FUTBOL* – CELAL ÖZKIZAN

“Tribünden gelen sesler süren savaşlardaki mazlumların sesini kısıyorsa futbol afyondur!”

Bu yazı geçtiğimiz sene yayınlanmıştı ve yazının girişinde yukardaki cümle vardı. O cümleyi

“tribünden gelen sesler sokakta direnenlerin sesini kısıyorsa futbol afyondur” diye kolayca

değiştirmemize imkan veren 2014 Dünya Kupası nedeniyle, bu yazıyı yeniden yayınlamak istedim.

İstese tribünde de sesi çok güzel çıkan ama bugün sokağı seçen direnen Brezilya halkına selam

Bundan yaklaşık 10 sene önce, Arjantinli futbol oyuncusu Matias Jesus Almeyda, futbol hakkındaki

görüşlerini şöyle dile getirmişti :

“Biz futbolun sahte dünyasının içindeyiz. Bu tamamen düzmece bir dünya. Bize basit bir oyun

oynamamız için milyonlarca dolar ödeniyor; ama biz sadece sistemin devam etmesi için kendini

satan köleleriz. Ben sadece futbolcu Almeyda değilim. Bir insanım, bir babayım ve bir çiftçiyim. İşte

bu benim; ve futbolun içinde kaldığım her gün gerçek Almeyda’dan uzaklaşıp, kişiliğimi yitiriyorum”

Peki nasıl olmuştu da bu basit oyun bu hale gelmişti ?..

Bu oyun basit bir oyun evet, güzelliği, çekiciliği de basit olmasından geliyor zaten…

İlkokul yıllarımda, sabahın bir köründe uyanıp, derslerin başlamasından saatler önce okula

Orda, benim gibi aynı heyecanla okula erkenden gelmiş arkadaşlarım vardı…

Bu heyecanımızı sağlayan şey, demirden bir kaldırım basamağının boş olan alt kısmı ile ezilmiş bir

kutu kola tenekesiydi…

Saatlerce o tenekenin peşinde koşar dururduk; sonra da kan ter içinde derslere girerdik…

Bu oyun basit bir oyun evet, öylesine basit ki, ezilmiş bir teneke ile bir kaldırım altlığı yetiyordu

insana heyecan vermesine…

Peki nasıl olmuştu da bu basit oyun bu hale gelmişti ?..

Belki de bunun sebebi “yabancılaşma”dır; Almeyda’nın kendi kişiliğinden her gün giderek daha fazla

uzaklaşmasına sebep olan bir yabancılaşma…

Nasıl olmuştu peki bu yabancılaşma ?..

Nasıl olmuştu da halka en yakın yer olan tribünlere daha yakın olmak için sürekli çizgide oynamak

isteyen devrimci futbolcu Çizgi Metin (Metin Kurt) gitmiş, yerine ırkçılık yapan futbolcular ve

taraftarlar gelmişti ?..

Nasıl olmuştu da saha dışında çocukları ücretsiz tedavi eden Brezilyalı Doktor Sokrates gitmiş,

yerine birbirlerini boğazlayan futbolcular gelmişti ?..

Nasıl olmuştu da ezilmiş bir tenekeyle bu oyunu oynarken bile mutlu olabilen insanlar gitmiş,

yerlerine gözü kazanmaktan, hırstan, öfkeden başka bir şey görmeyen taraftarlar gelmişti ?..

Bu yabancılaşma, neyin niçin yaptığımızı unutmamızdan, ve en önemlisi neyi niçin yaptığımızı

unutturan bir sistemden besleniyor…

Bu sistem de, farklı coğrafyalarda kendine özgü biçimler ve formlar alsa da, günün sonunda adı

kapitalizm olan bir sistem…

Bu sistem, kendi egemenleri aracılığı ile bize, neyi niçin yaptırdığımızı unutturuyor hep…

Ve bu sistem, futbola da bulaştıkça, aynı etkiyi futbol oyunu üzerinde de gösteriyor…

Örneğin, çok basitçe düşünürsek, eğitim, insanların zihinlerini özgürleştirmek ve insanlara

gelişebilecekleri, okuyabilecekleri, bilgilenebilecekleri, planlı ve sistematik bir şekilde

öğrenebilecekleri bir alan sunan bir uğraştır…

Ama bu sistem, bize eğitimi niçin yaptırdığımızı unutturuyor, ve bize örneğin Suat Günsel’in

eğitimden kâr sağlamak için çevirdiği alavereleri eğitim diye yutturuyor; bu sistem, bize eğitimin

bir zihinsel gelişim aracı olduğunu unutturuyor ve bize örneğin, eğitimin çocukların kafasına

sorgusuz sualsiz ve tartışmasız kabul edilmesi gereken ‘bilgi’leri yükleyen ilahiyat okulları olduğunu

Bu sistem, bize sağlık dediğimiz uğraşın, insan hayatını hem daha uzun, hem de daha nitelikli ve

sağlıklı kılabilmek için yaptığımız bir uğraş olduğunu unutturuyor, onun yerine bize sağlığı, belli

başlı patronların kâr elde ettikleri bir “sektör” olarak yutturmaya çalışıyor…

Bu sistem, bize “üretim” dediğimiz temel insanlık uğraşının, insanların ihtiyaçları için yapıldığını

unutturuyor, ve onun yerine, mesela, yüz milyonlarca insanın evsiz olduğu bir dünyada, şatafatlı

villaları ve birden fazla evi olan bir avuç insana ev yapılmasını “inşaat sektörü” diye yutturuyor…

Ve bu sistem, ezilmiş bir teneke kutusunun bile oynanılması için yettiği bir oyunu, “endüstriyel

futbol” adı altında bize iğrenç kazanma hırsı, öfke nöbetleri, küfür, düşmanlık, ırkçılık, cinayet, yüz

milyarlarca dolarlık paralar, gösteriş ve magazin ile birlikte pazarlıyor…

“Futbol sadece bir oyun değildir” derler…

Halbuki futbol, sadece bir oyundur…

*Bu yazı 17 Mayıs 2013 tarihli Afrika gazetesinde yayınlanmıştır.

Be the first to comment

Leave a Reply