Omorfo İçin En Tehlikeli Olan Ne? – Ahmet Arkın

Omorfo’da yaşayanlar için yeni bir kent yaşamı artık kapıda. Belki henüz dönüşüm baskısını hissedemiyoruz fakat artık Omorfo yollarında artan trafikten dolayı mahsur kalmalar başlamış, ranta dayalı eğitim anlayışı dolayısıyla artan öğrenci sayısı ile zaten yetersiz olan toplu taşıma araçları daha da yetersiz duruma gelmiştir.

Yetersiz kaldırımlar ve duraklar insanların kente ulaşımını tehlikeli hale getirmektedir. Çarşının göbeğine giren hiçbir kaldırım olmadığının fakında bile olmayan bir zihniyet bırakın her gün artmakta olan türlü türlü riskleri önleyecek çalışma yapmayı, halk için yaptıklarını savundukları çalışmalar bile trafikte fazladan tehlike yaratıyor!

*Terminal yönünden kaldırım altyapısı olmayan Omorfo çarşı girişleri

Bunlara ek olarak, Omorfo’da yok olmaya başlayan narenciye ve tarım üretimiyle birlikte, üretime dahil olma ve birlikte bir şeyler üretebilmeye dönük kentsel yaşam yerini büyük bir kaosun içinde savrulmaya bırakmış durumdadır. Yıllardan beridir kentimizin üretime olan potansiyeli ve bölge halkının üretime olan düşkünlüğü göz ardı edilerek gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin halkın çıkarı tabanlı üretmediği politikalar sayesinde bugün artık narenciye, tarım ve hayvancılık bölgemizde yok olmaya başlamış durumdadır. Bugün yaratılmaya başlanan “kentsel dönüşüm” bu temel sorunları lehine dönüştürmüştür.

Bugün bölgenin en fazla narenciye bahçelerine sahip köyü olan Zodya’da (Bostancı) bahçeler kesilmeye başlanmış, verimli topraklar yerini betonlaşmaya bırakmıştır. Şu an Zodya’da bulunan narenciye bahçeleri kesilip 3 adet yurt ve apartman inşaatı yapılmaya başlanmıştır.

Zodya (Bostancı) verimli topraklarında yapılan yurt projeleri

Kent politikalarının belli bir sınıfı zengin etmeye olan eğilimlerinden dolayı betonlaşmanın bu bölgelerde daha da artacağını düşünmekteyim. Tıpkı 2000’li yılların başında Girne ile başlayan “kentsel dönüşüm” ve sermaye sınıfı için kentlerin ciddi bir kazanç kapısı haline gelmesi bugün Omorfo kenti ve halkı için de ciddi bir tehdit haline gelmiştir.

Bölge halkının büyük çoğunluğu üreterek ve ürettiğini satarak hayatını idame ettirmektedir. İki nesildir devam ettirilen üretim üzerinden hayat kurma gailesi artık yeni nesil için bir ekmek kapısı olarak görülmeyecek ve kazanç elde edilemeyecek bir duruma getirilmiştir. Bugün artık bölge halkı, geleceğini üretim yaparak kazanamayacağını düşünmek zorunda bırakılmıştır. Dönüşüm işte tam da bu noktada gözlemlenebilir. Henüz bu dönüşüm bölgede daha ilk aşamasında olmasına rağmen, halk ümidini kesmiş, tarlasının veya narenciye bahçesinin değerlenip satılması veya daire karşılığı verilmesi düşüncesine sahip olmaya başlamıştır. Bu tavır insanların gerek düşüncelerinde gerekse de davranışlarında görülebilir. Bölge halkının çoğunluğu mevcut durumun sürdürülebilirliğine inanmıyor artık. “Bu dönüşüm olacak, bunun yolu budur, bütün kentler dönüşüyor, dolayısı ile biz bu dönüşümde en azından kendi durumumuzu daha bir sağlama alalım” düşüncesi var.

Aslında gerçek tehlike bu bence! Yani kentimiz artık bölge halkı için kullanım ve üretim alanı olmaktansa değişim değerine dönüşmeye başlıyor. Endişe veren durum ise, artık bölge halkı “buralar dönüşsün ben burada üreteyim, yaşayayım” ya “burası benim tarlam, sokağım, köyüm, evim, komşum, ağacım ve burası benim aidiyetim” demiyor.

Yani yaşadığımız kent, halkın buradaki yaşamı görmezden gelinip bir anda tepeden bir biçimde değiştirildiğinde, kent politikaları bölgenin sosyo ekonomik yapısına bakılmadan yapılmaya başlandığında zaten aidiyet duygusunun da bir anlamı kalmıyor. Bu noktada aidiyet nasıl oluşur diye sormak gerekiyor. İnsanlarda aidiyet sokağıyla, ağacıyla, tarlasıyla, bahçesiyle, çarşıdaki esnafıyla, komşusuyla birlikte kurdukları ilişki ile oluşur. Yani kent toplumsal olarak örülen, yaratılan ve ortaya çıkan bir şeydir.

Kentimizin portakal bahçelerinde üretim durduğu zaman büyük alışveriş merkezleri açılıp, çarşı esnafı ve halkın çarşıdan koparılması, yani kentin bütün kurgusu değiştiği zaman aslında artık oraya duyulan aidiyet ilişkilerinin de çözülüp bozulduğunu görebiliyoruz. O zaman da halkı bir arada ve o kentte tutan bir bağ kalmıyor. Tıpkı bugün karşımızda örnek olarak duran Girne gibi.

* Omorfo’daki yeni alışveriş merkezi inşaatı

Girne bugün 10 kat ve üzeri binalara kadar çıkmış durumda. Bütün bu dönüşümden, eskiden o mahallede yaşayan insanların artık orada kalamayacağı bir düzenin ortaya çıktığını görüyoruz.

* Girne’de bulunan 10 kat ve üzeri binalar

İşte Omorfo için de tehlikeli olan bu!

Ahmet Arkın
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölgesi Örgütlenme Sorumlusu