GAZETE – CELAL ÖZKIZAN

Yeni bir günlük gazeteye ihtiyacımız var…

Hemen diyeceksiniz ki, son dönemlerde zaten yerden mantar gibi patır patır biten birçok gazete varken, nasıl bir ihtiyaçmış bu yeni bir gazete için diye…

Bu haklı bir soru elbette…

Ancak mevcut gazetelerin durumunu biraz incelersek, ne dediğimi daha iyi anlatabilirim sanırım…

En son çıkan dört “yeni” gazeteden bir tanesi zaten öncesinde internet alanında yıllardır varlığını sürdüren bir gazeteydi ve her ne kadar pek çok kesimin sesini yansıtmak anlamında okuyucuların gözünde bir meşruiyete sahip olmuş olsa da eğitim tüccarı Suat Günsel ve onun çıkarları ile yakından ilişkisi herkesin malumu…

Geri kalan “yeni” üç gazeteden ikisinin sahipliğine, yani bu “yeni” gazetelerin sahiplerine/patronlarına baktığımızda ise durum içler acısı…

İkisi de “patron gazetesi” olan bu gazetelerden birinin sahibi Türkiye sermayesinin önemli şirketlerinden biri, aynı zamanda Merit Otel ve Kumarhanesi’nin sahibi…

Kıbrıs’ın kuzeyini gerek özelleştirmeler gerek diğer yollarla parselleyen Türkiye’nin sermayesinin Kıbrıs’ın kuzeyinde gazete çıkarmak istemesinin ardında yatan sebebe dair yorum yapmaya gerek bile yok elbette…

Bu “yeni” gazetelerden bir diğerinin sahibi de bir patron, inşaat patronu, ismi durmadan hukuksuzluklarla ve hilelerle anılıyor, anlaşılan derdini bir gazete satın alarak kamuoyuna anlatmaya karar vermiş…

***

Patronların gazetecilik işine el atmasının doğurduğu mide bulandırıcı sonuçları yakın coğrafyamız olan Türkiye’de gözlemlemek mümkün…

İktidar-Medya-Sermaye üçlüsünün iç içe geçmesinin sonucu hep dezenformasyon, manipülasyon, yolsuzluk ve yozlaşma olmuştur…

Bu “yeni” gazetelerin yanında, geçmişten beri yayın hayatını sürdüren gazetelerden bazıları da bildiğiniz gibi “patron gazetesi”ydi zaten halihazırda…

Elbette önemle not düşmek gerekir ki, bu patron gazetelerinde çalışan gazete emekçilerini hedef almıyor bu söylediklerim…

Öte yandan “gazetecilerin gazetesi” olma iddiasını taşıyan gazetelerin bazılarında da sorun farklı biçimlerde ortaya çıkıyor…

Mesela “gazetecilerin gazetesi” olan bir gazete, hatırlanacağı üzere, KTÖS tarafından kendisine verilen yeni yıl ilanını, içerisinde “AKP, RTE ve Halil İbrahim Akça”ya dair eleştiriler var diye yayınlamazken, aynı gazete, nefret suçu işleyen homofobik bir bildiriyi yayınlayıp sonra da bunu “tarafsızlığının” ve “her sesi yansıtmanın” gereği olduğunu söylemişlerdi utanmadan…

***

Sağ partilerin gazetelerini, açıkça şovenist ve milliyetçi yayın yapan türden malum gazeteyi ve çok düşük tirajlı birkaç gazeteyi bir kenara bırakacak olursak, elbette bu ülkede hem patronların değil gazetecilerin başını çektiği, hem de toplumsal muhalefetin sesini yansıtmaya çalışan gazeteler de yok değil…

Bunlarla ilgili şöyle ilginç bir sorun var…

Genel olarak kapitalist sisteme ve özelde Kıbrıs’ın kuzeyinde Türkiye’nin dayattığı rejime muhalif bir yayıncılığı gözü kara bir şekilde izleyebilen bir gazete, bir de bakmışsınız aynı zamanda sağ partiler ile ittifaklara kapı aralayabiliyor, bazen ucu apaçık ırkçılığa bile varan göçmen karşıtı yayınlara yer verebiliyor…

Bir başka gazete ise daha dengeli, tutarlı ve ilkesel bir sol yayıncılık izlemeye çalışmasına karşın, belki de parti ile ilgili bağlılığın kaçınılmaz sonucu olarak hem sisteme ve rejime muhalif olamıyor hem de toplumsal muhalefetin genel çıkarlarını dile getirme konusunda ciddi eksiklikler barındırıyor…

***

Denilecektir ki, gazeteleri değil de siyasi partileri tanıtıyorsun sanki, eninde sonunda habercilikle ve haber alma özgürlüğü ile ilişkili bir şeyden söz ediyoruz…

Mesleki anlamda veya işin eğitimi anlamında gazetecilikte bir birikimim veya tecrübem neredeyse hiç yok elbette…

Ancak bir gazete okuyucusu olarak bir gazetenin bana ne verdiğini ve vermesi gerektiğini düşünmek istedim…

Daha da önemlisi, tarihsel olarak baktığımızda, gazeteler salt haber alma özgürlüğü üzerinden değil, çok daha geniş anlamda, toplumu ve dünyayı anlamlandırmak açısından da çok önemli işleve sahip; hele bizim gibi basılı gazeteciliğin yaygın kabul gördüğü bir toplumda…

Pek çoğumuz için gazeteler, toplumsal bilincimizin oluşmasında (ya da en azından, öncden oluşan toplumsal bilincimizin yeniden şekillenmesinde) çok önemli etkenlerden bir tanesi…

İşte bu yüzden yeni bir gazeteye ihtiyacımız var…

Toplumsal muhalefetin ve solun sesini ayrım gözetmeksizin en geniş anlamda sunan bir gazete…

Patronların değil, halkın olan bir gazete…

Gücünü “promosyonlardan” değil haklılığından ve meşruiyetinden alan bir gazete…

Ancak bunu yaparken, yayıncılık çerçevesini sistemi ve rejimi dönüştürmek adına çizmiş bir gazete…

Ve bunu yaparken göçmen karşıtlığına ya da herhangi bir etnik/milliyetçi perspektife sarılmayan bir gazete…

Bağımsızlıktan, barıştan (ama egemenlerin değil halkların barışından), eşitlikten ve özgürlükten yana olan bir gazete…

İçeriğini gündemin bulanık seyrinin ya da sadece dar anlamda gazetecilik mesleğinin değil, aynı zamanda toplumsal muhalefetin en genel çıkarlarının ve hedeflerinin doğrudan sesinin oluşturduğu bir gazete…

Bağımsızlık yolumuzda bizi hızlandıran araçlardan biri olacak olan bir gazete…

***

Başka bir gazete mümkün !

Celal Özkızan
Baraka aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply