dile getiriyoruz. Kadınlara 8 Mart’ta çiçek getirip diğer zamanlarda şiddet gösteren erkek egemen zihniyetin ülkemizde de bir hayli yaygın olduğunu biliyoruz. Bu sebeple toplumun dönüştürülmesini savunurken, kadınların güçlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Kadının emeğinin özellikle ev içinde görünmez kılınması, ev kadınlarının sosyal sigortadan mahrum olması ülkemizdeki en önemli meselelerden biridir. Bunun yanı sıra toplumun yarısını oluşturan kadınların iş gücü piyasasında da kadınların karşılaştığı cam tavan, mobbing gibi sorunların ortadan kalkması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Bu bağlamda, kamu sektöründe mevcut sendikalarda ve meslek odalarında kadınların karar alma mekanizmalarına aktif ve eşit katılımı desteklenmelidir. Ülkemizde çalışanlar için özel sektörde büyük bir eksiklik olan sendikalaşma sağlanmalı ve kadınların da karar mekanizmaları içerisinde aktif ve eşit katılımı sağlanmalıdır.

Ev kadınlarının ev içi emeği görünür kılınmalı; aynı zamanda ev işçilerinin emeğinin de sosyal sigortalar kapsamına alınması gerekmektedir.  Bunun yanı sıra ülkemize çalışma amacıyla gelen göçmen kadınların haklarını koruyan, sosyal sigorta ve çalışma saatleri ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Meclisimizde yalnızca 4 kadın milletvekili bulunduğunu göz önüne alarak, ülkemizde kadınların siyasete katılımı teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Bunun için kadın kotası önemli bir gerekliliktir.

Kadınların hemen hemen toplumun her alanında karşılaştığı erkek şiddetinin önüne geçilmesi için de gerekli tüm önlemler alınmalıdır.

Kadınların maruz kaldığı erkek şiddeti, psikolojik, ekonomik, cinsel ve fiziksel olarak farklı şekillerde karşımıza çıkabilmektedir.

Gerekli yasal düzenlemelerin elzem olduğunun bilinciyle, sosyal alanda da şiddete karşı tüm eğitsel faaliyetler ve kampanyalar desteklenmelidir.

Kıbrıs’ın kuzeyinde içimizde yara olan ve bir an önce ele alınması gereken bir diğer önemli husus ise gece kulüplerindeki seks köleliğidir. Zorla çalıştırılma, kimlik belgelerine el konulması, kapalı alan dışarısına çıkamama, seyahat hakkının kısıtlanması ve düzensiz iş saatleri bize bunun açıkça seks köleliği olduğunu göstermektedir. Son dönemde yapılan yasal değişiklikten de başlayarak, konunun kapsamlı şekilde ele alınması, seks köleliğine son verilmesi gerekmektedir.

Bunların yanı sıra son dönemde başlayan müzakere süreciyle birlikte barış umudumuz pekişmiştir. Milliyetçi, ırkçı ve militarist yapıların dışına çıkılarak gerçekleşecek barış bizim için çok önemlidir. Ayrıca müzakere masasında kadınların eşit temsilinin gerekli olduğunu ve yeni oluşturulacak federal anayasanın toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeterek, kadınların ve toplumdaki tüm sosyal grupların da –göçmen, azınlık- haklarını garanti altına alır nitelikte şekillenmesi gerektiğini savunuyoruz.

Simone de Beauvoir’ın dediği gibi kadının ülkesi yoktur, kadın her yerde erkek egemen sistemin altında ezilmektedir. Sesimizi duyuracağımız, taleplerimizi dile getireceğimiz bu günde daha eşitlikçi, adaletli ve özgürlükçü bir toplum istediğimizi yeniden dile getiriyoruz. Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!

 

BKP’nin açıklaması:

Birleşik Kıbrıs Partisi Kadın Meclisi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla yayınladığı açıklamada, tüm dünyada olduğu gibi Kıbrıs’ın kuzeyinde de erkek egemen ve kapitalist sömürü sisteminin kadının özgürleşmesinin ve eşitliğinin önündeki en büyük engel olduğunu belirtti.

 

Son dönemde Kıbrıs’ın kuzeyinde kadına yönelik şiddet, baskı ve tacizlerin arttığına dikkat çeken BKP Kadın Meclisi Sözcüsü Hediye Yiğiter, “BKP Kadın Meclisi olarak, kadına yönelik şiddet, baskı ve tacizde bulunanların en ağır şekilde cezalandırılmasını, şiddet mağduru kadınlar için Kadın Dayanışma Evleri’nin açılmasını, kadının ev içi emeğinin ücretlendirilmesini, ev emekçisi kadınların sosyal sigorta ve ihtiyat sandığı yatırımlarının yapılmasını, kadının yaşamın her alanında eşit katılım ve temsiliyetinin sağlanmasını ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün resmi tatil ilan edilmesini talep ediyoruz” dedi.

 

Cinsiyetçi olmayan, çok kültürlü, özgür, eşit, sosyalist bir toplum hedefliyoruz.

 

BKP Kadın Meclisi Sözcüsü Hediye Yiğiter, 8 Mart 1857 yılında New York’ ta tekstil sektöründe çalışan kadınların düşük ücret ve insanlık dışı çalışma koşulları karşısında greve gittiklerini, protestolar ve grev sonucu 100 kadının katledildiğini, II. Enternasyonal’in 1910’daki kongresinde Clara Zetkin’in de önerisiyle 8 Mart’ın Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü ilan edildiğini belirterek, her 8 Mart’ın kadınların insanca yaşam ve eşitlik için verdikleri mücadelenin ve dayanışmanın günü olduğunu vurguladı.

 

Kadınların şiddetin, baskının ve sömürünün en ağırına maruz kaldığını vurgulayan Yiğiter, “İçinde yaşadığımız ve kadınların işte, evde, sokakta, kısaca hayatın her alanında, ezildiği, dışlandığı ve güvenlikten yoksun yaşadığı bu ataerkil kapitalist dünyayı reddediyoruz. Toplumsal cinsiyet algılarının yaşamda aktif ve saygın yerini alabilmesi için ‘pozitif ayırımcılık da dahil, gerekli her türlü destek sağlanmalıdır. İkinci sınıf muamelesi gören kadın yurttaşlarımızın, özellikle de emekçi kadınların özgürleşmesini amaçlayan örgütlenmeleri destekleyip, adaletsizce, tek bir cinsiyet, erkek olan lehine yaşanmadığı bir dünyayı kurmanın bugünden mümkün olduğuna inanıyoruz. Cinsiyetçi olmayan, çok kültürlü, çok kimlikli, özgür, eşit, sınıfsız, sömürüsüz, sosyalist bir toplum hedefini hayata geçirme mücadelesini kararlılıkla sürdüreceğiz” dedi.

 

Ülkemizde kadın ticareti, seks köleliği engellenmeli ve Gece Kulüpleri kapatılmalıdır.

 

“Kadının ‘ev kölesi’ olmaktan kurtarılması ve toplumsal teşvik etmeye devam edeceğiz. Yasalar tüm baskıcı gelenek, töre ve çağdışı unsurlardan ayıklanarak kadının sosyal yaşama erkekle eşit biçimde katılımının sağlanması için çalışmalarımız devam edecek. Ülkemizdeki kadın ticareti ve seks köleliğinin engellenmesi ve gece kulüplerinin kapatılması için kararlılıkla mücadeleye devam edeceğiz” diyen Hediye Yiğiter açıklamasını devamla; “Cinsiyet eşitsizliklerinin ortadan kalkması için ve her iki cinsiyet içinde yıllarca benimsenen geleneksel rolleri aşana kadar mücadele sürdürülecektir. Kıbrıs’ın özgürlüğü için verdiğimiz mücadeleyi, kadının özgürlüğünü de kapsayacak şekilde genişleterek, geleneksel ‘kadın’ ve ‘erkek’ rollerini ortadan kaldırmakta kararlıyız” dedi.

 

 

Birleşik Kıbrıs Partisi

Basın Bürosu

 

Be the first to comment

Leave a Reply