Öfkeyi Savunmak – Mustafa Keleşzade

Yazının başlığı biraz garibinize gitmiş olabilir. Ne de olsa öfke bizlere hep kötü kelimeler arasında öğretilir. Öfkenin bastırılabilmesi bir sektör haline dahi döndü; anti depresan ilaçlar su gibi piyasada yayılıyor, öfkenin şeytan olduğunu anlatan kişisel gelişim kitapları ise cabası. Son dönemde toplumumuzda da öfkeden şikâyetçi olan “aydınların” sayısında enflasyon var. Hep bir ağızdan bizleri sakin olmaya, saldırganlıktan kaçınmaya, uzlaşıcılığa çağırıyorlar. Öfke ile ilgili elbette ben de çıkıp bazı kötü şeyler yazıp beğeni toplayabilirdim. Ama belki de öfkeme yenik düşüp bu linçi seyretmek yerine, kötü çocuk olmayı tercih edeceğim.

Öfkeyi dünyanın yıkıcısı ilan etmeden önce bir kökenine inin derim. Unutmayın öfke de aşk gibi insanı soğuk ve bencil mantıktan uzaklaştıran temel bir duygudur. Nasıl ki aşk, hayatımızın rutin gidişinden fedakârlıklar yapmamızı, maddi, manevi her şeyimizi bir yabancıya açmamızı sağlarsa, öfke de benzeri bir etkiyi yaratır. Karşımıza çıkan doğrudan bizi ilgilendirmeyen bir adaletsizlik karşısında bencil mantığımız bize susmamızı öğütler. Öfkemiz ise ayağa kalkmamızı. Bizi doğrudan etkilemeyecek bir adaletsizlikte ya da bizi ilgilendiren ama karşı durmamız halinde kazanma şansımızın düşük olduğu bir adaletsizlik durumunda öfkemiz, mantığın bir adım önüne atılır ve insan kalmamızı sağlar. Ayrıca öfke iddia edildiği gibi salt anlamsız bir eylem değildir, sadece yaşadığımız sistemin bizlere dayattığı bencil ve soğuk mantığa uymaz. Sistemin bir dişlisi olmaya isyan eden yönümüzdür öfkemiz.

Nobel Barış Ödülüne 2011 senesinde aday gösterilen Stephane Hassel “Öfkelenin” isimli 21. Yüzyıl için bir manifesto niteliğindeki kitabında, öfkeyi uygar insan olmanın karşısına koyanlara inat,  büyük sermaye tekellerine, doğa talanına, haksızlıklara karşı öfkeyi insanlık onurunu savunmanın aracı olarak nitelemiştir. Latin Amerikalı yazar Eduardo Galeano ise öfkeyi zamanımızın ruhu olarak tanımlamıştır.

Fransa banliyö isyanlarından, Occupy Eylemlerine, Tahrir’e, Gezi Direnişi ’ne ve hatta adamızın kuzeyinde yaşanan Toplumsal Varoluş Mitingleri ’ne kadar yakın tarihteki direnişleri bir inceleyin, hiçbir büyük güce yaslanmadan, büyük güçlere karşı durmaya çalışan, öfkenin temel dinamiği olduğu direnişler. Bencil ve soğuk mantığa sığmayacak direnişler. İnsan olduğumuzun, haklarımız olduğunun, adaletsizliklere karşı duruşumuz olduğunun, çapulcu, besleme ve benzeri hakaretlere boyun eğmeyeceğimizin, insanlık onurunun direnişleri, yani öfkenin direnişleri.

Öfke toplumsal ilerlemeden önemli bir itici güçtür. Hele de ufacık bir adanın bir yarısında geleceğine ve onuruna sahip çıkmak için öfke, belki de umuttan dahi kıymetlidir; umudu beslemek için öfkenin eylemi hayatidir. Düşünün, küfrü günlük hayatında sevmeyen Arif Hoca TV’de Kıbrıslı Türklere hakaret eden kendini bilmeze, “hassiktir” çekmek yerine kariyerini düşünüp sussaydı, kim Kıbrıslı Türklerin onurundan bahsedebilirdi? Tayyip Erdoğan’ın besleme lafına karşı “Ankara Elini Yakamızda Çek” sloganına sarılıp ülkenin yarısı meydanlara çıkmak yerine, “koskoca Türkiye başbakanına karşı durulmaz” deyip uzlaşıcı davranılmaya çalışılsaydı bugün kim Kıbrıslı Türk halkı onurludur deyip umutlanıp mücadeleye omuz verebilirdi?

Bugün yobazlar ve patronlarca sınırsızca sömürülen insanlar hep yalnızlar. Emin olun mevcut yalnızlıkları ile sömürüye karşı atabilecekleri ilk adımı sistemin onlara dayattığı soğuk ve bencil mantıkla değil öfkeleri ile atabilecekler. Egemenler öfkenin potansiyelinin farkında ve bu öfkenin sokakta birleşmesinden korkuyor. Bundadır ki egemenlerin tüm algı yönetim araçlarınca öfke tüm kötülüklerin kaynağı olarak sunuluyor. Egemenlerin bunu yapması oldukça da anlaşılır, fakat ya “aydınlarımız”?

Dünyayı siyah veya beyaz olarak göremeyiz. Öfkenin kötü yönleri vardır, kötü yönleri olduğu gibi iyi yönleri de vardır, hele günümüzde bu iyi yönler hayati öneme sahiptir. Salt bir fikre karşı durabilmek veya bir siyaseti susturabilmek adına toplumsal algıda öfke gibi önemli bir aracın yıpratılmasını sağlamak tarihsel olarak toplumu geriye götürecektir. Tıpkı sol liberal kesimlerin solu salt yolsuzluk karşıtlığı ve temiz siyasete indirgemesinin günümüzde yarattığı etki gibi.

Mustafa Keleşzade

Bağımsızlık Yolu