Hayvanları Sevmek Yetmez Örgütlenmek Lazım – Sezgin Keser

Kızılderililer kendilerini hayvanlarla ve doğayla eşit görüp ne hayvanlardan ne de doğadan ihtiyaçlarından fazlasını alırlar. İhtiyaçlarını gidermek amacıyla doğadan ve hayvanlardan faydalandıkları zaman ise doğaya ve hayvanlara olan saygılarını ve minnettar olduklarını belirtirler. Bunun aksine günümüzde kapitalizmin yarattığı ihtiyaçtan fazla ve lüks üretim – tüketim anlayışı ne hayvanların yaşamlarına ne de doğaya saygıyı ve minnettarlığı içerir. Daha fazla kar elde edebilmenin yollarını arayan sermayenin gözünde hayvan dostlarımız da emek ve doğa gibi sömürülmesi gereken unsurlardır.

Hayvanların sömürülmesi derken anlatılanın aklımızda daha iyi yer edinebilmesi adına somut örneklerden bahsetmekte fayda vardır.

Tamamıyla eğlence ve şov amaçlı organize edilen sirklerde hayvanlar insanları eğlendirebilmek, şaşırtabilmek ve insanlara keyif vermek adına zorbalık ve şiddetle birer mal gibi kullanılıyor ve özgürlükleri ellerinden alınıyor. Benzer bir durum da hayvanat bahçelerindeki hayvanlar için geçerlidir. Yaşam ortamlarından, doğadan koparılıp insanlara sergilenmek adına şehirlerde süslü büyük kafeslerin içine kapatılan hayvanların yanında nesli tükenmekte olan hayvanlar da nesillerini devam ettirebilmek adına hayvanat bahçelerine kapatılıyorlar. Nesilleri tükenen hayvanları koruma altına almak olumlu bir adım olsa da bu hayvanların nesillerinin tükenmekte olmasının sebebinin doğayı sömüren, ekolojik yıkıma sebep olan kapitalist anlayış olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıyız. Hayvanların şov ve eğlence amaçlı kullanılmasının yanında hayvanlardan canlı canlı aksesuar ürünler de yapılıyor. Çin’de bir dönem su kaplumbağası, kertenkele yavrusu gibi hayvanları küçük bir plastiğe koyup anahtarlıklar yapıldı.

Egemen medyanın reyting hedefiyle reklamlarda, dizilerde hayvanları kullanıyor oluşuna şempanze çarli örneğini gösterebiliriz. Doğal ortamından kopartılıp türkiyeye götürülen çarliyi insanlaştırmaya çalışıp (çarli başrol oynatıldığı dizi için zorla alkol ve sigaraya alıştırılmıştı) reyting elde etmeye çalışan yapımcılar çarliden daha fazla yararlanamayacaklarını anlayınca kişiliğini, karakterini bozdukları çarliyi tekrardan şempanze olabilmesi için rehabilitasyon merkezine yollamışlardır. Hayvanlar da emek ve doğa gibi sermaye düzenine kazanç elde ettirdikleri sürece bu sistem için değerlidirler.

Son yıllarda kapitalizmin “hayvan ve doğa dostu” sıfatıyla yeni pazarlar yaratarak kendi lehine çevirme çabaları verdiği, vicdani yönünün yanında hayvan sömürüsüne karşı duruşu da içeren vejeteryan/vegan beslenmenin önemine değinmek lazım. Pahalı vejeteryan/vegan ürünler üreterek vejeteryan ve veganlığın lüks bir yaşam şekli olduğu imajını yaratan kapitalizm, bu oluşturduğu yeni pazarlardan kazanç elde ederken bir yandan da sistemin sömürüsüne karşı mücadele eden emekçi kesim için bu beslenme şeklini zorlaştırmaktadır. Lüks hale getirilmeye çalışılan vejeteryan/vegan beslenmeyi pahalı ürünler tüketmeden de zaten mutfak kültürümüzde var olan baklagil, tahıl, yeşil sebze vb ürünlerin tüketimiyle gerçekleştirebiliriz. Kapitalizmin hayvan sömürüsüne bireysel noktadan karşı bir duruşa sahip vejeteryan/vegan beslenmenin sömürüyü durdurabilmek adına daha bütünlüklü bir mücadelenin parçası olması gerekir. Çünkü sadece mutfağımızda yapacağımız değişim sistemsel hayvan sömürüsünü durdurmayacaktır yani balıklar halen daha şirketlerin denizlere, nehirlere bıraktıkları atıklarından dolayı ölecek, sayısız hayvanın yaşam alanları talan edilecektir.

Adamızdaki durum ise yukarıda bahsedilenlerden farklı değildir. Çok kısa zaman önce sermayenin parçası olan özel üniversitelerden birinde hayvan deneyleri yapma çalışmaları başlandı. Yine aynı üniversite bu yıl içerisinde hayvanların sömürüldüğü bir sirki adamıza getirmeye çalışmıştır. Bu sene içerisinde bir kedi sahibi tarafından asılarak öldürülmüş ve bir köpek ise sahibi tarafından işkencelere maruz kalmıştı. Gündelik hayatımızda ise yollarda basılan hayvan dostlarımız var. Bu yaşananların hesabını sormak ve ülkemizdeki hayvanların özgürleşebilmesi adına mevcut sistemin sokakla, devrimci mücadeleyle değişmesi gerekir. Ama en azından mevcut düzen içerisinde dahi yasalarla hayvanların yaşamları bir nebze de olsa koruma altına alınabilir. Geçtiğimiz yaz tam da bunu yapmak hedefiyle hayvan refahı yasası, değişiklikler yapılarak meclise sunulmuştur. Bu yasa değişikliği mücadelesini yürüten örgütlerden biri de ülkemizdeki her türlü hayvan sömürüsüne karşı sessiz kalmayıp harekete geçen, sirklerin, hayvan deneylerinin, evcilleştirilmeye çalışılan karpaz eşeklerinin hesabını soran Bağımsızlık Yolu’dur.

Ülkemizde hayvanların özgürleşebilmesini istiyorsak hayvanseverliği/hayvan dostu olmayı kedi köpek sevgisinden öteye götürmeliyiz. Hayvan sömürüsünü emek ve doğa sömürüsünden ayırmadan, vejeteryan/vegan beslenme gibi bireysel mücadelelerimizi örgütlü mücadeleye dahil ederek, sokakla devrimci mücadelemizi ilerletmeliyiz.

Biz Bağımsızlık Yolu olarak adamızda son balığı öldürene, son nehri kurutana, son ağacı kesene kadar sömürüsüne devam etme niyetinde olan kapitalizmin her zaman karşısındayız.

Gelin bu örgütlü sömürüye karşı hayvan dostlarımızın özgürleşmesi adına hep birlikte mücadele edelim.

Sezgin Keser
Bağımsızlık Yolu Üyesi

​​​​​​​​​​
​​​​​​​​​​​​​​​