Kendi Halinde Bir Şirket Çalışanı Nasıl Radikalleşir? – Ayşe Yılmaz

Pantolona tek çizgi ütüleyerek içimdeki isteksizliği kaşıyorum. Kızartana kadar kaşıyorum. İnsan, onuruyla başka bir şey arasında seçim yapmak zorunda kalmamalı. Hele onuru seçmenin lüks kaçtığı şu açlıkla terbiye edilmiş zamanlarda. Onursuz insan, insan olmuyor ki… Sonra ruhsuz bir makineden yaratıcılık bekle dur! Hiç duygu kalmayana kadar, ütülüyorum… Bugün sevdiğim pazartesilerden değil…

***

Biz beyaz yakayız. Sabahları 8 buçuk-9’da işine giden, akşama kadar çalışan, öğle arası yemek kartının geçtiği yerlerde yemeğe çıkan ya da evden getirdiği yemeği şirketin kafeteryasında yiyen, sosyal medyadaki paylaşımlarına dikkat eden zararsız tipler… İş çıkışı örgüt toplantılarına gitmek de ne, yaptığımız en radikal şey “Survivor” yerine “Vatanım Sensin” izlemektir. Gündüz siyaset değil dizi konuşur, gece boktan stresimizden ve muhtemel aşağılanmışlığımızdan uzaklaşmak için evli olanlar TV izlerken bekarlar bara gidip ertesi gün iş olduğu aklına gelip saate bakıncaya kadar içer. Ertesi gün yine size çok paralar kazandırırız. Bu çabaların bize prim olarak yansıyacağı yalanından motive olarak, ya da belki de sadece şartlanmışlıktan. Kafamız çok atarsa Mango’da alışveriş yapıp rahatlar, kesmezse bayramda bir avrupa tatili ayarlayıp sonra da 12 ay taksit öderiz. Zaten taksit ödemeyen mutlu bağlı çalışan mı olurmuş? Her mutlu bağlı çalışanın taksidi vardır. Bir gün ötekini takip eder, aylık ve çeyrek raporlar olmasa zamanın geçtiğini anlamayız… Biz beyaz yakayız, sizin zararsız hizmetkarlarınız… Bize dokunmazsanız, bin yaşarsınız.

***

Dayanamayıp yine de dokunuyorsunuz işte. O unutmak için gittiğimiz barlara polis geliyor. Mango’dan aldığımız eteklerin boyuna karışıyorsunuz. Öğle molası yemeklerinde ve pazar kahvaltılarında sizin iğrenç EVET pankartlarınız üzerimize üzerimize geliyor. Tamam beynimizi iyi yıkadınız karar verdik kariyer yapacağız, şimdi de yok sen doğur diyorsunuz. Evde kal çocuğunla vakit geçir, bir anne olarak. Namaza git diyorsunuz. Mescit diyorsunuz. Sakal diyorsunuz badem bıyık diyorsunuz. Sevdiğimiz şeyleri elimizden alıp yerine nefret ettiğimiz şeyleri koyuyorsunuz. Bize dokunuyorsunuz.

***

Beyaz yakayız, “burjuvayız” biz. Marksizmde, devrimden direk çıkarı olmayanların (yani işçi sınıfından olmayan) devrim için mücadele etmesi “kendi sınıfına ihanet” olarak tanımlanır. Bugüne kadar, yurtdışında eğitim görmüş ve büyük şirketlerde iyi kariyer yapma şansı olan birinin vaktini ve enerjisini mücadele etmeye ayırmasını bir “seçim” olarak görmüş olabilirsiniz. İstediği zaman başka bir ülkeye kaçabilir. İstediği zaman bırakıp gidebilir. Günlük hayatına bakabilir. Bakabilir mi? Sistem şimdi bana, bize, size diyor ki hayır günlük hayatına bakamazsın. Seni gelir orada bulurum. Bugüne kadar sana sağladığım bütün özgürlük yanılsamalarını elimin tersiyle paramparça eder daha sen bir damla göz yaşı dökmeye fırsat bulamadan boğazına yapışırım, sözler dizilir çıkamaz ağzından, düzenini kurdun sandığın her şeyi bozarım, nefessiz kalır boğulursun.

***

Kendi halinde bir şirket çalışanı nasıl radikalleşir? Canını yaka yaka. Artık şekilsel kalmış burjuva hayat tarzının gerisinde aslında işçileşerek. İşçileştiği için devrimden direk çıkarı olarak. Artık sabahtan akşama çalışıp sonra market alışverişini yaparken, kendi halinde değildir. Kafasında huzursuzluk vardır, öfke vardır. Peki o öfkeyi ne yapacak? O öfke yalnız bırakılırsa yalnızca şikayet ve söylenme olur. Ama ya örgütlenirse?

Ayşe Yılmaz