Bizimki Bir Emek Hikayesi – Zekiye Şentürkler

Kolektif emek candır can.

Belki biraz klasik gelecek ama boşuna dememişler “bir elin nesi var iki elin sesi var” diye. Düşünün tek kişinin yapabileceği en basit bir işi iki kişi yapınca o iş bir yükten ziyade bir eğlence olmuyor mu? Üniversite yıllarımız mesela; yalnız yazılan uzun projeler ne kadar sıkıcıysa, grup çalışmaları bir o kadar zevkli olmuştur hep. Benim için öyle olmuştur en azından. Bir de bu kolektif emek bir değil birçok kişi ile yapılıyor ve topluma değer katıyorsa tadından yenmez vallahi.

Khora Kitap Cafe’yi çoğunuz duymuşsunuzdur. 5 yıldan fazladır Lefkoşa’da Ledra Palace ışıklarının orada mütevazı bir kitap cafe olarak hayatını sürdürüyor. Mütevazı dediğime bakmayın aslında kitap cafe olmasının yanında bir de Khora yayınları var ellinin üzerinde kitap basan, yüzlerce söyleşi gerçekleştiren, okul ziyaretleri yapan, festivaller gezen vesaire. Yola koyulduğunda hedefleri olan ancak hedeflerinin üzerini gerçekleştiren bu ailenin bir parçası olmanın gururundandır ki hikayemizi sizlerle de paylaşmak isterim ailemizin daha da büyüdüğü bu güzel baharda.

Khora ailesi, nüfusunu genişletmeye 14 Ekim 2015 tarihinde Mağusa’ya açmış olduğu şubesiyle başladı. Ne güzeldir ailenin genişlemesi herkes bilir. Yeni bir can katılır aranıza, sizden biri olmaya. Hazırlık aşamasını hatırlıyorum da, herhalde yıkık dökük bir binayı süpürmek hiç bu kadar zevkli olmamıştı. Dedim ya kolektif emek candır can. Sen bir yeri süpürürken, diğeri eşyaları getirir, bir diğeri kitapları siler, öteki raflara yerleştirir, aradan bir diğeri bağırır “gave kimler içiyor ve nasıl olsun arkadaşlar” diye. O an sanırsın ki herkesin bu hayattaki tek dileği gerçekleşti. Öyle bir neşe, öyle bir coşku yok. Hayal edebildiniz sanırım. İşte ben parçası oldum. Dayanışma nasıl bir şeydir bu hikayede rol aldığım zaman öğrendim. İnsanın emeğini esirgemeden, içinden gelerek, samimi, en önemlisi de kendi için değil de herkes için bir şey üretme motivasyonuyla çalışması sonunda elde edemeyeceği bir şey yoktur. Mağusa Bandabuliya taraflarına yolunuz düşerse eğer, büyük yürekli ailemin yapmış olduğu küçük kitapçısına bir uğramanızı dilerim. Emeğimizin hikayesi o binanın duvarlarından size gülümseyecektir eminim.

Dedim ya ne güzeldir ailenin genişlemesi diye. Biz daha da büyümüş olan Mağusa ailemizle birlikte Omorfo’daki dostlarla buluştuk bundan 1 ay önce ve dedik ki Omorfo’da da bir ailemiz, yuvamız olsun. Yine kolektif emek birleştirdi gücünü. Biri tabelayı elleriyle işlerken, diğeri kitap kolilerini açıp yerleştirdi, bir diğeri camları silerken, öteki duvara “hoş geldin” yazdı… Ve tabii ki beklenen soru “gave kimler içiyor ve nasıl olsun arkadaşlar” ve yine ayni coşku. Hiç durmadan, yılmadan, sıkılmadan! Gecesini gündüzüne katarak, hafta sonundan ödün vererek can-ı gönülden çalışan tüm Omorfo’lu dostların minicik bir dükkanı nasıl ilmek ilmek örerek bir kitap diyarına çevirdiklerini görmeliydiniz 8 Mayıs akşamı… Masasına konulacak kaktüsünden, açılışta ikram edilecek pekmezli kekine kadar herşey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, her şey yine el ele vererek kolektif emekle yaratılmış. Üretmek ne güzel şey…

Bilginin ve aydınlığın yanında olanların, üretimin ve kolektivitenin değerini bilenlerin doldurduğu sokağı hiç unutmayacağım… İyi ki varsınız, iyi ki bu karanlık günlerde aydınlığa yanan umut ışığının bir parçasısınız. Ahmed Arif’in de dediği gibi;
“Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni”

Zekiye Şentürkler
Baraka Aktivisti