Bağımsızlık Yolu Dört Bölgede Sokaktaydı: “Barışı Halklar Sokakta Kuracak”

Bağımsızlık Yolu, Kıbrıs Sorunu müzakere sürecinin bitmesinin ardından;  Mağusa, Lefke, Girne ve Lefkoşa’da sokağa çıkarak, Kıbrıs’ta barış mücadelesine yönelik perspektifini vurgulayan basın açıklamalarını okudu.

“Müzakerelerin Bizi Değil, Bizim Müzakereleri Belirleyeceğimiz Bir Siyaset İçin Örgütlenelim”

Mağusa’da Namık Kemal Meydanı’ndaki cümbez ağacı altında saat 11.00’da gerçekleşen eylemde, bildiriyi Bağımsızlık Yolu Mağusa Örgütü adına Bağımsızlık Yolu üyesi Hatice Azizoğlu okudu.

Bildiride, Kıbrıs’ta barış mücadelesinin mevcut siyasi anlayışların bir sonucu olarak hep “yüksek siyasete” bırakıldığı, kapalı kapılar ardında yürütülen müzakerelerle gerçek anlamda barışı yaratacak olan halklara hep edilgen bir rolün uygun görüldüğü vurgulanırken, bu yöntemin kısır bir döngü olduğunun altı çizildi.

Bildirinin devamında, bölge halklarının etkileşimi açısından çok önemi olan Derinya Kapısı’nın açılmayı beklediği ancak Akıncı’nın seçim vaadi olan Maraş’ın açılması konusunda en ufak bir çaba harcamadığı vurgulanırken, bu adımların Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elenler’in birlikte yaşama kültürüne önemli katkılar sağlayacağı ancak tüm bunlardan ayrı olarak, sürekli iniş çıkışlı bir seyri olan barış mücadelesini yükseltebilecek yegane unsurun; halkların her alanda yaratacağı örgütlü mücadele olduğu ifade edildi.

“Barış Hukuki Bir Metin Değil, Halkların Yaşamsal Çıkarlarıdır”

Lefke’de Aplıç Kapısı yolunda saat 13.00’da gerçekleşen eylemde, bildiriyi Bağımsızlık Yolu Omorfo Birimi adına Bağımsızlık Yolu Omorfo Birimi Sorumlusu Celal Özkızan okudu.

Okunan bildiride, barış kavramının salt hukuki bir metne indirgenemeyeceğinin çünkü barışın Kıbrıslı Türk halkı için yaşamsal bir şey olduğunun altı çizildi.

Bölgedeki CMC ve Aplıç Kapısı sorununa değinilen bildiride, “CMC gibi bir ayıptan ortak hareket edilerek kurtulmayı başarmadan, barıştan ve ortaklaşmadan söz etmek, şatafatlı müzakere masaları kurmak anlamsızdır” dendi. Bildirinin devamında, Lefke bölgesinde insanların, esnafın, sivil toplum örgütlerinin yıllardır Aplıç Kapısı’nın açılması talebine rağmen bunun gerçekleştirilmemesinin; ortak yaşamdan, güven ilişkisinden söz etmenin anlamını yok ettiğinin altı çizildi. Ayrıca bildiride, artık barış mücadelesinin müzakere masasıyla sınırlı kalmaması, tarafların temsilcilerinin ve dış odakların kendi kaprislerine ve manevralarına bırakılmaması gerektiği, barış mücadelesini kendi ellerimize almanın, kendi yaşamsal çıkarlarımızı bu mücadelenin temeline koyup mücadelenin temel öznesi olmamızın gerektiği vurgulandı.

“Ortak Mirasımız İçin Mücadele, Barış İçin Mücadeledir”

Girne’ye bağlı Ayorgi’dei tarihi Zeyko Yağ Fabrikası önünde 13.30’da gerçekleşen eylemde, bildiriyi Bağımsızlık Yolu Girne Birimi adına Bağımsızlık Yolu Girne Birimi Sorumlusu Yusuf Özgü Sertel okudu.

Bildiride, şehrimiz Girne’nin on yıllardan beridir, her iki taraftaki şoven siyasetlerce halklar arası güvensizliğin körüklenmesinde kullanıldığı ifade edilirken, Kıbrıslı Elen egemenlerin bunu hayali bir Girne Belediyesi’ni gündemde tutarak yaptığının, kuzeyde de büyük otelcilik sermayesi tarafından yağmalanan yüzlerce dönüm deniz kıyısının mülkiyet sorununun ana unsuru haline geldiğinin altı çizildi.

Ayrıca bildiride, “Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarını, tarihi ve doğal kaynaklarımızı neo liberal sermayeye, dindar ve faşist politikalara karşı hep birlikte savunmaya, kamusal haklarımıza sahip çıkmaya ve gerçek bir barışın

tesisi için; sokak sokak, bölge bölge mücadeleye ve örgütlenmeye davet ediyoruz.” denildi.

“Masa Değil Sokak Merkezli Bir Mücadele İçin Örgütlenelim”

Lefkoşa’da cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde saat 14.00’da gerçekleşen eylemde, bildiriyi Bağımsızlık Yolu adına Bağımsızlık Yolu Örgütlenme Sekreteri Ali Şahin okudu. Müzakerelerin çökmesinin ada halklarında yarattığı hüzün ve hayal kırıklığının, ada halklarının barış istencinin ne denli yoğun olduğunun en açık göstergesi olduğuna değinilen bildiride, “Barışa alternatif B, C planlarını tedavüle sürmeye çalışanlara sözümüz A’dan Z’ye tüm planlarımızın barış olduğudur.” denildi.

Okunan bildiride, Kıbrıs’ın kuzeyinde çeşitli bölgelerde yaşanan sorunların ada halklarının ortak sorunu olduğu ve sokakta örülecek ortak bir mücadelenin barışın mihenk taşı olduğu da vurgulandı. Cumhurbaşkanı Akıncı’ya, güven güven arttırıcı önlemleri derhal uygulama çağrısı yapılan bildiride, “Barışı yaratmanın yolu sokaktan, sokakta bir mücadeleyi şekillendirmenin yolu ise örgütlenmekten geçmektedir. Gelin barışa giden yolu birlikte inşa edelim.” denildi.

Bağımsızlık Yolu’nun basın açıklamasının tam metni:

Cuma sabahı yine müzakerelerin çöktüğü haberi ile güne uyandık. Bu durumun ada halklarında yarattığı hüzün ve hayal kırıklığını en derinden hissediyoruz. Bu hüzün ve hayal kırıklığı ada halklarının barış istencinin ne denli yoğun olduğunun en açık göstergesidir.

Barışa alternatif B, C planlarını tedavüle sürmeye çalışanlara sözümüz A’dan Z’ye tüm planlarımızın barış olduğudur.

Bağımsızlık Yolu olarak aynı yöntemin tekrar tekrar denenerek farklı sonuç beklenmesinin, yani barışa salt müzakere masasıyla ulaşılmaya çalışılmasının yanlışlığını defalarca vurgulamıştık.

Gelinen nokta gösteriyor ki müzakere masası yerine sokak merkezli bir mücadele ada halkların çıkarınadır ve barışı yaratacaktır.

Sayın Akıncı’nın seçim sürecinde güven arttırıcı önlemler olarak vurguladığı, ada halklarının birbirini anlamasını ve güvenmesini sağlayacak adımları malesef seçilmesinin ardından uygulamadığını görmekteyiz.

Kıbrıslı Elen yönetimine baktığımızda ise halkların çıkarlarını önemsemeyen, kendi devlet çıkarlarının ötesine geçemeyen bir irade ile karşılaşmaktayız.

Bu durum karşımıza yeni bir statüko olarak çıkmaktadır. Bu statükoyu yıkmanın yolu sokaktan, kapsamlı müzakere yerine ise her bir noktada mücadeleden geçmektedir.

Güven ağaçta yetişmez. Halkların birbirine güvenmesi için ilişkilerin artması, ortak hedeflerin ve mücadelelerin şekillenmesi zaruridir.

Bu doğrultuda bugün Lefke, Girne ve Mağusa’da gerçekleştirdiğimiz basın açıklamaları ile işaret ettiğimiz noktaları vurgulamak isteriz.

Mağusa’da Derinya, Lefke’de ise Aplıç kapılarının açılması halklar arası ilişkilerin gelişmesi için büyük önem arz etmektedir. Bu doğrultuda verilecek mücadeleleri güçlendirmek barış talebini güçlendirecektir.

Kapalı Maraş’ın gün geçtikçe çürüyerek, yanarak yok olması hem ada halklarının ortak zenginliğinin yok olması anlamını taşımakta, hem de yok olan şehir halklar arası güvensizliği daimi kılmaktadır. Maraş bir an önce açılmalıdır.

Girne’de koca şehri kanalizasyona dönüştürmekte olan plansızlık adamızın paylaşılan tarihinin de üzerine beton dökme tehdidi yaratmaktadır. Ortak mirasımız olan cüce filler Zeyko bölgesindeki inşaatın altında yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ortak tarihsel mirasımızın korunması mücadelesi bizlere ortak yaşam için de tutunacak dal olacaktır.

CMC madenlerinin yarattığı kirlilik adamıza İngiliz Sömürge Yönetiminin bir armağanıdır. CMC’deki kirlilik halen sınır tanımaksızın ada geneline hastalık saçmaktadır. Bu kirliliğin hem ortadan kaldırılması, hem de sorumlularının bedel ödemesine yönelik atılacak ortak adımlar yaratılacak bir barışın mihenk taşı olacaktır.

Adamızın iki yanında varlıklarını sürdüren faşist yapılanmalar bölünmüşlüğün garantisi haline gelmiştir. Ülkü Ocakları ve Elam gibi yapıların kapatılması korkunun yarattığı güvensizlik bulutlarını da dağıtacaktır.

Sayın Akıncı’ya çağrımız kendi sözünün de parçası olan güven arttırıcı önlemleri uygulayarak, halkların öreceği barış mücadelesinin parçası haline gelmesidir. Kendisini Kıbrıslı Türk halkının liderliğine taşıyacak olan da budur.

Barışı yaratmanın yolu sokaktan, sokakta bir mücadeleyi şekillendirmenin yolu ise örgütlenmekten geçmektedir. Gelin barışa giden yolu birlikte inşa edelim.

Bağımsızlık Yolu Genel Komitesi

  

Bağımsızlık Yolu Mağusa Örgütü’nün basın açıklamasının tam metni:

On gün boyunca İsviçre’de gerçekleşen müzakerelerin olumlu bir sonuç vermediğini BM Genel Sekreteri dün açıkladı.

Son yaşanan süreç, belirli yenilikleri barındırmakla birlikte elli yıla yakın süredir süren görüşmelerin inişli çıkışlı dönemlerine bir yenisini daha ekledi. Ancak Crans Montana’da masanın çökmesi Kıbrıs halklarının barışa duyduğu ihtiyaçla ilgili hiç bir değişiklik yaratmamıştır.

Kıbrıs’ta barış mücadelesi mevcut siyasi anlayışların bir sonucu olarak hep “yüksek siyasete” bırakılmış, kapalı kapılar ardında yürütülen müzakerelerle gerçek anlamda barışı yaratacak olan halklara hep edilgen bir rol uygun görülmüştür. Ancak bu yöntemin kısır döngüsü ortadadır.

Barış mücadelesi müzakerelerin seyrine bırakılamayacak kadar önemlidir. Adamızın yeniden birleşmesi ve halklarımızın kardeşleşmesine inanan herkesin önündeki görev, barış mücadelesini aşağıdan yükselen bir şekilde büyütmektir. Müzakereler çöktü diye barışa olan inançla ilgili halklarda gelişecek yılgınlık en çok ayrılıkçı ve faşist çevreleri memnun edecektir. Bu yüzden mücadeleyi örgütlü bir şekilde büyütme gereği daha da ihtiyaç haline gelmiştir.

Kıbrıslı Türk halkının müzakereci olarak seçtiği Mustafa Akıncı’ya da bu süreçte yeni görevler düşmektedir. Kendisini barış güçlerinin büyük desteğiyle cumhurbaşkanı koltuğuna taşıyan ve seçim döneminde vadettiği güven yaratıcı adımlar halen hayata geçirilmeyi beklemektedir. Kentimiz Mağusa’ya dair beklentiler bu adımlar içinde önemli bir yere sahiptir. Bölge halklarının etkileşimi açısından çok önemi olan Derinya Kapısı halen açılmayı bekliyor. Öte yandan Akıncı’nın seçim vaadi olan Maraş’ın açılması konusunda en ufak bir çaba harcanmamıştır. Bunlar Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elenlerin birlikte yaşama kültürüne önemli katkılar sağlayacaktır.

Bağımsızlık Yolu Mağusa Bölge Örgütü olarak, Derinya Kapısı’nın ve Maraş’ın açılması talebinin tüm Mağusa halkının bir talebi olduğunu ve Kıbrıslı Türk halkının bütün olarak bu konulara Sayın Akıncı’nın seçildiği son seçimde yüksek oranda sahip çıktığını hatırlatmak isteriz.

Ancak tüm bunlardan ayrı olarak, sürekli iniş çıkışlı bir seyri olan barış mücadelesini yükseltebilecek yegane unsur; halkların her alanda yaratacağı örgütlü mücadeledir. Bu yüzden halkımızı barış mücadelesini büyütmeye ve tüm sorunlarımız için örgütlenmeye çağırıyoruz. Müzakerelerin bizi değil, bizim müzakereleri belirleyebileceğimiz bir siyaset için, yılgınlığa inat örgütlü mücadele için birleşelim…

Barış Bizlerin Ellerindedir!

Bağımsızlık Yolu Mağusa Bölge Örgütü

Bağımsızlık Yolu Girne Birimi’nin basın açıklamasının tam metni:

Şehrimiz Girne on yıllardan beridir, halklar arası güvensizliğin körüklenmesinde her iki taraftaki şoven siyasetler tarafından kullanılmaktadır. Kıbrıslı Elen egemenler bunu hayali bir Girne Belediyesi’ni gündemde tutarak yaparken, kuzeyde de büyük otelcilik sermayesi tarafından yağmalanan yüzlerce dönüm deniz kıyısı mülkiyet sorununun ana unsuru haline gelmiştir. Oysa Girne ortak vatanımızın ortak mirası olarak, biz Kıbrıs halklarını birleştirecek özelliklerle bezelidir.

Gün geçmiyor ki yaşadığımız doğa, tarihi mirasımız ve adanın halklarına ait güzellikler sermayenin çıkarları uğuruna para babalarına peşkeş çekilmesin. Geçmişte deniz kıyısında bir kent olan Girne, uygulanan neoliberal politikalar ve yaratılan peşkeş düzeninin ardından, bugün deniz kıyısı yerine beton blokların, kumar cennetlerinin kıyısında; patlayan kanalizasyonların etkisi ile bok deryasında kokuşmuş bir şehir durumunu almaktadır.

Yıllar önce doğası ve tarihi güzellikleri ile gerçek anlamda turizm cenneti olan adamız, sermayenin acımasızlığına terk edilerek beton ve moloz yığınları içerisinde her geçen gün yaşanmaz bir hal alıyor.

Oysa doğal ve tarihi değerlerimiz adadaki halkların ortak mirasıdır ve bu değerlere sahip çıkma mücadelesi, bizleri yeniden yakınlaştıracak temel bir unsurdur.

Bu günlerde eski Zeyko fabrikası olarak bilinen, Ayorgi bölgesindeki doğal ve tarihi doku sermayedarlara peşkeş çekilerek, ortak tarihi mirasımız olan cüce fillere ait fosil kalıntıları yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır. Dahası Girne kıyıları, yine kar üreten bir araç olarak yerli ve yabancı sermaye gruplarına dağıtılmakta hem ekolojik bir kıyım yaşanmakta hem de çeşitli kamusal haklar saldırıya uğramaktadır.

Acımasız bir şekilde doğal yaşama ve tarihi mirasımıza saldıran politikalara karşı, hem adanın kuzeyinde, hem de güneyinde halkların ortak mücadelesi çözümün kaçınılmaz ön koşuludur.

Yıllardır barış adına suni bir umut sarhoşluğuna boğulan halklar, cuma sabahı müzakerelerin çöktüğü bilgisi ile yeni bir karamsarlık ve umutsuzluğun ortasına terkedilmiştir. Bu durum barış ve ortak yaşam mücadelesine her iki halkın da duymuş olduğu özlem ve isteğin apaçık göstergesidir.

Bilinmelidir ki barış ne kilometrelerce uzaklarda kurulan masalarda, ne dosyalar dolu evraklara atılan imzalarla gerçekleşecektir. Yıllardır yeni planlar tedavüle sürmeye çalışanlara sözümüz, bizim A dan Z’ye tüm planlarımızın barış üzerine olduğudur.

Bağımsızlık Yolu olarak ayni yöntemi tekrar tekrar deneyerek farklı sonuç beklemenin, salt masa başı görüşmeler ile barışın gerçekleşmesinin imkânsızlığını defalarca dile getirmiştik.

Gelinen aşama bir kez daha gösteriyor ki, barışın masa başı görüşmeler yolu ile değil, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarının sokak merkezli örgütlenmeleri ve mücadeleleri yolu ile gerçekleşmesinden başka yol yoktur.

Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarını, tarihi ve doğal kaynaklarımızı neoliberal sermayeye, dindar ve faşist politikalara karşı hep birlikte savunmaya, kamusal haklarımıza sahip çıkmaya ve gerçek bir barışın tesisi için; sokak sokak, bölge bölge mücadeleye ve örgütlenmeye davet ediyoruz.

Şairin de dediği gibi.

Umudun ve sabrın vakti yok artık

Suyun ve ekmeğin vakti yok

Acının içinden geliyor sevinç

Ve gecenin

Bağımsızlık Yolu Girne Birimi

Bağımsızlık Yolu Omorfo Birimi’nin basın açıklamasının tam metni:

1968 yılında başlayan Kıbrıs sorunu müzakereleri, gelecek sene 50. yılına girecek. Yıllar sadece sorunu daha karmaşık bir hale getirmekle kalmıyor, bize “barış” kavramının anlamını da unutturuyor. Barış bazı çevrelerin iddia ettiği gibi bütün sorunları çözecek sihirli bir anahtar değil, “ne olursa olsun çözüm olsun” demek de değil. Barış, bazı çevrelerin iddia ettiği gibi “taviz vermek” ya da “haklarımızdan vazgeçmek” de değil. Barış, bu sığ anlamlara, halkın gerçek çıkarlarını gözetmeyen bu suni ve yozlaşmış kamplaşmalara indirgenemeyecek kadar yaşamsal bir şey Kıbrıslı Türk halkı için.

Barış, içinde yaşadığımız bu küçük ada parçasında ortak bir yaşam kurmanın, bu küçücük adadanın insanlarına nesiller boyu acılar çektiren koşulları ortadan kaldırmanın, Kıbrıs’ın bir bütün olarak nimetlerinden ortak bir biçimde faydalanmanın adıdır. Barış aynı zamanda, tüm bunları yaparken, Kıbrıslı Türk halkının varoluşunu güvenceye alma hassasiyetini taşımanın, Kıbrıslı Türklerin bu adada ortak ve siyasi anlamda eşit bir unsur olarak varlığını sürdürmesini temin etmenin de adıdır. Barış bu adada hem kendisinden kaçamayacağımız kadar, ama hem de onu kovalarken de kendi halkımızın çıkarlarını ve varoluşunu görmezden gelemeyeceğimiz kadar yaşamsal bir şeydir.

Bu önemli dengeyi göz önünde bulundurmak da, bu adada yaşayan insanların kendi çıkarlarına sahip çıkmasıyla, kendi geleceklerini tüm kaygılarını da gidererek ellerine almasıyla mümkün olabilir. Ancak ne yazıktır ki Kıbrıslı Türk halkı, kendi yaşadığı topraklarda, kendi kaderi olan bu coğrafyada kendi sözünü söyleme, kendi gerçek çıkarlarını dillendirme iradesini henüz kazanamamıştır. Bir yanda Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türklerin barışa dair yaşamsal çıkarlarını hiçe saymış ve meseleye sadece kendi çıkarlarından bakıp, kendi politikalarını bizlere dayatmıştır. Diğer yanda Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimi, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitlik talebiyle ve güvenlikle ilgili kaygılarıyla hakiki bir empati ve dayanışma duygusu geliştirmemiş ve “bir arada ortak bir biçimde yaşama” kavramının içini boşaltıp, sadece kendi “devlet çıkarlarını” ön plana almıştır. Kıbrıslı Türklerin kendi temsilcileri dahi, temsil etme iddiasında oldukları halkın yaşamsal çıkarlarını ve acil ihtiyaçlarını ya hiç gündeme getirmemiş, ya da kısa bir süre sonra bu çıkarları bir kenara itip, tepeden ve dolambaçlı süreçlerin içinde kaybolmuşlardır. Hâl böyle olunca da, Kıbrıslı Türkler, AB gibi BM gibi odaklardan medet ummak durumunda bırakılmıştır.

Bizlerin artık bu senaryoya tekrar tekrar maruz kalacak ne lüksümüz ne de sabrımız vardır. “Barış” kelimesinin gerçek anlamını, yani kendi yaşamsal çıkarlarımıza sahip çıkmayı yeniden sahiplenip, barış mücadelesini bu zeminde yürütmenin zamanı çoktan gelmiştir. Bu çerçevede de, Bağımsızlık Yolu Omorfo Birimi olarak, kendi bölgemizde bölünmüşlüğün yarattığı sorunlara dair en acil talepleri dile getirmek, ortak hareket etme becerisini gösteremeyenlerin bakmadığı yerlere bakmak için bugün burda toplandık.

Aplıç Kapısı’nın hala açılmamış olması, özelde Lefke halkı, geneldeyse Kıbrıslı Türk halkı için büyük bir utançtır. Bu kadar temel, sıradan, ve basit bir talep dahi yerine getirilemezse, ortak yaşamdan, güven ilişkisinden söz etmenin anlamı yoktur. Lefke bölgesinin insanları, esnafı, sivil toplum örgütleri yıllardır bu kapının açılmasını talep etmektedirler. Sonuçsuz müzakerelere harcanan emeğin, zamanın ve maliyetin binde biri bu talebe yöneltilseydi, sorun çoktan ortadan kalkardı. Bu çerçevede, Lefke halkının sesine kulak verilmesini, çabaların Aplıç Kapısı’nın derhal açılması üzerinde yoğunlaştırılmasını talep ediyoruzCMC, Britanya sömürgesi döneminden kalma bir utançtır. Bu utanç, bugün bölgede kanser başta olmak üzere çeşitli hastalıklara ve ekolojik tahribatlara yol açmayı halâ sürdürmektedir. CMC gibi bir ayıptan ortak hareket edilerek kurtulmayı başarmadan, barıştan ve ortaklaşmadan söz etmek, şatafatlı müzakere masaları kurmak anlamsızdır. CMC’ doğurduğu kirliliğin kökünden ortadan kaldırılacağı bir yol haritası hazırlanmasını ve bunun en kısa sürede uygulamaya konulmasını talep ediyoruz.

Öte yandan Omorfo halkı ve civar köyler, 1974’ten beridir belirsiz ve sorunlu bir hayat yaşamaktadırlar. Kendi ölülerini bile Lefkoşa’ya gömmek durumunda kalacak kadar belirsiz bir hayat yaşayan Omorfoluların bu kaygıları ortadan kaldırılmadan, “barış”tan söz etmek olmaz. Bir tarafta, 1974’te Omorfo’daki yerlerinden zorla edilen sivillerin yaşadığı dram, diğer tarafta, yaklaşık 45 yıldır hayatını kurduğu toprakları hiçbir zaman sahiplenememiş Omorfoluların Kıbrıslı yaşadığı dram en temel sorundur. Bu sorunu, “Omorfo verilemez” gibi milliyetçi nutuklarla çözmeye çalışanlar da, “gerekirse Omorfo verilsin, maksat çözüm olsun” diye çözmeye çalışanlar da bu halkın çıkarlarını anlamamaktadır. Gerek 1974’te Omorfolu Kıbrıslı Elenlerin yaşadığı acılar, gerekse yaklaşık 45 yıldır Omorfolu Kıbrıslı Türklerin içinde bulunduğu belirsizlik durumu ortadan kaldırılmalıdır. Bunu yaparken de “verilecek, verilmeyecek” gibi yıkıcı bir kamplaşma yerine, her iki tarafın da ihtiyaçlarını ve acılarını gözeten, ortak yaşamın yollarını arayan bir çözüm formülü, artık temel bakış açısı olmalıdır.

Barış bizler için hukuki bir metin, altı boş bir slogan ya da taviz meselesi değildir. Barış, bizlerin yaşamsal çıkarlarıyla ilgilidir ve bu çıkarlar üzerine bir barış kurmak da ancak halkların kendi ellerindendir. Artık barış mücadelesi müzakere masasıyla sınırlı kalmamalı, tarafların temsilcilerinin ve dış odakların kendi kaprislerine ve manevralarına bırakılmamalıdır. Barış mücadelesini kendi ellerimize alıp, kendi yaşamsal çıkarlarımızı bu mücadelenin temeline koymanın ve bu mücadelenin temel öznesi olmanın vakti gelmiştir!

Barış bizlerin ellerindedir!

Bağımsızlık Yolu Omorfo Birimi