İstanbul Sözleşmesi’nin Düşündürdükleri… – Cansu N. Nazlı

Geçtiğimiz hafta, Meclis tarafından kabul edilerek yürürlüğe girmiş bir uluslararası sözleşmenin Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilmesi sonucu TC’nin İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekildiğini öğrendik.

Dünyada eşine az rastlanır bu usülün hukuki geçerliliği üzerine tartışmalar bir yandan sürerken Türkiye’de yaşayan kadınlar başta olmak üzere, toplumun büyük bir çoğunluğunun İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını kabul etmeyişi bu feshin meşru olmadığını açıkça gösteriyor.

İstanbul Sözleşmesi: Evrensel Bir İdeal mi? Maddi Gerçeklikten Türeyen Talepler mi?

Her şeyden evvel hatırlamakta fayda var ki, anayasalara, yasalara, uluslararası sözleşmelere konu olan temel haklar dünyada ezilen kesimlerin mücadeleleri sonucu hukuki metinlerde yerini almıştır.

Ne Avrupa Konseyi vb. uluslararası kuruluşlar, ne de devletlere hükümet edenler yüce gönüllüklerinden yahut evrensel değerlere olan bağlılıklarından, kadınları şiddetten koruyucu politikalar geliştrimek için hukuki yükümlülük altına girmiştir.

 Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesine ilişkin hükümler, gerek İstanbul Sözleşmesi’ne gerekse devletlerin yerel mevzuatlarına o ülkelerdeki örgütlü kadın özgürleşmesi mücadelelerinin ürünü olarak girmiştir.

Bu yüzden feshedilse bile İstanbul Sözleşmesi’nde sembolleşen, kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin devletlerin gerçekleştirmesi beklenen somut talepler geçerliliğini korumaktadır, tıpkı kadın özgürleşmesi mücadelesinin canlı kanlı varlığını koruduğu ve bu talepleri yükseltmekten geri durmayacağı gibi.

İstanbul Sözleşmesi ile Özdeşleşen Başlıca Talepler Neler?

Peki neydi bu somut talepler gelin yakından bakalım. Sözleşme genel olarak, taraf devletlere kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önleyici ve koruyucu kapsamlı politikalar geliştirmesi için sorumluluk yüklüyor. Daha detaylı baktığımızda ise somut olarak öngörülen başlıca yükümlülükler şunlar:

  • Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet ihbarlarına gizlilik ilkesi kapsamında ve ülke çapında 7 gün 24 saat faaliyet gösteren ücretsiz telefon hatları oluşturmak
  • Başta kadın ve çocuklar olmak üzere şiddet mağdurlarına kalacak güvenli yer sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda kolayca erişilebilir barınaklar oluşturmak
  • Şiddet eylemlerine maruz kalmış mağdurlara, kısa ve uzun dönemli uzman destek hizmetleri sağlamak
  • Sözleşmenin kapsadığı her türlü şiddet eylemini önlemeye ve bunlarla mücadeleye yönelik bütüncül politikaların, tedbirlerin ve programların yeterli bir biçimde uygulanması için uygun finansal kaynakları ve insan kaynaklarını tahsis etmek

Kıbrıs’ın kuzeyinde dönecek olursak, yeri geldiğinde Meclis, sırası geldiğinde Başbakanlık, ekseriyetle de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde yükselen kadın özgürleşmesi mücadelesi taleplerine kulak verelim:

  • Ev içi şiddet ve kadına yönelik şiddet ihbarlarının yapıldığı Alo 183 hattına alt yapı kazandırılarak mesai saatleri dışında da gelen ihbarlara Sosyal Hizmet uzmanlarının müdahale edebilmesi için vardiyalı bir sisteme geçilmesi
  • Şiddete uğrayan kadınların varsa çocuklarıyla birlikte barınabilecekleri kadın sığınma evlerinin her bölgeye açılması
  • Sağlık, Hukuki ve Psikolojik danışmanlık, Sosyal Hizmetlerinin multidisipliner şekilde bir merkezden şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek sağlayacağı şiddet önleme merkezlerinin her bölgede kurulması
  • Tüm bu taleplerin gerçekleştirilmesini sağlamak için Sosyal Hizmetler Dairesi’ne daha fazla bütçe ayrılması ve daha fazla personel istihdam edilmesi

Yurdum Vekilinin İstanbul Sözleşmesi ile İmtihanı

Hatırlayın, Türkiye’deki fesih kararının ardından bazı milletvekili ve Meclis’te temsil edilen siyasi parti yetkilileri de gerek medya aracılığıyla gerekse sosyal medya üzerinden TC’nin İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesinin kabul edilemez olduğuna dem vurarak kınama mesajları yayınlamıştı.

Peki sormazlar mı şimdi o vekillere ve bugüne kadar iktidara gelmiş partilerinin temsilcilerine, neden kendi ülkenizde kadınlar bangır bangır sizi göreve çağırırken mühim bulduğunuz bu sözleşmenin gereklerini yerine getirmiyorsunuz diye?

 Ülkesinde İstanbul Sözleşmesi Feshedilen Kadınlarla Nasıl Dayanışabiliriz?

Kuşkusuz ki, İstanbul Sözleşmesi’nden bu şekilde geri çekilmek, kadınları ve çocukları şiddete karşı savunmasız hale getirmek, erkeklere tabi, muhtaç kılmak için AKP iktidarının Türkiye’de attığı yeni bir adım. Türkiye’de yaşayan kızkardeşlerimizin haklı öfkesini yüreğimizde hissetsek de yalnızca dayanışma mesajları iletmek bu geri adım karşısında yeterli gelmeyecektir.

“İki, üç daha fazla Vietnam” olarak hafızalarda yer eden Che’nin Tricontinental’e Mesajındaki sözleri hatırlayalım.

“Bugün dünyanın tüm ilerici güçlerinin Vietnam halkıyla dayanışması, Roma arenalarındaki gladyatörleri alkışlayan pleplerin acı ironisine benzemektedir. Sorun, saldırının kurbanına başarı dilemek değil, onun kaderini paylaşmaktır; kişi, zaferde ya da ölümde onunla olmalıdır.”

Türkiye’de gerici ve muhafazakar bir iktidarın, kadınları hedef alan icraatları karşısında yaşamlarına, bedenlerine, emeklerine sahip çıkmak için mücadele eden kadınlarla gerçekten dayanışmak istiyorsak, bu mücadeleyi kendi ülkemizde örgütleyerek büyütmeliyiz.

Çünkü biliyoruz ki, İstanbul Sözleşmesi bir sembol; bu sembol olsun ya da olmasın kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddete karşı mücadelemiz kesintisiz devam edecek. Emeğimiz, bedenimiz, yaşamımız bizimdir!

Cansu N. Nazlı

Bağımsızlık Yolu Lefkoşa Örgütlenme Sorumlusu