SENDİKASIZ ÇALIŞTIRILMAK YASAKLANSIN: SIKÇA SORULAN SORULAR

1 – ÖZELDE ÇALIŞANLAR EĞER İSTİYORLARSA SENDİKALAŞABİLİRLER, NEDEN BİR YASAKLAMA GETİRİLSİN Kİ?
Bugün Kıbrıs’ın kuzeyindeki özel sektör koşullarında çalışmanın zorlukları, güvencesizliği, uzun ve belirsiz mesai saatleri, çalışanların patronun kaprislerine ve tepeden bakan tavırlarına maruz kaldığı, çalışanların işten atılma korkusuyla en sıradan taleplerini bile dile getirmekten çekindiği herkesin malumu. Böyle bir durumda, özelde şu an nerdeyse hiç sendikalaşma olmamasını, çalışanların “sendika istememesiyle” açıklayamayacağımız da kesin. Bağımsızlık Yolu’nun “Sendikasız Çalıştırılmak Yasaklansın” kampanyasının temel metninde bu durum şöyle açıklanıyor : “Bu yasa talebi sayesinde, özel sektördeki işleri ve güvenceleri patronun iki dudağı arasında olan emekçiler, doğrudan patronları ile karşı karşıya gelmek zorunda kalmayacaklardır. Böylece ellerinin çok zayıf olacağı bir mücadeleye büyük risklerle girmek yerine, genel anlamda özel sektörde sendikalaşma talebini hükümete karşı dile getirerek, bu riskten -elbette tamamen olmasa da- büyük oranda uzak durma şansına sahip olacaklardır.” Kısacası, özel sektör çalışanları, en ufak bir talebi bile dile getirme güvencesine sahip değilken, sendikalaşma gibi daha ciddi bir girişimin sorumluluğunun da çalışanlara bırakılması en ufak bir gelişmeye bile fayda sağlamaz. O yüzden, hem bu talep hükümete yöneltilerek özel sektör çalışanlarına patronlarıyla doğrudan karşı karşıya gelmeden bu talebi savunabilme şansı tanınacak, hem de, “isteyen sendikalaşsın” denildiğinde hiçbir özel sektörü böyle bir riske giremeyeceğinden, bunun yerine sendikalaşma zorunlu kılınacak ve patronların çalışanlara “sendikalaşmaya çalışanları işten atarım” tehditlerine fırsat tanınmayacaktır.

2- ZATEN MEMLEKETTEKİ SENDİKALARDAN HAYIR GELMEZ, ÖZELDE DA SENDİKALAŞMA OLURSA KATMERLENMEYECEK Mİ BU DURUM?

Elbette Kıbrıs’ın kuzeyindeki sendikaların pek çok eksiği ve yanlışı vardır. Bu yanlışlar da zaten hem Bağımsızlık Yolu tarafından, hem toplumsal muhalefetin çeşitli kesimleri tarafından, hem de bazen bizzat sendikaların kendi içinden dile getirilmektedir. Öte yandan, tüm bunlara rağmen sendikalar bugüne kadar çalışanlarının hak ve çıkar mücadelelerinde çok önemli roller oynamışlar, çalışanlara dönük ciddi hak ve ücret saldırılarının önündeki en büyük engel -ve bazen de tek engel- yine sendikalar olmuştur. Zaten, herkesin dile getirdiği “kamu çalışanlarının çıkarları korunuyor ama özel sektör çalışanları ne yapsın ? Onları savunacak hiçbir mekanizma yok” serzenişi bile, özelde sendikalaşmanın neden zorunlu olduğunun en temel göstergesidir. Bu ülkede sendikalara karşı en acımasız eleştirileri yönelten egemenler bile, eleştirilerine sendikaların kendi çalışanlarının çıkarlarını “fazla” koruduğunu ve bundan başka bir şey yapmadığını söylemekte, yani aslında sendikaların çalışanların hakkını koruduğunu itiraf etmektedirler. İşte şu an haklarının savunulmasına en çok ihtiyaç duyan özel sektör çalışanlarının da istediği tam da böyle bir şeydir. Zaten sendikaların, tüm toplumsal çıkarları değil de kendi zümresel çıkarlarını savundukları söylenmiyor mu ? İşte özelde sendikalaşmanın önünün açılması, tam da sendikaları eleştirenlerin de savunması gereken bir durum değil midir ? Böylece sendikaların, özeldeki çalışanlara da sahip çıkma basiretini gösterip gösteremeyeceklerini görme fırsatımız olacaktır.

3 – ÖZELDE SENDİKALAŞMA VE ÖGRÜTLENME SERBEST PİYASANIN MANTIĞINA TERSTİR. ÖZELDE, HAKKI OLAN KAZANIR, İŞİNİ İYİ YAPAN PARASINI ALIR, ÇALIŞKAN OLAN BAŞARILI OLUR VE BİR VERİMLİLİK ORTAMI DOĞAR. SENDİKALAR BU ORTAMI HER ZAMAN ENGELLEMİŞLERDİR.

Bu ülkede işverenlerin sesini duyuracak en azından 20 küsur farklı örgütü vardır. Biri de sendika. Fakat özel sektör emekçisinin mesleki bir örgütü yoktur. İşverenlerin onca örgütü ve hatta sendikası olması “serbest piyasa” mantığına ters değil de, çalışanların sendikalaşması mı ters? Ayrıca özel sektörün sürekli dile getirdiği “dünya standartlarını yakalamak” açısından, dünyanın pek çok yerinde, özel sektör çalışanları sendikalaşabilmektedir. Buna ek olarak, bilindiği üzere, özel sektördeki şirketlere pek çok vergi muafiyeti, vergi affı, mali sübvansiyonlar, idari kolaylıklar, şirketleri koruyucu gümrük muafiyetleri tanınmaktadır. Aynı şekilde, örneğin turizm ve eğitim sektöründeki şirketlerin elektrik borçlarının önemli bir kısmı bizzat devlet tarafından ödenmekte, şirketlere düşen kısım ödenmediğinde bile, bu şirketlerin elektrikleri kesilmemektedir. Şirketler ve patronlar lehine piyasaya bu kadar çok müdahalede, yardımda ve kolaylıkta bulunurken piyasanın “serbestliği” ve “verimliliği” zarar görmüyor da, çalışanlar en temel insan hakkı olan sendikalaşma hakkına kavuştuklarında mı piyasa zarar görecek?

4- TAMAM ÖZELDE DE SENDİKALAŞMA OLSUN TABİİ, AMA BUNU “SENDİKASIZ ÇALIŞTIRILMAK YASAKLANSIN” BİÇİMİNDE BİR YASAKLA GÜNDEME TAŞIMAK, ÇALIŞANLARIN SENDİKAYA GİRİP GİRMEME ÖZGÜRLÜĞÜ ÖNÜNDE BİR ENGEL DEĞİL Mİ?

Sendika çalışanın emniyet kemeri gibidir. Nasıl ki kimse trafikte emniyet kemeri takma zorunluluğu karşısında “emniyet kemeri takmama özgürlüğünden” söz etmiyor ya da nasıl ki hiç kimse “alkollü araba sürme özgürlüğünden” söz etmiyor, aynı şekilde, “sendikasız çalışmak” bir özgürlük değil bir esarettir. Hangi çalışan, kendi haklarını koruyacak bir mekanizmadan mahrum kalmak ister ki ? Hangi emekçi, bütün kaderinin patronunun iki dudağı arasında olmasına rıza gösterebilir ki ? Hele hele Kıbrıs’ın kuzeyindeki özel sektör koşullarını düşündüğümüzde, hangi emekçi “sendika istememe” özgürlüğünü kullanmak istesin, neden bunu yapsın ki? Buna ek olarak, bir çalışan zaten kendi sendikası içinde söz sahibidir ve sendikasında gördüğü sorunları, bizzat müdahale ederek, kendisi gibi düşünenlerle ortak hareket ederek giderme şansına sahiptir. Sendika dediğimiz şey zaten emekçilerden oluşur, gökten zembille inmez. Sendikalı olmamak çalışanın patronuna karşı elini kolunu bağlarken, sendikalı çalışan hem patronuna karşı bir güvenceye, iş güvencesine, hem de yine kendi sendikasında söz söyleme hakkına sahip olacaktır.

5 – DİYELİM Kİ ÖZELDE SENDİKASIZ İŞÇİ ÇALIŞTIRMAK YASAKLANDI, BU DURUMDA PATRONLAR, YASAL KILIFINA UYDURARAK KENDİ SARI SENDİKALARINI KURDURMAYACAKLAR MI İŞ YERLERİNDE?

Bağımsızlık Yolu’nun “Sendikasız Çalıştırılmak Yasaklansın” kampanyasının temel metninde de belirtildiği gibi, bu talep “çalışanlar için ılımlı bir taleptir.” Ilımlı bir taleptir çünkü tek başına sendika, hiç sendika olmamasından kesinlikle daha iyiyse bile, sırf sendikal örgütlenmenin var olması da, yolun sonu değildir. Bu soruda sözü edilen tehlike başta olmak üzere, pek çok sıkıntının doğma ihtimali vardır. İhtimalden öte, bu talep kabul görüp yasalaştığı takdirde, mutlaka patronlar hemen kendi sarı sendikalarını kurdurtmak için girişimlerde bulunacaklar ve mevcut düzenlerini, yeni yasal kılıfına sokarak sürdürmeye çalışacaklardır. Ancak bir kez sendikalaşma kapısı açıldı mı, artık ordan sızmak, kolay olmasa bile, mümkün olacaktır. Kısacası, hak arama açısından bugünkü durumdan çok daha olumlu bir zemin oluşacağı kesindir. Elbette patronlar bir yandan kendi sendikalarını kurdurmaya çalışacaklar, ama öte yandan da mevcut sendikalar ya da yeni kurulacak emekçi yanlısı sendikalar da özelde örgütlenme mücadelesini başlatacaklar ve bu mücadele, toplumsal muhalefetin de desteğini arkasına alırsa, patronları çok zor duruma düşürecektir. Ayrıyeten, özel sektör çalışanları da, böyle bir ortamda, bugünküne kıyasla daha geniş bir söz hakkına ve hareket alanına sahip olacaklardır.

6 – NEDEN KAMPANYADA “10 KİŞİDEN FAZLA ÇALIŞANI OLAN PATRON VE HİSSE SAHİPLERİNİN SENDİKASIZ EMEKÇİ ÇALIŞTIRMASI YASAKLANSIN” DENİYOR ? 10 SAYISI NEYE GÖRE BELİRLENDİ?

Bu sayı belirlenirken akılda bulundurulan en temel kıstas, büyük sermayedarlar ile küçük esnafı birbirinden ayırmaktır. Bilindiği üzere memleketimizde küçük esnaf zaten ancak kendini çekip çevirebilmektedir. Her gün daha da zenginleşen büyük sermayedarların aksine, küçük esnaf, toplumun içine çekilmeye çalışıldığı neoliberal uygulamalardan etkilenmektedir. Pek çok yerde azalan satışlar ve hatta kepenk indiren dükkanlar bunun bir göstergesidir. Ayrıca, emekçilerini en acımasız şekilde sömüren ve onların sırtından zenginleşen büyük sermayenin aksine küçük dükkan sahipleri ile yanlarında çalıştırdıkları kişiler arasındaki ilişki, bir “patron-emekçi” ilişkisinden ziyade bir “usta-çırak” ilişkisidir. Amacımız zaten zor durumda olan küçük esnafı mağdur etmek değildir. Hatta küçük esnaf, bu mücadeleye destek vermenin kendi çıkarlarına olacağını bilmelidir zira kendi işlerinin azalmasının bir sebebi de, ölçek farkının yarattığı avantajlardan sonuna kadar faydalanan büyük sermaye işletmeleridir.

7- SENDİKALAR HAKSIZ REKABETE NEDEN OLUP ZEKİ VE ÇALIŞKAN İŞÇİLERLE TEMBEL İŞÇİLERİ EŞİTLEYEN YAPILARDIR. BÖYLE BİR YASA TEMBELLİĞİ TEŞVİK ETMEZ Mİ?

Sendikal talepler, çalışanların, yaptıkları üretimden aldıkları pay üzerinde dururlar en çok. Sanıldığının aksine tembellik ve verimsizlik, patronların değil, çalışanların çıkarına aykırıdır. Bir işyerinde ve genelde bir ülkede ne kadar çok üretim varsa, büyüme ve refah için de o kadar çok imkan var demektir. Ancak sorun tam da buradadır. Mesele, daha verimli çalışmaya, daha üretken olmaya karşı çıkmak ya da tembellik yapanların, üretmeyenlerin ödüllendirilmesi değildir elbette. Mesele, bu üretimin, bu verimli çalışma sonucu ortaya çıkan zenginliğin nasıl bölüşüleceğidir. Yani sendikal mücadele esas olarak “bölüşüm”ü hedef alır (elbette tek sorun mevcut üretim ilişkilerinden doğan ürünün nasıl bölüşüleceği değildir; mevcut üretim ilişkileri, yani kapitalist üretim ilişkileri de başlı başına sorundur ancak bu mesele şimdilik kapsamımız dışındadır). İşte patronları korkutan da zaten tam da bu “bölüşüm” meselesidir. Patronlar, emekçilerin yaptığı üretimin en büyük payını kendilerine ayırmakta, ve çalışanların bu üretimden ve çalışmadan doğan paylarını elinden geldiğince kısmaya çalışmaktadır. Çalışanlar ise bu paydan kendi haklarını almak istemektedirler. Görüldüğü üzere üretimin artmasına, verimliliğin artmasına ve pastanın büyümesine kimse karşı çıkmamaktadır. Asıl sorun bunun nasıl bölüşüleceğidir. İşte çalışanların sendikalı olması da, bu bölüşüm sürecinde ellerinin güçlenmesi demektir. Patronlar, “pastanın büyük payını ben yerim, size de artıklar kalır ancak” diyemedikleri için, kendi çıkarlarını “sendika tembelliği teşvik ediyor” propagandası altında savunmaktadırlar. Böylece konu sanki “bölüşüm” değil de “üretim”miş gibi davranıp konuyu saptırmaktadırlar.

Be the first to comment

Leave a Reply