EOKA MÜCADELESİ: TÜM BUNLAR NE İÇİNDİ?-GEORGE KOUMOULLİS

1 Nisan, EOKA’nın kuruluş yıldönümü. Bu çerçevede, Kıbrıs’ın güneyinden bir yazarın, özelde EOKA ve genelde Kıbrıs tarihine ilişkin yaptığı ve bugün yayınlanan bir eleştirel değerlendirme yazısını sizler için Türkçe’ye çevirdik.

Her yılın bu günü [1 Nisan] bizlerin [Kıbrıslı Elenler] yaptığımız gibi, bugün de zafer dolu ‘ulusal gurur’ ve ateşli vatansever nutuklarla, EOKA mücadelesinin başlangıcının 60. yıldönümünü kutlayacağız.
Bağlamsal olarak, bu nutuklar beni, öğretmenlerin ezberci eğitim üzerine kurulmuş labirent gibi ve bunaltıcı dersleri öğrettiği okul yıllarına götürüyor. Eleştirel düşünce, sorgulama, değerlendirme ve kişisel idrakın gelişimi yabancı ve kökeni şüpheli olarak görülüyordu ve bu yüzden reddediliyordu.
Aynı şey, az çok, EOKA mücadelesi meselesi açısından da bugün devam ediyor. Bugün, Helenizm’in bu mücadeleden dolayı kaybettiğini, akılcı argümanlar aracılığıyla iddia etmek bile, hala büyük bir tabu olarak görülüyor. İşte bu yüzden ben inanmak istiyorum ki, insanlar Kıbrıs tarihini kahramanlık ve çile hikayesi olarak değil yaşayan canlı dersler ve olayları değerlendirmek için bir fırsat olarak görmeliler.
1963-1965 dönemi arasındaki muhtemel istisna dönemi bir yana bırakırsak, kendisine bağlanmak [ENOSİS] istediğimiz Yunanistan 1936’dan 1974’e kadar faşist veya diktatöryel hükümetler tarafından yönetildi. İşte böyle bir Yunanistan’a bağlanma mücadelesine ‘özgürlük’ mücadelesi demek bir paradokstur. Eğer 1950’lerde, Enosis referandumu yapıldığında, Enosis gerçekleştirilseydi, bir Kıbrıslı talihsiz sürprizlerle yüzleşecekti. Böyle bir durum olsaydı, bir Kıbrıslı, Yunanistan’da ifade, düşünce ve eylem özgürlüğü olmadığını görecekti. Ayrıca, kendi isminin polis dosyalarına kaydedildiğini görecek ve eğer bir kamu görevlisi, Olympic Havayolları’nda [Yunanistan devletinin, şimdi özelleştirilmiş olan, o zamanki havayolu şirketi] pilot ya da yol temizliği işçisi olmak istiyorsa, sosyal/politik açıdan ‘uygun’ olduğuna dair bir sertifikayı ilgili yerlere sunmak zorunda kalacaktı. Ayrıca, kendisi veya bir akrabası veya bir arkadaşı sol görüşlü ise, ‘ulusal hain’ ve uygunsuz bulunacaktı. Kendisini en çok sarsacak şey ise, Naziler’in Dachau’daki ve Auschwitz’teki toplama kamplarının Yunan versiyonu olan Makronisos’un [Yunanistan’ın Ege denizi açıklarında bir ada] varlığını öğrenmek olacaktı. ‘Asfalia’ olarak bilenen ve Nazi Almanyası’ndaki SS’lerin eşdeğeri olan Güvenlik Kuvvetleri’nin bir gece yarısı kapısını çalıp, kendisini tutuklayıp, işkenceden, açlıktan veya susuzluktan ölme riskiyle yaşayacağı Makronisos’a atabileceği kabusuyla hayatını sürdürecekti.
Peki tüm bunlara rağmen, nasıl olur da Enosis hareketini bir kurtuluş hareketi olarak görmeye devam edebiliyorsunuz ? Siyasetçiler, öğretmenler ve medya tarafından bıktırıncaya kadar birlikte kullanılan bu iki nosyon [Enosis ve özgürlük nosyonları], hiçbir itiraza yer bırakmaksızın, acınacak bir çelişki içinde değiller mi ? EOKA’nın uluslararası destek görmemesinin sebeplerinden bir tanesi bu çelişkiydi; yani, özgürlük adı altında bir tiranlık rejimine bağlanmayı talep etmesindeki çelişki.
Böyle bir mücadele için daha kötü bir zamanlama olamazdı ayrıca. Bugün 1950’lerin tarihine ilişkin sıradan bir eğitim almış 16 yaşındaki bir kişi bile –tarih konusunda doktora yapmış bir kişiden söz etmiyoruz bile- o zamanların Kıbrıslı Elen liderliğine, Britanya İmparatorluğu’nun çökmekte olduğunu ve 20. yüzyılın sonuna gelindiğinde, hiçbir Britanya kolonisinin var olmayacağını ve bu yüzden de silahlı mücadelenin gereksiz olduğunu söyleyebilirdi.
Dövüşmek yerine, kollarımızı göğsümüzde toplayarak oturabilirdik, tıpkı Malta, Bahreyn, Hong Kong gibi diğer kolonilerdekilerin yaptığı gibi. 16 yaşındaki bir öğrencinin yardımı olmaksızın bile, Yunanistan’ın ve Kıbrıs’ın siyasi liderleri, o zamanın verdiği mesajı anlayabilmeliydiler.
1945’te, Britanya tarihinde ilk kez, seçimler, o zamanlar aşırı solda yer alan ve ideolojisi kolonyalizm ile uyuşmayan İşçi Partisi tarafından kazanılmıştı. İşçi Partisi, 1945-1951 arasındaki hükümeti döneminde, Hindistan, Burma ve Sri Lanka’ya bağımsızlığını vermiş ve zamanla tüm Britanya kolonilerinin kademeli olarak özgürleşeceğini beyan etmişti. İşçi Partisi’nin liderlerinden ikisi, Ernest Bevin ve Herbert Morrison, solcu bir hükümet için kolonilerin var olmasının bir ‘utanç’ olduğunu sürekli vurgulamaktaydılar.
Kıbrıs için ne yazıktır ki, İşçi Partisi seçimleri 1951’de kaybetti ve sonraki 13 yıl boyunca da hükümete gelemedi. Ancak, İşçi Partisi’nin mesajı önemliydi, fakat biz, diğer Britanya kolonilerinde olduğu gibi, gerçekl bir bağımsızlığı kademeli olarak ve hiç kan dökülmeden kazanacağımızı öngörecek ve gelişmeleri akıllıca ve doğru bir şekilde değerlendirecek liderlere sahip değildik.
EOKA’nın yaptığı büyük hatalardan bir diğeri de, nüfusun yüzde 18.2’sini oluşturan Kıbrıslı Türkleri tamamen marjinalize etmesiydi. [Enosis’i gerçekleştirmeye dönük] silahlı mücadele, sanki adada Kıbrıslı Türkler yokmuşçasına başlatıldı. Ancak Kıbrıslı Türk liderliği, 1955’ten çok önce başlamak üzere, sıklıkla ve açık bir şekilde, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasına rıza göstermeyeceğini söylemişti. Kıbrıslı Türk liderler, Girit’teki etnik kıyımdan haberdardılar ve aynısının Kıbrıs’a olmasını istememeleri anlaşılırdı.
Girit’teki Osmanlı işgali 1898’de sona erdiğine, Girit Türkleri nüfusun yüzde 31.4’ünü oluşturmaktaydı. Otonom bir Girit’in oluşuturulmasıyla, er ya da geç, Girit’in Yunanistan ile bağlanmasının kaçınılmaz olacağı açığa çıkmaya başladı. Bu da, Girit Türkleri’nin adadan toplu göçünün fitilini ateşledi. Bu akım, Girit 1913 yılında Yunanistan ile birleştiğinde yoğunlaştı. 1912’den 1922’ye kadar nerdeyse tüm Girit Türkleri, yeni yöneticileri olan Girit Hristiyanları tarafından nasıl yönetileceklerinden korktuklarından dolayı mallarını elden çıkardılar ve Girit’ten ayrıldılar.
EOKA Kıbrıslı Türkleri ve onların korkularını tamamen görmezden gelerek, bir yandan, Kıbrıslı Türkler arasındaki milliyetçiliğin güçlenmesine ve Kıbrıslı Türk liderliğinin radikalleşmesine neden oldu, diğer yandan ise, Britanya’yı yönetem Muhafazakar Parti’nin “böl ve yönet” politikasına başvurmasına ve bölünme kartını oynamasına mazaret vermiş oldu.
Nihayetinde, EOKA ne başardı ? Bir mücadele her zaman sonuçlarına bakılarak yargılanmalıdr, niyetlerine bakılarak değil. Hepimiz, idealleri için canlarını veren bizim genç delikanlılarımızın kahramanlık ve cesaretliliklerini selamlıyoruz ancak kahramanlık tek başına bir ülkenin hayallerini gerçekleştirmek için yeterli değildir.
EOKA mücadelesi örneğinde, sadece Enosis’e ulaşılamamakla kalmadı, ancak aynı zamanda düzgün bir bağımsızlığı bile gerçekleştiremedik ve, Kıbrıs kurumlarının işine geldiği gibi inkar ettiği, üç başka devletin himayeti altındaki bir devlet [Kıbrıs Cumhuriyeti] haline geldik.

George Koumoullis
yazının orijinali için : http://cyprus-mail.com/2015/04/01/the-eoka-struggle-what-was-it-all-for/
Çeviren: Celal Özkızan

Be the first to comment

Leave a Reply