ÇALIŞMA YAŞAMININ İÇİNDEN: YASA VE UYGULAMA – MÜNÜR RAHVANCIOĞLU

Özellikle özel sektör çalışanları tarafından sempati ile karşılanan “sendikasız çalıştırılmak yasaklansın” kampanyası, olumlu tepkiler almaya devam ediyor. Kamuda örgütlü sendikaların bu talebi güçlü bir şekilde sahiplenmesi ve başta kamu emekçileri olmak üzere tüm halk kesimlerinin çıkarına olduğunu anlatması durumunda ise kampanyayanın başarıya ulaşmaması için hiçbir sebep yok.

Mevcut durumda, kampanya seçim atmosferine rağmen emekçilerin gündemindeki yerini korurken; meşru bir talep karşısında sıkışan egemenler, ellerinden geldiğince talepleri görmezden, duymazdan gelmeye çalışıyorlar. Ancak tahmin edileceği gibi, seçim atmosferinin dağılması ile kampanyanın da sesi daha gür çıkmaya başlayacak. Gene de kampanyaya yönelik tek tük bazı itirazlar dillendirilmiyor değil. Bu itirazların başında da özelde sendika kurmanın zaten yasak olmadığı yönündeki argüman geliyor.

Evet özelde sendika üyesi olmak yasak değildir, yasaldır. Üstelik sendika kurduğu veya üye olduğu için birisinin işine son vermek de yasadışıdır. Ancak bunun böyle olması, Bağımsızlık Yolu tarafından gündeme getirilen kampanyaya geçerli bir itiraz oluşturmuyor.

Herhangi özel bir yasa tarafından verilmiş veya “toplu sözleşme” ile kazanılmış daha ileri haklara sahip olmayan tüm çalışanlar 22/92 sayılı İş Yasası’nın sağladığı minimum hak ve özgürlüklerden yararlanırlar. Özel sektör çalışanlarının da bu yasa kapsamında çalıştıklarını ve asgari bir koruma altında olduklarını göz önünde tutarak İş Yasası’nın “Fesih Nedeni Sayılamayacak Haller”i düzenleyen 16. Maddesini inceleyelim. Maddenin tamamı şu şekildedir:

“Aşağıdaki haller fesih nedeni değildir:

1) İşçinin sendikaya üye olması;

2) Çalıştığı işyerinde yasal bir eyleme katılması;

3) İşçi temsilcisi olmak, işçi temsilcisi olarak hareket etmek veya işçi temsilcisi olarak hareket etmiş olmak;

4) Bir işveren hakkında, Yasa ve mevzuatı ihlali nedeniyle dava dilekçesi dosyalamak veya dosyalanması işlerine katılmak veya yetkili yönetsel makamlara başvurmak;

5) Belgelenmesi koşulu ile analık, hastalık veya yaralanma nedeniyle geçici olarak işe gelmemek; ve

6) İşçinin dili, dini, ırkı, cinsiyeti ve siyasi düşüncesi.”

Bu madde okunduğu zaman, özellikle ilk üç fıkranın işçilerin örgütlenme hakkını kullanması nedeniyle işten durdurulmalarını engellemeye yönelik hazırlandığı net olarak görülebilir. Ancak uygulamada özel sektör çalışanları halen sendikasızdırlar. Üstelik bu yasa 1992 yılından beridir yürürlüktedir. Peki neden böyle olmaktadır?

Çünkü “bir işçiyi sendikaya üye olduğu için işten durduramazsınız” dediğinizde aslında örgütlenme hakkını güvence altına almış olmazsınız. Örgütlenme hakkını güvence altına almanın yolu, bu hakkı savunacak örgütlü gücün yaratıılmasından geçmektedir. Gerçek hayattan kopuk, soyut bir yasa okuması; ilk bakışta ülkemizde birçok özgürlüğün varoluduğuna dair yanlış bir izlenim oluşmasına sebep olabilir. Oysa uygulamada her şey “yasaya uygun” bir şekilde “işçinin aleyhine” gelişmektedir.

İşyerinde örgütlenmeye çalışan veya yasal bir eyleme katılan veya işçi temsilcisi niteliğinde tavırlar sergileyen işçiler, korkutulup sinidirilemedikleri zaman; patronlar tarafından rahatlıkla  işten durdurulmaktadırlar. Ve bunu yasayı sözde uygulayan hükümet de çok iyi bilmektedir.

İşçiyi işten atan patronun yapması gereken tek şey; “işten durdurma sebebi” olarak yukarıdaki maddede yasaklanmışnoktalardan birini yazmamaktır.

Bugün kendini “iyi niyetli” olarak tanımlayan birçok patron, işten durdurma sebebi olarak “iş azlığı” veya “performans yetersizliği” gerekçesini gösteriyor. Böylece işçilerin geçici işsizlik ödeneğinden yararlanabilmesini sağladıklarını söyleyerek böbürleniyorlar. “Kötü niyetli” kabul edilen patronlar ise durdurma gerekçelerinde “kendi isteği ile” veya “işe mazeretsiz gelmemek” gibi nedenleri kullanıyor…

Yasada ne yazarsa yazsın ve gerçek durdurma sebebi ne olursa olsun, işçisini işten durduran bir patronun beyanı esas kabul ediliyor. İlgili daireler bu beyana göre işlem yapıyor ve işçilere “itirazları varsa avukat tutmaları ve mahkemeye başvurmaları” salık veriliyor.

Yani sendika kurmak isteyen, sendikaya üye olmak isteyen veya en basitinden geciken maaşının ne zaman ödeneceğini soran bir işçi; patron tarafından “performans yetersizliği” denilerek rahatlıkla işten durdurulabiliyor. Bunun için yapılması gereken tek şey iki sayfalık bir formun doldurulması ve patron tarafından imzalanmasıdır. İşçiler de patronlar da bunu çok iyi biliyor.

Ancak birçok kişinin bilmediği, patron tarafından keyfi bir şekilde belirlenen “işten durdurma gerekçesinin” gene patron tarafından rahatlıkla değiştirilmekte olduğudur. Yaşanan birçok olayda, patronu tarafından işten durdurulduktan sonra ödenmeyen maaşını veya yıllık izin hakkını talep ederek yasal yollara başvuran işçilerin duruş gerekçelerinin patronlar tarafından değiştirilebilmektedir.

Hiç de az rastlanmayan bir model olay aktarırsak, gerçeklik şöyle yaşanmaktadır: Uzun yıllardır bir patronun yanında çalışmakta olan bir işçi, herhangi bir nedenle (genellikle daha ucuza çalışacak daha genç bir işçi almak için) işten durdurulur. Patron “iyi niyetli” olduğu için durdurma gerekçesini “performans yetersizliği” veya “iş azlığı” olarak gösterir. Böylece işçi yeni bir iş bulana kadar kendi yatırımları ile hak kazandığı geçici işsizlik ödeneğinden yararlanabilecektir. Ancak işten durdurulan işçi hak kazanıp da kullanmadığı “yıllık ücretli izinlerini” parasal olarak ödenmek için ilgili dairelere başvurur. Bu işçinin yasal hakkıdır. Kendisini şikayet ettiğini duyduğu zaman “iyi” patron, haksızlığa uğradığına karar verir ve bu “nankör”e hadddini bildirmek üzere, “duruş gerekçesini” değiştirir. Yani önceden kendisi tarafından bildirilmiş olan “iş azlığı” gerekçesinin “yanlışlıkla” verildiğini doğrusunun “işçinin kendi isteği ile işi bıraktığı” şeklinde olduğunu yazılı olarak Sosyal Sigortalar dairesine bildirir. Ve Daire bu beyanı hemen kabul eder. Böylece işçi geçici işsizlik ödeneğinden mahrum kalır. Çünkü bu ödenek sadece “iş azlığı” veya “performans yetersizliği” durumlarında ödenmektedir…

Hali hazırda “iş azlığı” olarak verilmiş olan bir beyanı, öfke ve sinir ile “kendi isteği ile” şeklinde değiştirmekte sıkıntyı yaşamayan patronların nasıl geniş bir özgürlüğe sahip olduklarını görebiliyor musunuz?

Gerçek yaşam bu şekilde devam edip giderken ve sendikaya üye olmak isteyen bir özel sektör çalışanına patronunun duruş gerekçesi olarak “sendikaya üye olmak istedi ben de durdurdum” diye beyan vermeyeceği açıkken, üstelik de işçinin “duruş nedenini mahkemede ispatlaması” beklenmekteyken; yukarıda aktardığımız İş Yasası’nın 16. Maddesi’ni uygulamanın mümkün olduğunu hala savunuyor musunuz?

Özel sektörde çalışanların geleceğinin patronların iki dudağı arasından kurtulması için, sendikasız işçi çalıştırmak, yasaklanmalıdır.

Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply