AKINCI’DAN ŞAŞIRTAN ADIM-ABDULLAH ÖZDOĞAN

Geçtiğimiz hafta gerçekleşen ikinci tur seçimlerinde Akıncı’nın sandıktan zaferle ayrılması, barış yanlısı herkes için yeni bir umut olmuştu.

Özellikle, daha mazbatasını almadan Ankara’dan kendisine yöneltilen saldırılara karşı sergilediği onurlu duruş sayesinde Akıncı; sağcısıyla, solcusuyla bütün Kıbrıslı Türklerin özlemini duyduğu bir temsilci olabileceğinin sinyallerini veriyordu.

Ancak, Yoannis Kasulidis’in kendisinin “Maraş” açılımına atıfta bulunarak;  Kuzey Kıbrıs’a doğrudan uçuşların gerçekleştirilmesine imkan sağlayacak karşılıklı kabul edilebilir bir formülün bulunmasının mümkün olabileceği yönünde demeç verdiği bir dönemde, Dışişleri Bakanı Özdil Nami’yi müzakereci olarak atayacağını açıklaması kafaları karıştırdı.

Basına sızan ilk bilgilere göre yeni müzakerecinin Prof. Dr. Ahmet Sözen olması bekleniyordu.  Özdil Nami’nin bu göreve getirilmesi seçimlerde Akıncı’ya destek beyan edenler açısından şaşkınlık yaratan bir gelişme oldu diyebiliriz.

Derin görüş ayrılıkları…

Başta “Maraş” ve “Navtext” olmak üzere birçok konuda görüş ayrılıkları oldu bilinen ikilinin, görüşme masasında nasıl bir yol izleyecekleri merak konusu.

“Maraş planımız yok !”

Özdil Nami Kapalı Maraş konusunda daha önce verdiği beyanatlarda; “Türk tarafı müzakere sürecine kapsamlı bir çözüme götürülmesi şeklinde bakıyor”, “güven arttırıcı önlemler başlığı altında toprak konusu ele alınamaz” gibi uzlaşmaz ve Ankara’nın Kıbrıs konusundaki politik hattını takip eden kesin hükümlere yer vermişti.

Buna karşılık Mustafa Akıncı’nın barış güçlerini arkasına almasını sağlayan en önemli etkenlerden biri; “Maraş” konusunda Ankara’nın önerilerini aşabilen bir perspektif ortaya koyabilmesiydi. Akıncı her fırsatta, “Kapalı Maraş’ın uzlaşılarak açılması ekonomiyi patlatır” gibi açıklamalarda bulunmaktan geri durmadı.

“Navtext’i biz yeniledik..”

“Navtext’i biz yeniledik” diyerek hem AKP politikalarını sahiplenen, hem de müzakere masasının bozulmasını savunur pozisyona düşen Nami’nin aksine, müzakere masasının yeniden kurulması açısından bu yenilemeyi yanlış olarak niteleyen Akıncı; “Maraş” konusundan sonra bu konuda da, Nami’den ve temsil ettiği siyasetten çok daha farklı politikalar ortaya koyabileceği izlenimi vermişti.

Şimdi akıllardaki soru: Her fırsatta AKP’nin Kıbrıs politikalarını “ortak kararlarımız” diye lanse eden bir Nami ile “kendi evimizin efendisi olmalıyız” diyen bir Akıncı bu süreci nasıl yönetecekler?

Akla yakın en masum ihtimal; ikinci tur öncesi CTP-BG’nin desteğini almak adına varılan bir mutabakat olabileceğidir.

İkicisi ihtimal ise; Akıncı’nın “anavatan”, “yavru vatan” gerginliği sonrası gerilen ortamı da hesaba katarak, doğrudan Ankara’dan gelmesi kuvvetli bir ihtimal olan Özdil Nami talebini geri çevirememiş olmasıdır.

Amacımız ihtimallerin doğruluğunu sınamak değil. Dolayısıyla, aldığı kararın arkasında hangi etkenler olduğuna bakmaksızın, Akıncı’nın göz önünde bulundurması gereken bazı gerçekler olduğunu düşünüyorum:

Sanırım Akıncı’nın dikkat etmesi gereken en önemli nokta; Kıbrıslı Türk halkının AKP güdümündeki siyasetçilere tepkili olduğu gerçekliğidir. Ayrıca barış güçlerinin kendisine destek verirken neleri murat ettikleri çok net ortadadır.

Açıktır ki, Özdil Nami’nin de önemli bir parçası olduğu CTP-BG’nin izlediği ve kendisini siyaseten AKP’ye yanaştıran ne iç, ne de dış politikalar Kıbrıslı Türk halkında karşılık bulmuyor.

İçeride net bir duruştan ve halkın yararına bir iradeden yoksun ortaya konan GÖÇ YASASI açılımları, dışarıda ise Özdil Nami aracılığıyla yürütülen AKP yörüngesinde seyreden soyut, sözde ve konjonktüre göre şekil alabilen bir “barış” istenci CTP-BG’ yi kendi içinde krize sokarken, halkın nezdinde de güven kaybına yol açıyor.

Bu gerçeklik sadece CTP-BG ile sınırlı değil. Öyle olsa “geçici 10. Madde” tartışmalarıyla şekillenen ve meclisteki partilerin tümünün “evet” çağrısı yaptığı, Anayasa değişikliği referandumunda halkın cevabı farklı olurdu.

Tabi ki, Kıbrıslı Türkler Akıncı’nın kara kaşına, kara gözüne destek vermedi. Ekonomik açıdan Ankara’nın dayattığı politikalarla günden güne yoksullaşan halk için Akıncı’nın ortaya koyduğu açılımlar çok şey ifade ediyor.

Bilhassa, seçim arifesinde dile getirilen “GÖÇ YASASI” karşıtlığı, özeldeki güvencesiz çalışma sorunları ve “Maraş” konusundaki farklı anlayışlar sayesinde Akıncı’nın yarışa bir adım önde başladığı gün gibi ortadadır.

Uzun bir süredir kendi çıkarlarını savunacak siyasi bir önderlik arayışı içinde olan Kıbrıslı Türk halkı Akıncı’ya ve onu destekleyen siyasi öznelere; ortaya koydukları güncel sorunlara yönelik somut açılımlardan ötürü destek vermiştir. Ve bu halkın, sonucu geçmişe varacak yeni bir sürece daha tahammülü yoktur. Bu yüzden Akıncı’nın omuzlarında, tahmin ettiğinden daha büyük bir yük vardır.

Kendisi kökü dışarıda olan politik açılımlarla, mensubu olduğu toplumun çıkarlarının örtüşemeyeceğini en iyi bilenlerdendir. Sanırım geçmişte dayatılan bir ekonomik pakete karşı geliştirmiş olduğu “yanlış” yaklaşımların gerek kendisine, gerekse o dönem içinde bulunduğu siyasi partiye nelere mal olduğunu hatırlatmaya lüzum yoktur.

Son olarak belirtmekte fayda var; seçim döneminde ortaya koyduğu açılımlardan taviz vermesi halinde, halkın Akıncı’ya cevabı bellidir. Öyleyse, Akıncı’nın müzakere masasına, kendisini Cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşıyan en önemli açılımlarına karşı durabilecek birisini ataması, kendi ayağına kurşun sıkması anlamına gelebilir. Yaşayıp göreceğiz…

Abdullah Özdoğan