“ANDIMIZ” – İsmail Özuçar

ilahiyatYıllardır öğretilir; biz işgalin gölgesinde yaşayan ve yaşlanan Kıbrıslı Türklere ilkokuldan tutun da üniversitesine kadar “istiklal marşımız”, “andımız”.

Milli marşı öğrenmeyi ve Atatürk’ün açtığı yolda hiç durmadan yürüyeceğimize and içmeyi; zorunlu kılarlar bizlere.

Sıraya sokuluruz, düzgün durmamız gerekir, havada yakıcı güneş de olsa, başımıza düşse de yağmur tanecikleri.

“Türküm, doğruyum” demeliyiz her sabah. Yani işgalimizden sonra milliyetçiliğimiz eksik bulundu ki bu konuda uyum sağlamamız gerekti “anavatamızla”.

O eksikliğimizi tamamladılar marşlarla, andlarla.

Bunu öğrenciliğimde her zaman yanlış buldum ve sorunlar yaşadım bunu bana dayatan öğretmenlerimle. Ve şimdi ben de bir öğretmen oldum.

Geçtiğimiz aylarda; daha Tayyip sözde demokratikleşme paketini dayatmadan halkına yani okullarda okutulan “andımızı” kaldırmadan şöyle bir and yazmıştım çocuklar için sosyal medyada. Hatta göreve başladığım ilk yerde öğretmiştim bunu bir şiir ya da bir şarkı öğretir gibi çocuklarıma:

İŞTE BENİM ÇOCUKLARIMIN ANDI!

Çocuğum,
Haylazım,
Çalışkanım,
İlkem; dostlarımı korumak, insanları saymak,
Yurdumu, doğamı kendimden çok sevmektir,
Gayem büyümek, sağlıklı gelişmektir,
Ey canım öğretmenim, önerdiğin yolda, gösterdiğin geleceğe,
Kendi kararlarım ve irademle yürüyeceğime söz veririm.
Varlığım insanların kardeşliğine armağan olsun.
Ne mutlu çocuğum diyebilene!

Hadi bunu öğretelim çocuklara demiyoruz tabii.

Ama işgal altında milliyetçilik dayatmasına karşı olarak böyle bir and; bir eylem niteliği taşır.

Ve içeriği de dostluğa, dayanışmaya, özgür iradeye dayanıyor.

Şimdi gel gelelim, ben bu andı yazdıktan sonra ve biz Kıbrıslı Türklere dayatılanı eleştirdikten tam bir ay sonra tesadüf; Tayyip ve AKP Hükümeti “demokratikleşme” adı altında bir paket açıkladı.

Bu paketin içeriğinde “andımızın” kaldırılması da var.

Bunun üzerine “ulen Tayyip’le aynı fikirde misin sen?” diye soranlar oldu. Hatta ben bile düşündüm bunu.

Peki baktığımız zaman biz Tayyip’le aynı çizgide miyiz? Tabii ki hayır. Evet milliyetçi işgalcilerimizin bizlere dayattığı milliyetçi, şöven bir andı biz de istemiyoruz.

Türklüğümüz tamamladı şimdi de Müslümanlığımız sınanıyor.

Peki şimdi İslamcı AKP, Tayyip ne yapıyor? Ülkemizde ve ülkesinde Sünni Müslümanlığı dayatıyor. Camiler yapıyor, ilahiyat kolejleri açıyor, bunu kolej sınavlarına ekliyor, zorunlu din dersleri adı altında Müslümanlık eğitimi veriyor, Kuran kursları açıyor, yoksulluğu yaratarak İslam’ı afyon olarak sunuyor.

Ülkemizdeki yerli işbirlikçi hükümetlerse tüm bunlara göz yumuyor. Göz yummakla da kalmayıp arka çıkıyor.

Yani evet, “andımızın” kaldırılması güzel ama yerine her ne kadar islamı öven bir and konulmasa da; daha yobaz, daha bağnaz ve biz Kıbrıslı Türklerin varoluş mücadelesini daha çok tehdit eden bir unsur konuluyor yerine.

Sonra din özgürlüğü var deniliyor. “Özgürlük!”. Din devlet eliyle yapılamaz, devletin bir dini olamaz. Herkes kendi özgür iradesiyle inanabilir. İstediği dine mensup olabilir,  hiçbir inanç yasaklamaz ama tek bir dinin –ki bu ülkede alevisi, maroniti de yaşıyor- devlet eliyle teşviki planlı İslamlaştırmadır.

Bizler Kıbrıslı Türkler olarak “milliyetçi, usulsalcı işgalcimiz ne yapıyor”, “İslamcı işgalcimiz neyi kaldırıp yerine neyi koyuyor?” “Hangisinin yaptığı tamam?” diye düşünmek yerine bizler için neyin değişip değişmediğini düşünmemiz gerekiyor.

Masa tenisi maçı izler gibi bir sağa bir sola çevrilen kafalarımızı elimizdeki rakete döndürmeliyiz. Bizler işgalcilerimizin maçını izlemiyoruz, tam aksine bizler de oyundayız. Elimizde küçük de olsa bir raket var ve hangi dayatılan daha iyi demek yerine, derhal “bu memleket bizim, biz yöneteceğiz” demeliyiz.

İsmail Özuçar

Baraka Kültür Merkezi Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply