Referandumdan Sonra: AB-ABD’ye Karşı Erdoğan – Münür Rahvancıoğlu

Türkiye’de Erdoğan diktatörlüğünü pekiştirecek referandum tamamlandı. Ciddi şaibelerin ve usulsüzüklerin söz konusu olduğu anti-demokratik sürece dair neredeyse tüm demokratik muhalefet bileşenlerinden protestolar yağıyor.

Onlarca başlıkta özetlenebilecek ve Türkiye Barolar Birliği tarafından da özetlenmiş olan usulsüzlüklerin herkes tarafından bilinen bir tanesi ise iki buçuk milyon mühürsüz oy pusulasının sayım devam ederken geçerli kabul edilmesi oldu. Bir milyondan biraz fazla bir oy farkı ile sonucu tayin edilen bir referandumda, iki buçuk milyon sahte oyun ne anlama geldiğini ise Bilal bile biliyor!

Refrandumun bu şekilde sonuçlandırılmış olmasının ve Erdoğan’ın mevcut konumunu her türlü hile ile devam ettirme kararlılığının tek ürünü ise; Türkiye toplumunun ciddi bir kamplaşma ve gerilim ile damgalanması olmadı. Erdoğan ve Batı arasındaki ilişkiler de her geçen gün gerilmekte…

***

Aslında Erdoğan ile Batı arasındaki ilişkiler daha referandum kampanya sürecinden itibaren ısınmaktaydı. Bunun en görünür olduğu moment ise, Hollanda krizi idi. Hollanda’nın Erdoğan rejimine net bir mesafe koyması ile görünür olan kriz; Avrupa Birliği’nin Hollanda yanında safını alması sonucunda tam bir kamplaşma haline gelmişti. Hatırlanacağı gibi Erdoğan’dan Merkel’e yöneltilen “Nazi” yakıştırması sürecin doruk noktasıydı…

Kıbrıs’ta üzerinde pek durulmayan, ancak gerilimin bir medyatik ağız dalaşından ibaret olmayıp yapısal temellere sahip bir kamplaşma olduğunun göstergesi ise aynı günlerde Alman Gizli Servisi başkanı tarafından yapılan açıklamada ifade buldu: Alman Gizli Servisi “15 Temmuz darbesinin arkasında Gülen Hareketi yok! Darbe bahane! Zaten Gülen Hareketi de terörist bir hareket değil , sivil bir din ve eğitim hareketidir” diyordu.

Alman Gizli Servisi’ne paralel olarak ABD Kongresi İstihbarat Komitresi Başkanı da bir açıklama ile “Gülen’in darbeye karıştığına dair kanıt görmedim. Türkiye ile ilişkilerimiz gergin ve IŞİD’i Irak ve Suriye’den çıkartmaya çalıştıkça daha da zorlanacak” deyince tablo tamamlanmış oldu: AB-ABD’ye karşı Erdoğan…

***

AB-ABD bloğunun Erdoğan karşısındaki konumlanışı bundan sonra da artan bir ivme ile devam etti. Refrandumdan hemen önce İngiltere’de yayınlanan haftalık Ecenomist dergisi konuyu kapağına taşıyarak, “Türkiye diktatörlüğe sürükleniyor” manşetini attı.

16 Nisan’da daha oy sayımı devam ederken ise Avrupa Konseyi seçim gözlemcisi Almanya milletvekili Andrej Hunko “hem oy kullanımında hem de oy sayımında polis tarafından engellendik, rahatsız edici bir ortamda bırakıldık” açıklaması yaparak, gerçekten de şaibeli olan süreçte Avrupa Konseyi’nin bugüne kadar olan şaibeli olaylara almadığı kadar net bir tutum alacağının sinyalini verdi.

Aynı gece AA’nın resmi olmayan sonuçları tartışılmaktayken, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri “Türkiye’deki bütün demokratlar için üzücü bir gün” diyerek “bu sonucun Türkiye’nin Avrupa değerlerinden kopması anlamına geldiğini, paketin değiştirilmeden uygulanmasının AB ile müzakerelerin askıya alınması anlamına geleceğini” söyledi. AB-ABD bloğu açısından meselenin “Türkiye oligarşisi” değil, “Erdoğan” olduğunu en iyi ifade eden de Kati Piri oldu; “Türkiye’de demokrasi ve temel haklar için savaşan herkesin yanında olmaya devam edeceğim. Bugünkü sonuçlar, Türkiye’de Avrupa değerlerini paylaşan ve ülkeleri için farklı bir gelecek seçen milyonlarca kişi olduğunu gösteriyor. AB, onların yüzüne kapıları hiçbir zaman kapatmamalı” diyen Piri, Erdoğan karşısında işbirliği içinde olacakları unsurların, dolayısıyla da Türkiye içinde iletişimde kalacakları bir kanalın varlığını işaret ediyordu.

Hemen ardından 17 Nisan günü Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi yetkilileri “referandumun Avrupa Konseyi standartlarına uymayan, eşitsiz şartlarda yürütüldüğünü ve demokratik süreç için hukuki altyapının yetersiz olduğunu” ifade eden bir basın açıklaması düzenlediler. İki heyetin ortak açıklamasında yaşananların “AGİT taahhütleri ve Avrupa Konseyi standartlarıyla çatıştığı” ve “ yasal çerçevenin gerçek bir demokratik süreci sağlamada yetersiz” kaldığı ifade edildi.

Erdoğan ise buna yanıt vermekte gecikmedi: AGİT’e “Haddinizi bilin” diye yanıt veren Erdoğan, referanduma ilişkin hazırlanacak raporu tanımayacağını ilan etti. Erdoğan, “müzakerelerin dondurulması” uyarısı yapan AB içinse “Ya verdikleri sözü tutacaklar ya sonuçlarına katlanacaklar” dedi.

***

Kamplar giderek netleşirken, referandum sonucunda Erdoğan’a tebrik yollayan ülkeler Azerbaycan, Katar, Bahreyn, Gine ve Cibuti ile sınırlı kaldı. AB ülkelerinden ise temkinli ve eleştirel açıklamalar geldi. Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ortak açıklamalarında, “Kutuplaşma açığa çıktı, saygılı diyalog kurulmalı” diyerek, AGİT’in seçim raporunun ve Venedik Komisyonu’nun uyarılarının ilişkiler için önem taşıdığını ifade ettiler.

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ise AGİT raporlarının sağlıklı bir değerlendirme için gerektiğini söyleyerek “idam cezasının” söz konusu olması halinde bunun “Avrupa değerlerinin ihlali olacağı” uyarısı yaptı.

Belçika Dışişleri Bakanı Didier Reynolds da “anayasa değişikliğinin yeterince endişe uyandırıcı olduğunu” idam cezasının geri gelmesi durumunda ise “Türkiye’yle AB’ye üyelik müzakerelerinin dondurulacağını” vurguladı.

Avusturya Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı da ortak açıklamalarında “AKP hükümetinin demokratik değerlerden ve Avrupa standartlarından iyice uzaklaştığını ve bu referandumun AB için bir alarm olduğunu” ifade ettiler.

Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı ve Yunanistan Syriza yetkilisi Dimitrios Papadimulis ise, “Erdoğan’ın marjinal ve şüpheli zaferi, kendisini ‘sultan’ ilan etmek için yeterli değil” diyordu.

***

Görülebileceği gibi ABD-AB bloğu ile Erdoğan arasında giderek büyüyen bir gerilim söz konusu. “AB-ABD’ye Karşı Erdoğan” ifadesin kullanıp da, “Türkiye” demememizin sebebi ise, AB-ABD kampı tarafından mesele edilenin, AKP veya AKP tarafından ilerletilmekte olan süreçler değil Erdoğan ile yaşadıkları “kontrgerillayı kim yönetecek” dalaşması olmasıdır. Yoksa AKP’nin 15 yıllık iktidarı boyunca gerek AB gerekse de ABD ile derin bir uyum içinde olduğunu, yapılan her icraatında AB-ABD’nin ve onların ülke içindeki uzantısı liberal-solliberal unsurların desteğinde ilerlediğini de Bilal dahil herkes biliyor. Bunca zamandır otoriter, anti-laik, anti-demokratik, neo-liberal uygulamalardan rahatsız olmayan, üstelik Türkiye’nin Ortadoğu’daki aktif taşeron rolünden memnun olan AB-ABD bloğunun birden bire fikir değiştirdiğini düşünemeyeceğimize göre; meselenin Erdoğan ile yaşadıkları bir yetki çatışması olduğu açıktır…

Türkiye’yi yöneten oligarşinin AB-ABD bloğu ile AKP’den öncesine dayanan ilişkileri var. Bu da Erdoğan ile Batı arasında gelişmekte olan gerilimde Batı kanadının Türkiye içinden ciddi bir etki alanı olduğu anlamına gelir.

***

Erdoğan’ın şimdi “evet”i arkasına alarak konumunu pekiştirmeye ve AB-ABD bloğu ile kişisel güvenliğini de garantiye alan bir uzlaşmaya varmaya çalışması muhtemel. Çünkü bu işin sonunda Erdoğan’ın Saddam veya Mubarek tarzı bir Ortadoğu diktatörü “statüsü” kazanması da var*…

Ama sürecin nasıl ilerleyeceği halen belirsiz ve görünür olan tek şey, gerilimin artmakta olduğudur.

Peki gerilim bu şekilde mantıki sonucuna doğru ilerlerse Türkiye solu ne yapacak?

AB ve ABD, Erdoğan karşısında liberal/solliberal seçeneklerle ilişkilerine dayalı yeni bir strateji çizecektir. Geçmişin Yetmez Ama Evet’çilerinin, bugün en büyük AKP karşıtı pozisyona yerleşmek için yarışmakta olması da buna denk düşüyor.

Bu da Erdoğan faşizmine karşı mücadelede emperyalizme dayanarak, yakın geçmişte olduğu gibi devrimci solu zehiremeye başlayacak bir liberal muhalefetin güçlenmesi demek olacaktır.

Bugün Türkiye solunun önündeki seçenekler; Erdoğan’a karşı mücadeleyi ufkunun sınırlarına koyup kontrgerilla sisteminin yetkisi için çatışan bir ABD-AB müttefiki haline dönüşmek ile Türkiye oligarşisini ve kontrgerilla sisteminin bütününü hedef alan bir bağımsız halk inisiyatiflerine dayalı demokrasi mücadelesinin öznesi olmak arasındadır.

Münür Rahvancıoğlu

Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri

 

* http://sendika30.org/2017/03/fetrete-dogru-ferda-koc/