DÖRT TARAFI DENİZLERLE ÇEVRİLİ ÇÖL OLUR MU? – ALİ DOĞANBAY

            İtalyan sinema yönetmeni, senarist ve şair Pier Paolo Pasolini “Kültürel bir çöl yaratılmışsa orada her şey satılabilir, çünkü çölde her şey mucize etkisi yapar” derken büyük ihtimal 15 Kasım 1983 sabahından bahsettiğini hiç bilmiyordu. Bilemezdi, zira Pasolini 1974 savaşından bir yıl sonra öldü ve gene büyük ihtimal Kıbrıs onun yakın planında hiç olmayan bir filmdi.  Ama biz onun yerine senaryoyu yazabiliriz. 15 Kasım günü ortaya konulan devletimsi ülkemsinin, siyasi, iktisadi ve toplumsal yaşayışı, idare biçimi, yönetimi ya da gelişimi ve bütün devletimsi kurumları, hukuk düzeni, yasaları, anayasası çöldür! Çünkü çölde hiçbir şey yetişmez, hiçbir şey üretilmez, üretim olmadığı için emek pek de önemli değildir ve sahici olursak emek zaten pek de kimsenin önemsediği şey değildir. Ve siz bir çöl yaratırsanız, oradan Denktaş elli seneden fazla, hep aynı tümcelerle, hep aynı süzgeçle ve kısırdöngüsüyle böylesine bir mucize etkisi yapardı. Mucizeler peygamberlerin işidir ve onlar Allah’ın elçisidir, elli yıldır bu adada her boku dönüp dolaştırıp sahte, ucuz ve pervasızca bir milliyetçilikle ‘cumhuriyetine ve devletine sahip çıkmak’ adı altında ‘mucize yaratanlar’ o yüzden bu halkın gözünde peygamber görevi üstlenmektedirler. Mucize dedikleri şey, Eroğlu’dur, bunların en büyük marifeti UBP’ dir, bunların en büyük mucizeleri, senelerdir, sabahtan akşama kadar Türkiye’ye şükran etmektir. Bunlar bir sabah seçim sandığından tumba olurlar, partisinden istifa ederler, meydanlarda binlerce insan barış diye bağırırken, bir bakarsın, meydanların yüzü değişir, bir bakarsın meydanlar kısalır; bir bakarsın tumba olanlar yüzde kırkın üstünde bir oranla tek başına iktidar olurlar! İşte bu gerçek bir mucizedir, işte bu soyut bir gücün marifetidir, işte bu ancak çölde olabilecek bir şeydir! Çünkü çöl, bu işin yaratıcıları, yani Allah’ları tarafından böyle yaratılmıştır, bunun için yaratılmıştır ve peygamberleri her gün bizi ‘onlar gibi olmadığımız’ için ‘günah’ işlediğimizi söyleyerek ‘aşağılamaktadırlar’.  Çünkü çölde yeni bir dil, yeni bir insan, yeni bir söz yoktur, çünkü her yeni dil, her yeni söz ve her yeni insan çölün yeşermesi demektir, ki çöl yeşermediği için her zaman çöldür!

            O yüzden CTP iktidarı da sanıldığı kadar ‘yeşil’ değildir ya da hiçbir zaman o çölde o kadar ‘yeşil’ olamamıştır. Belki de bir göz yanılgısıdır ve çoğu zaman göz yanılgısıdır bütün soyut bakınmalar, belki de 15 Kasım sabahı bu çölü ve bu mucize etkisini yaratanlar çölün bir kenarına bilerek ve isteyerek ‘yeşil’i de iliştirmişlerdir. Çünkü o meydanlarda, o kalabalık, o binlerce insan, o birden o güne kadar mucizelerine inanılan ve mucize etkisi yaratmış bir peygamberin indirilip yerine başka bir peygamberin konulması da çölün ilahi yasalarındandır. Çünkü çölde ‘inanç’ ya da ‘fikir’ yoktur, çölün sonsuzluğu vardır.  Çünkü çölde her şey satılabilirdi ve ancak satıldıkça mucize etkisi yaratırdı. Yeni bir mucizeydi ‘barışın adaya geleceği’. Ama herkes unutuyordu, çöldeydik ve çölün ortasında değişecek hiçbir şey yoktu. Ama şunun için inanmamız lazımdı: Peygamberlerin de bütün mucizelerin de aslında çölün mucizesi ve peygamberi olduğu ve çölün yasalarının bazen çölün kendisinden bile üstün olduğu gerçeği. Şunun için inanmamız lazımdı: Barış için sokağa dökülen kalabalıklar, yeşilin iktidarı, birazdan umut ve en geç bu bahara ‘çölden kurtulacağımız’ serabı ve o kadar çok inandırdılar ki, en sonunda, şimdi, geldiğimiz yerde hepsinin, her şeyin, gördüklerimizin ‘yalan’ olduğunu kanıksamamızı sağlamak için. Serap dediğin senin sandığın, senin sanmanı istedikleri bir yanılsama, sanma. Düş dediğin insanın inançlı yumruğu.  Ve Che’yi tanırsın, bütün güzel yanaklarında aşk büyüterek saçlarını savuran tüm Serapların kalbinde bir devrim ve aşk ülkesi kurmayı bildi. İmkânsızı istedi. Öyle deme, çöle deniz getirmişliği vardır Che’nin ve bunu bir seçim mitinginde vaat olarak değil şarıldayan ve akan bir suyun gürültülü sağanağıyla bizatihi yaptı. Şunun için bütün peygamberleri öldürdüler, şunun için durmadan bütün mucizeleri öldürdüler, şunun için durmadan satıyorlar, aşağılıyorlar, şakağımıza vuruyorlar, şunun için durmadan hanemize günah yazıyorlar, şunun için sabahtan akşama kadar hepimize kılık uydurmaya çalışıyorlar, şunun için: ÇÖLÜ SEV, ÇÖLE SAHİP ÇIK!  Sözün belkemiği; 15 Kasım gününden bugüne kadar ve bu çöl yaşamakta var olduğu sürece, gördüğün hepsi, yaşadığın her şey ve sandığın bütün peygamberler ve bütün mucizeler çölündür, çölün ta kendisidir ve çölün yasalarıdır. Devletin, hukukun, yasanın, kurumlarının ve insanlarının ve dilinin ve kültürünün hepsi çölündür, hiçbiri senin değildir, gördüğün her şey ve hiçbir şey senin değildir. Bu çölü, bir düşe inanarak ve düş kurarak ve aklının kalbinle buluştuğu o güzel ve başka insan kalabalıklarının şarıldayan ve akan kalabalığıyla denizlere çevirebilirsin.

            Bu çölde bu bahçenin çitleri 15 Kasım’da böyle çevrildi. Bahçenin içine her şeyi koydular. Herkesten biraz koydular. Her birazdan koydular. Çitin etrafına dikkat megafonlu gayet tiz sesli yazılar koydular. Okuduk, çoğunu yazmadık. Yazdığım varsa da çoğumuz okumadık. Çok hazırolda durmaya alıştığımızdan hep karşıya ve çelik gibi ve yalnızca karşıya baktık.  Çok yalnızca çok karşıya baktık. Çelik gibi olduğunun çok yalan olduğunu çok bildik. Söylemedik. Seni beni bile koydular. Elimize boyalar verdiler. Boyalardan bir sürü renkler verdiler. Sürüler verdiler, renksiz renkli sürüler verdiler. Hepimiz çitleri boyayalım, çünkü çölün ortasında en önemli şey ‘nasıl göründüğüdür’ zira ‘nasıl olduğu’ çok da önemli değildir. Boyadık. Çölü boyayınca çölde değilmişiz gibi sanmayı düşümüz yaptık.

Çok denizimiz vardı bizim.. Bundan dedem sene kadar evvelmiş.. Ve ben de bir ara gördüm gibi o denizi.. Ama hiç giremedik o ayrı mesela. Ya da bilmiyorum şimdi düşündüm de, belki o da, çölde serap vakasıydı, mümkündür. Neyi doğru gördük ki zaten bu dört yerinden eğimli yerde? Denizin köşesinde çölün ortasında kaldık öyle..

Ve ne tuhaf değil mi? Bütün denizlerimizi kurutup burasını çöl yapmak için de hep denizlerden geldiler. Ve daha da tuhafı; dört tarafı denizlerle çevrili çöl olur mu? Ve çölde denize düşülür mü? Veya  çöle düşen boğulur mu?..

Bu yazı boğuldu. Sen aklından bir düş tut, benim yerime, senin yerine, memleketin yerine..

Ali Doğanbay

 

30 Temmuz 2010

 

Be the first to comment

Leave a Reply