Hükümetlerin yıllardan beridir sözünü verip yapmadığı ve Sosyal Riskleri Önleme Vakfı’nın (SORÖV) 2011’de hayata geçirdiği, gönüllülerin desteğiyle faaliyetlerini yürüten Kadın Sığınma Evi dün faaliyetlerini sona erdirdi. Açıldığı günden beri gönüllü desteklerle ayakta duran Kıbrıs’ın kuzeyindeki tek kadın sığınma evinin kapanmasıyla ilgili bugün SORÖV bir basın açıklaması düzenledi. Açıklamada, “devlet tüm bu zamanda bütün külfeti tek başımıza bizim üzerimize yıkmanın dışında bizi eşit bir muhatab olarak hiçbir zaman görmemiştir. Oysa bizim talebimiz devletin sığınma evini çalıştırması değil, sorunlu ve işbirliği gerektiren alanlarda destek olmasıydı” denirken, sığıma evinin kapanma süreci ile ilgili de ayrıntılı bilgi verildi.
Açıklamanın tam metni şöyle;
Sevgili paydaşlar, dost- kardeş örgütler ve değerli basın emekçisi arkadaşlar. Bugün ilk defa karşınızda heyecan duyduğumuz bir güzelliği değil, mütvelli heyetinin üzülerek almış olduğu “Kadın Sığınma Evini Kapatma Kararımızı” sizlere duyurmak için burada toplanmış bulunmaktayız.
Öncelikle hepinizin tahmin edeceği üzere bu karar ne aniden ne de kolay bir biçimde alınmış bir karardır. Bu noktada, açıklamamıza sondan başlayarak, yani sığınma evinin kapatılması neticesinde olacaklar ve yapılmakta olan eleştiriler üzerinden devam etmek isterim. Öncelikle tarafımıza yöneltilen yegâne ve belki de en kayda değer eleştiri olan kadın sığınma evinin devlet eliyle yönetilmesi/işletilmesi zaruretinin yanlış olduğunu bugün de savunuyoruz. Bu uzun ve çetrefilli süreçte şunu öğrendik ki devlet desteği ve sivil toplum örgütleri eliyle yürütülen projeler, salt devlet eliyle yürütülen projelere kıyasla daha başarılı ve daha güvenilir olmaktadır. Bu açıdan baktığımızda, “Pezevenk Devlet İstemiyoruz” şiarının doğru olduğu oranda kadınların da devlete ve başka hiçbir patriark tahakküme bağlı kalmadan özgür biçimde yaşamlarını idame ettirme haklarının olduğunu savunuyoruz. Devlet aygıtını düşündüğümüz çizgide, devletin asgari sorumluluğunun kendi sınırları içerisinde yaşayan bireylerin güvenliğini sağlamak olduğuna inanıyoruz. Güvenlik sorunu Vakıf olarak, özellikle “mesai saatleri dışında” karşılaştığımız güçlüklerin ve alınan bu kararın arkasındaki nedenlerin başında yer almaktadır. Polis desteğini her zaman talep ettik bugün de önemini yineliyoruz.
Değerli dostlar, bu süreçte gerek kktc, gerek KC, gerekse yurtdışından pek çok örgüt ve dernekle dayanışma içerisinde olduk. Bizden maddi manevi destek ve emeklerini esirgemeyen, yapıcı ve ölçülü eleştirileriyle bizleri düşünmeye ve başka tedbirler almaya sevk eden başta Fema olmak üzere CTP Kadın Kolları, Agah Necatlar, Lions Kadın Örgütleri, TDP, KAYAD, Baraka gibi sayısız örgüte bir kez daha teşekkürü borç biliriz.
Ne yazık ki bir şeyin de altını çizmekte fayda görüyoruz. Destek ve eleştirilerini esirgemeyen örgütlerin haricinde, burada, sığınma evinde barınmakta olan kadınları telefonla idare eden, kelimenin sözlük anlamıyla “örgüt içerisinde örgüt kurarak” sözde avukatlık, psikolojik ve maddi destek umutları vererek ve sadece barınan mücadeleci kadınların beyanları üzerine türlü çeşitli yaygara koparan örgütlerin de kadın sığınma evi projeleri olduğu bilgimize gelmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda, alınan bu karar asla bir vazgeçiş değil bu noktadan sonra bir meydan okumadır. Kaldı ki bu süreçte yine bizler, karşıt söylemlere inat, hep mütevazı davranarak “el yordamıyla bazı şeyleri başardık”, dedik. Ancak bu söylemin, birkaç makale okumuş ve birkaç eğitime katılmış bazı büyük örgütler tarafından tamamen yanlış anlaşılmış olduğu aşikardır. Oysa ki demin de bahsettiğim üzere ABD ve Kanada’dan dost örgütlerle yaptığımız istişareler sonucu kadın sığınma evlerini devletin işletmediğini ve hangi şartlar altında çalıştırılmakta olduklarını gerek saha ziyaretleri gerekse yazışmalarla gayet net biliyoruz.
Buna paralel olarak, geçen bu süreçte ilgili devlet kurumlarına ısrarla önerdiğimiz polis-muhaceret-sosyal hizmetler-hastahane-sığınma evi ayaklarından oluşan bütünleşik bir mekanizmanın oluşturulması fikri ne yazık ki benimsenmemiş, devlet tüm bu zamanda bütün külfeti tek başımıza bizim üzerimize yıkmanın dışında bizim eşit bir muhatab olarak hiçbir zaman görmemiştir. Oysa bizim talebimiz devletin sığınma evini çalıştırması değil, sorunlu ve işbirliği gerektiren alanlarda destek olmasıydı.
Bu konuyla ilgilenen örgütlerin her türlü siyasi, sınıf ve ekonomik çıkar ilişkisinden ari, bağımsız kurumlar olması neredeyse evrensel bir kabüldür. Ne yazık ki toplumumuzda böyle bir oluşumun en azından şimdilik pek de mümkün olmadığını, farklı bir ‘Sosyal Devlet’ anlayışı geliştirilmedikçe de asla mümkün olmayacağını yaşayarak öğrenmiş bulunmaktayız.
Ne var ki bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda, başta başkanımız Sn. Hatice Düzgün olmak üzere, toplumun gelişerek ilerlemesine dair vizyon sahibi bireylerin yüreklerini ortaya koyarak toplumsal değişimi nasıl tetikleyebileceğini, bu değişimin yoktan nasıl var edilebileceğini ve kendisine inanan 3-5 gönüllüyle nelerin başarılabileceğini, tüm imkansızlıklara ve “vazgeç yapamazsın” telkinlerine rağmen kapılarını açtığı gün itibariyle kadın, genç ve çocuklara yardım elinin nasıl uzatılabileceğini öğrenmiş ve ümit ediyoruz ki öğretmiş bulunmaktayız.
Ödenmeyen Mali Protokoller, gıyabımızda alınan ‘yönlendirme’ kararlarına karşın, sağlanmayan psikoloji, güvenlik ve sair hizmetlere rağmen son dakikaya kadar sair kişilerden aldıkları asılsız vaadlerle Başkan ve Başkan Yardımcımız ve aralarında benim de bulunduğum Mütevelli Heyeti Üyelerine karşı yapılan saldırı ve tehditler, zaten yasal sığınma süreleri çoktan aşılmış olan ve avukatları tarafından verilen dilekçeyle de uzatılan süre dolmuş olan kadınların tahliyesiyle son bulmuştur.
Yine çok üzülerek belirtmek isterim ki biz Türklere özgü bir kapris biçimi olduğunu düşündüğüm ‘otorite’ veya ‘erkini’ ispat etme gayesi, sığınma evi içerisinde de en çok 3. Dünya Ülkesi vatandaşlarını etkilemiştir. Bu bağlamda gece klüpleri ve/veya insan ticaretinden kurtulan kadınlar için de sunduğumuz çözüm önerileri ve talepleri ne yazık ki kulak ardı edilmiştir.
Bu noktada sorgulanması ve yapılması gereken sivil toplum örgütü kavramının yeniden tanımlanmasıdır. Devlet, uzunca bir süredir kadın sığınma evi açılacağı doğrultusunda açıklama yapmaktayken, en azından bizim tecrübelerimiz, bunu layığıyla gerçekleştirecek personele veya teknik bilgiye sahip olmadığına işaret etmektedir. Bizler ve gönüllü çalışan arkadaşlar hiçbir zaman mesai mefhumu olmadan hareket ettik ve etmeye de devam edeceğiz. Buradan hareketle STK – Devlet işbirliği her zaman kaçınılmaz olacaktır. Ancak özellikle kadın örgütleri arasındaki dayanışmanın bu hususta devlet katkılarından daha anlamlı olduğu kanaatinde olduğumuzu bir kez daha yineleriz.
Aldığımız bu kararla ilgili olarak polisiyle, hastahanesiyle, Sosyal Hizmetler Dairesi ve ilgili tüm kurumlarıyla bir bütün olarak devlet ile her türlü istişare ve yardıma açık olduğumuzu belirtir dün itibariyle artık kktc’de kadınların sığınabileceği bir yer olmadığını tüm yurttaşlara üzülerek bildiririz.
Bizler her zamanki gibi bu adanın kuzeyinde hiç düşünülmeyen ve yapılmaya cesaret edilemeyen projeleri hayata geçirerek, diğer örgütleri harekete geçirecek vizyonerler olmaya devam edeceğiz. Bu asla bir son değil daha mücadeleci ve nitelikli bir platformun oluşuyor olduğunun kanıtıdır.
Bizlere vakit ayıran basın emekçilerine ve dayanışma için burada olan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz.
#Dünyayı Kadın Dayanışması Kurtaracak!