DERVİŞ EROĞLU’NUN KAPI AÇMA YETKİSİ VAR MI? – BESİM BAYSAL

Kuzeydeki gazeteler, Anastasiadis ve Eroğlu’nun Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi’nin labaratuarlarını ziyaretin akabinde yapılan görüşmede yaşananları dedikodu düzeyinde ve paparazzi edasıyla kamuoyu ile paylaştı. Konu Anastasiadis’in gözlükleri fırlatması, bağırıp çağırması ve görüşmeleri terketmesi düzeyinde tartışmaya açıldı. Silihtar’daki basın ofisinden yayıldığı düşünülen bu düzeydeki açıklamaların görüşmelere de hangi yaklaşım ve motivasyonla katılınıldığının da bir göstergesi olarak karşımızda duruyor. Daha sonraki açıklama ise Anastasiadis’in sözcüsü Hristodulidis’ten… Hristodulidis, daha soğukkanlı, diplomatik ve görüşmelerin içeriği ile ilgili bilgi vererek konuya yaklaşıyor. Örneğin işgal sonrası ilk defa kimliğine ve doğduğu yere bakılmaksızın bayramın birinci günü tüm Kıbrıslı Türk müslümanların Hala Sultan Tekkesi ziyaretleri bu toplantıda karara bağlanmış. Ya da Anastasiadis’in masaya gelen, Lefke’deki Aplıç kapısının, Dillirga’daki Paşammo ve Lurucina’daki (Akıncılar) Kiracıköy (Athienu) kapısının açılması önerileri bu toplantıda yapılmış ve bu son öneriler Eroğlu tarafından reddedilmiş. Bilindiği gibi M. Ali Talat da bütünlüklü çözümün yerini tutmayacağı iddiasıyla daha fazla geçiş açılmasını şiddetle reddetmişti ve reddediyor.

Konuyu iki boyutu ile değerlendirmek yerinde olur. Birincisi, Kıbrıs’ın kuzeyindeki rejimi 1950’lere kadar geriye giderek değerlendirilmesi. O dönemin Kıbrıslı Türk liderliği Dr. Fazıl Küçük’ün kişiliğinde şekillenen Türkiye’nin yönlendirdiği bir liderlik olarak karşımıza çıkar. Denktaş’ın yerine geçeceğini anladığı zaman bile yakın çevresinin direnmesi yönündeki tüm çabalarına “beni anavatan ile karşı karşıya getirmeyin” cevabını veren Dr. Fazıl Küçük’tür.

Daha sonraki süreçlere zaman zaman uyum sorunu ortaya çıksa da Türk milliyetçisi çizgisini koruyan ve “anavatana şükran” edebiyatının yaratıcısı Denktaş ve politikaları damgasını vurur.

Kitlesel eylemlerle seçim kazanan M. Ali Talat ve CTP de bu politikaları ana hattıyla korumuş ve bulunduğu makamın pozisyonun anlatmak için “Türkiye otur derse oturur, kalk derse kalkarım” cümlesini de sarfetmiştir. Lokmacı Barikatı’nın açılması için uzun süre uğraş vermesine ve toplumsal muhalefetin desteğine rağmen (sendikalar barikat önünde eylem yapmış ve Baraka gazete ilanı ile Talat’a açık destek vermişti) kesinlikle Türkiye ile karşı karşıya gelmek istemeyen Talat, askerden aldığı direktifle geri adım atıp Türkiye’deki hükümeti ikna etmek için Ankara’nın yolunu tutmuştu.

Daha anlaşılır olması açısından ekonomik paketlere,  özelleştirmelere, otel, kumarhane ve gece kulübü izinlerine, Göç Yasası veya Sosyal Güvenik Yasası gibi daha kitleselleşmiş sorunlara değil de CTP’nin erken seçim kararı alması ile UBP’nin tek başına hükümet kurduğu 2008 yılındaki motorlu araç rushatlarına yapılan zam meselesine değinmekte yarar var. Seçimden önce motorlu araç rushatlarına yapılan zammı geri alma vaadini ortaya attıktan sonra hükümet kuran UBP, meclise ilgili düzenlemeyi getirmesi ile birlikte karşısında TC Elçiliği Mali Müşavirini bulmuştur. Gazetelere kadar düşen bu meseleyi neredeyse her iki kişiden birinin oyunu alan UBP hayata geçiremez.

Bu anlamda ülkemizin birleşmesi için, Lefke ve bölgesinin kalkınması için, Lurucina’daki hali hazırda zaten delik deşik edilen barikatta bir geçiş noktasının belirlenmesi için, işçilerin ve çiftçilerin daha sağlıklı ve güvenli yaşam sürmeleri için yeni geçiş noktalarının belirlenmesi kararı Lefkoşa’da eski havaalanındaki toplumlararası görüşmelerde ya da Silihtar’da değil Ankara’da TC Dışişleri’nde alınır.

Konunun ikinci boyutu ise Derviş Eroğlu 1974 sonrası kurulan rejimin en önemli karakterlerinden biridir. Toplumun üretimden koparılmasında, toprak mafyasının oluşmasında, ganimet vurgununda, gece kulüpleri ve kumarhanelerin yasalaşmasında ve yeni izinler verilmesinde, Türkiye ile yapılan ve Kıbrıslı Türk gençlerinin göç etmesine yol açan Ekonomik İşbirliği Protokolleri’nde ve “Gelen Türk Giden Türk” politikalarında parmağı ve imzası vardır.

Böyle bir karakter sermaye, mafya ve milliyetçi kesimlerle olan ilişkisi ile halkın genel çıkarlarını değil sermayenin genel çıkarlarını temsil etmektedir.

Elinden gelen yetkilerini bile kullanmaktan geri dururken elinden gelmeyen ve mücadele etmesi gereken yetkileri kendi çevresinin ve ilişkilerinin bekası için yapmayı daha uygun bulacaktır. Bu ülkede daha çok geçiş noktası; insan ve mal kaçakçılarını, kara para aklayanları, milliyetçi ve şövenist kesimleri rahatsız edecektir. Onları rahatsız eden her şey de TC’yi ve Eroğlu’nu da rahatsız edecektir. Halkların kaynaşması, çiftçilerin, köylülerin ve işçilerin olanaklarının ve gelirlerinin artması, barış umutlarının yeşermesi zerre kadar umurlarında değildir.

BESİM BAYSAL

BARAKA AKTİVİSTİ

Be the first to comment

Leave a Reply