EKOSOSYALİST BİR GELECEĞE DOĞRU: SAVAŞLAR VE EKOLOJİ – BAŞAK ÖNEL


20 Temmuz’u yeni atlattık… Filistin’de olanlarsa günden güne daha acı bir hal alıyor… Hal böyleyken “savaş” başlığı gündemden malesef hiç düşmüyor.
Filistin’de yaşananların bize yansıyan tarafı bile katlanılamaz bir acı doğururken savaşın süregittiği o coğrafyada tanımlanamayacak derecede ağır duygular yaşanıyor.
Savaş, emperyalizmin en vahşi şekilde vücut bulmuş hali.
Nasıl ve nereden geldiğinden bağımsız tek amacı kar olan kapitalizm, savaş ekonomisinden besleniyor. Ne kadar fazla savaş, silah üreticilerine o kadar fazla kar!
Ne kadar fazla savaş o kadar çok fosil yakıt kullanımı ve ne kadar çok fosil yakıt kullanımı, yakıt tekellerine o kadar fazla kar! Bunlar sadece örneklerin birkaçı…
Savaşlar sırasında, insanlar öldürülürken ya da ölene dek sürecek acılara maruz bırakılırken, ekosistem de bundan en yıkıcı şekilde nasibini alıyor.
Ekosistemde yaratılan tahribatla henüz doğmamış çocukların bile geleceği çalınıyor… Birçok canlının yaşama hakkı elinden alınıyor… Endemik türler yokolma tehlikesi ile yüzleşiyorlar ve biyolojik çeşitliliğe geri dönüşü mümkün olmayan hasarlar veriliyor.

ABD, Vietnam Savaşı’nda ormanlık arazilerde saklanan direnişçileri daha rahat görüp öldürmek için ekolojik yıkımı bir savaş stratejisi olarak kullanmıştır.
Bir herbisit ve yaprak dökücü olan “agent orange” ormanların üzerine püskürtülmüş ve ormanlar yokedilmiştir. Bitki kıyımının yanısıra “agent orange”in hayvanlar üzerine etkisi de oldukça çarpıcıdır. Bu kimyasalın kullanımından önce, kimyasala maruz kalan bölgede kaydedilen memeli türlerinin sayısı 30-35, kuş türleri ise 145-170 kadarken, kimyasalın kullanımından sonraki memeli türlerinin sayısı 5’e, kuş türleri ise 24’e düşmüştür. Ağaç katliamının artması, ileride erozyon gibi problemlere yol açabileceği gibi havadaki karbondioksit oranının artmasına sebep olur ve küresel ısınmayı tetikler -ki bu konuyu bir önceki yazılarda tartışmıştık.
Körfez Savaşı sırasında yaklaşık  1.300.000 metre küp ham petrol ABD donanmasının yaklaşmasını engellemek için Kuveyt limanlarından Basra Körfezi’ne salındı. Yaklaşık 30.000 deniz kuşu bu olayda yok oldu. Ayrıca Mangrov ağaçlıklarının yaklaşık yüzde 20’si, mercan kayalıklarının yüzde 50’si ve diğer birçok deniz canlısı etkilendi, yüzlerce mil sahil şeridi kirlendi. 2010’da yapılan araştırmaların sonucu, bölgede bulunan gelgit düzlüklerinin 30-40cm derinliğinde hala bu petrolün bir kısmının durduğunu ve artık biriken petrolü çıkarmanın herhangi bir yolu olmadığını gösteriyor.
Savaşlar sırasında, ülkelerin sanayi bölgelerinin hedef alınması, birçok endüstriyel atığın havayı, suyu ve toprağı kirletmesine yol açarken, havada, suda ve toprakta yaşayan canlıları -bazen ölümlerine sebep olabilecek derecede- etkiliyor ve insan sağlığını da ciddi şekilde bozuyor.
Bir ağır bombardıman uçağından atılan bomba patladığı zaman üç bin derece kadar bir sıcaklık ortaya çıkarıyor. Böylece bombanın patladığı bölgede tüm bitki ve hayvanlar ölüyor hatta toprağın alt katmanları dahi kavruluyor. Bunun telafi edilmesi ve toprağın yeniden işlenebilir hale gelmesi yüz yılı epey aşkın bir süre gerektiriyor.
Savaşlarla birlikte, iklim değişikliğinin başlıca sebebi olan fosil yakıt kullanımı da artıyor. ABD Savunma Bakanlığı’nın sadece 1989 yılında ordu kullanımı için satın aldığı 2 trilyon varil petrol ile, ABD toplu taşımacılık sisteminin 22 yıllık gereksiniminin karşılanabileceği söyleniyor. Ayrıca F-16 savaş uçağının bir saatlik uçuşunda, ortalama bir Amerikan araba kullanıcısının iki yıllık yakıtının harcandığı da açıklamalar arasında.

Sadece savaş sürerken değil, savaşların öncesinde ve sonrasında da ekolojik yıkım devam ediyor.
Savaşlara hazırlık aşamasında gerçekleşen silahların üretim süreci kirliliğe sebep oluyor. Bu kirlilik insanlar da dahil tüm ekosistemi olumsuz etkiliyor. Yine savaşlara hazırlık sırasında üretilen silahların kontrol edilmesi ve askeri tatbikatlar telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkarıyor. Verilen istatistiklere göre yeryüzünde 1.700’ü ABD ordusuna ait 20.000’i aşkın alan, geleneksel toksik askeri atıklarca kirletilmiş durumdadır. Fazla üretilen, bozulan, artık kullanılmayan tonlarca silah hala yokedilmeyi beklemektedir. Savaş sonrasında denize bırakılan ya da toprağa gömülen silahlarsa aynı şiddetde ekosisteme zarar vermeye devam etmektedir.

Tüm bu veriler ışığında -ki daha benzeri pek çok örnek mevcuttur- savaşın ekolojik talana eşdeğer olduğunu görmek zor değil. Savaşlardan nemalananlar var oldukça savaşlar ve onların yıkıcı etkileri de kuşkusuz devam edecek. İşte bu noktada verilecek ekososyalist bir mücadele güzel günlere giden yolun taşlarını döşeyecektir.

Yararlanılan Kaynaklar:

www.academia.edu, Ekoloji Kolektifi (Dergi), “Gezegenin Sınırlarında Savaşın Ekolojisi”, Ahmet Eren Öztürk
www.bianet.org, “Savaşın Çevresel Etkileri ya da Kıyamet”, Mustafa Sütlaş
en.m.wikipedia.org, “Environmental Impact of War”

Başak Önel
Baraka Dostu

Be the first to comment

Leave a Reply