“Dörtlü Koalisyon Bozulsun Da Hükümete UBP-YDP Mi Gelsin?” – Celal Özkızan

Dörtlü koalisyon hükümetinin yetkili ağızları ve hükümetin “gayrıresmi” sözcüleri lafı sürekli döndürüp dolaştırıp “ne yani, biz gidelim de UBP ve YDP mi gelsin”e getiriyorlar…

“Yolsuzluklardan hesap soracaktınız, hani nerde” diyorsunuz “biz gidelim de yolsuzluğun alâsını yapan UBP mi hükümete gelsin” diyorlar…

“Devlet okulları dökülüyor” diyoruz, “kaynak yok” diyorlar, “o halde özel eğitim kurumlarına ek vergiler koyun, kazandıkları dudak uçuklatan zenginliğin en azından bir kısmını kamusal eğitim için kullanılacak bir fona aktarın” diyoruz, ses seda çıkmıyor, hesap soruyoruz, “ne yani, eğitim bakanı YDP’li mi olsun” diyorlar…

Kriz vatandaşı vurup geçiyor, alımgücü düşüyor, vatandaş artık en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor; öte yandan krizvatandaşı vurduğu kadar sermayeyi vurmuyor çünkü hem TL’nin değersizleşmesiyle Kıbrıs’ın güneyinden, hem de memlekete üniversite okumaya gelen 85 binden fazla yabancı öğrenci tarafından “çarşı”ya oluk oluk para akıyor…

“Durum böyleyken, sermayeye acı reçete uygulayıp burdan yaratılacak kaynakla vatandaşın temel harcamalarını azaltacaksosyal devlet uygulamalarını hayata geçirin” diyoruz, bırakın bunu yapmayı, sanki ultrazenginler darboğazdaymışçasına sermayeye yönelik teşvikleri sürdürüyorlar, yabancılara ev satışı gibi inşaat sermayesini şahlandıracak uygulamaları gündeme getiriyorlar, “bütçemiz kısıtlı o yüzden de vatandaşı koruyacak önlem alamıyoruz” diyen kendileri değilmiş gibi bütçeyi daha da kısıtlayacak KDV indirimlerini uygulamaya koyarak “aman çarşıda alışveriş durmasın” diyorlar, hesap soruyoruz, “ne yani UBP mi gelsin, bunu mu istiyorsunuz?” diyorlar…

“Yoksulluğun ve memlekete keyfi bir biçimde akan ucuz işgücünün tetiklediği suç oranlarına karşı yoksulluk karşıtı önlemler alın; ülkeye giriş çıkışları kontrol altına alın, sırf patronlar daha çok kâr etsin diye ülkeye on binlerce garibanın plansız bir biçimde girip sömürülmesinin önüne geçin; halihazırda ülkede çalışma izniyle bulunan kişilerin haklarını, ücretlerini ve güvencelerini koruyun ve kayıtdışı bir biçimde köle gibi canına okunan işçilere sahip çıkın” diyoruz…

Bunları yapmak yerine “suça karşı mücadele” adı altında solcu milletvekili “mobese kamera” yasasını geçiriyor, sendikacısı “huzur operasyonlarını” destekliyor, sosyal demokratı “asgari ücret 3800 TL olacak” gibi popülist laflar edip ilgi toplayıp sonra da ortadan kayboluyor ve bırakın asgari ücreti arttırmayı, çalışma yasasından doğan mevcut hak ve kazanımları dahi özel sektörde koruyamıyor, “temiz toplumcu” milletvekili “memlekette kimse kurallara uymuyor” diyerek topluma kırbaç sallıyor ama bizzat kendisi sosyal sigortalara olan borcunu ödemiyor; yani uzun lafın kısası, biz ekmek diyoruz onlar “kamera” diyor, biz iş ve aş diyoruz onlar “jop” diyor, biz güvence ve çalışma hakları diyoruz onlar “kırbaç” sallıyor, biz “özel sektöre sendika” diyoruz onlar Facebook’ta altı boş popülist söylemlere sarılıyor…

“Yetti artık” diyoruz, “ne yani biz gidelim de UBP-YDP hükümeti mi kurulsun” diyorlar…

***

Bundan tam iki sene önce, gencecik çocuklarımızı kaybettiğimiz o acılı Dağyolu cinayetinden sonra “bizim bir suçumuz yok, şoförün kabahati” diyen UBP’li yetkililere “Bunca yıldır can almaya devam eden ve ısrarla kılınızı bile kıpırdatmadığınız bu sorunların tümünden siz sorumlusunuz… Bunun gereği istifadır” diye çıkış yapan Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Tolga Atakan,dört gencecik canımızı kendi döneminde açılan yolda kaybettikten sonra çıkıp suçu “şiddetli yağışa” atıyorsa (ki daha 1 ay kadar önce, üstgeçit sözü verdikleri Haspolat’taki yolda, yapılmayan üstgeçit bir öğrencinin canına malolmuşken)…

Yine bundan 2 yıl önceki Dağyolu cinayetinden sonra “Başka hayatları karartmadan, çıkın artık hayatımızdan!” diye gürleyen Kudret Özersay, sanki şu anda sermaye çevreleriyle emirname konusunda kat pazarlığı yapan kendi hükümeti değilmiş gibi “bunca yıldır ağzını açıp PLANLAMA diyen herkese ‘sen gelişme istemiyorsun’ diye kükremenin, daha fazla kat, daha fazla beton, daha fazla rant diye diye ülkenin belirli bölgelerini plansız ve pervasız şekilde çarpık hale getirmenin bedelini hep birlikte ödüyoruz” diyerek vatandaşın gazını almaya çalışıyorsa…

Sorumluluk alıp hesap vermek yerine, daha gençlerin cansız bedenleri dahi bulunmamışken Tufan Erhürman çıkıp “polis yolu kapattı ama gençler dinlemeyip geçti” anlamına gelecek sözler söylüyorsa…

Ve hükümetin adını “doğal afet” koyarak işin içinden sıyrılmaya çalıştığı bu sel felaketinden sadece 2 hafta önce, Trafikte Kazasız Yaşam Derneği, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı’na gönüllü bir biçimde ve toplum yararına sağladığı bilimsel danışmanlık hizmetlerinden “Uzman grubun özellikle son altı ay içinde çok yoğun çalışmalar yaparak ürettiği kritik projelerin topluma hizmet edecek aşamaya taşınması için bakanlık yönetimi hiçbir inisiyatif almamış ve uzman grubun önünü açmak yerine, tam aksine, tüm uyarılara rağmen, uzman grubu kendi kaderine terk etmeyi seçmiştir” açıklamasıyla çekiliyorsa…

Hesap vereceksiniz!

Sanki kendileri bulunmaz hint kumaşıymış gibi her eleştiri karşısında “biz gidip de UBP-YDP gelirse ne olur halimiz” diyen bu kibre ve kendini beğenmişliğe inat…

Bu halk sanki kendi alternatiflerini yaratamayacak kadar acizmişçesine bu halkı kendilerine muhtaç ve mahkûm zannedip bu halka resmen hakaret ediyor olmalarına inat…

Ellerimizi yakalarından çekmeyeceğiz…

Çünkü halk kendi evlatları ölürken hükümette kimin olduğuna bakmaz…

Çünkü halk boğaz tokluğuna yaşayıp çalışırken, uzun mesai saatleri sonrası işten çıkıp ateş pahası benzinle doldurduğu arabasıyla evine dönmeye çalışırken hükümette kimin olduğuna bakmaz…

Çünkü halk, çocuğunu ya çatısı yıkılan devlet okuluna ya da ateş pahası özel okula göndermek gibi rezil bir ikilemde kalırken hükümette kimin olduğuna bakmaz…

Halk kira derdi düşünmeden başını sokacak bir evi; işine giderken benzinin kuruşunu hesaplamak zorunda kalmayacağı konforlu, yaygın ve ucuz bir toplu taşımacılığı; evladını gönderirken gözü arkada ya da eli cebinde kalmayacak bir okulu; hastalandığında bile masraf hesabı yapmak zorunda kalmayacağı bir hastaneyi; gıda ve giyim alışverişini yaparken gözlerini faltaşı gibi açtırmayacak market raflarını ve ikide bir göç etmeyi aklına getirmeyeceği bir memleketi ister…

Siz ister istifa edin ister etmeyin, halk bunları alacak!

Ya sizinle, ya sizsiz, ama alacak!

Mesele siz ya da UBP ya da YDP değil, mesele bizim hayatlarımız!

Ya sizinle, ya sizsiz, ama mutlaka!

Celal Özkızan

Bağımsızlık Yolu Üyesi