KEÇİBOYNUZU ADASI’NDA TİRAJJJ! – İSMAİL ÖZUÇAR

“Keçiboynuzu Adası’nda sisli puslu bir akşamüstü yaşanıyordu. Gökyüzü, oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi, her an ağlamaya hazır bir haldeydi”.* Bu sırada Keçiboynuzu adasında özel bir gazetenin sahibi olan Kartal, akşam yemeği sonrası kahvesini yudumluyordu. Kartal dediğime bakmayın, bu onun adı değil lakabıydı. Gerçek adı Hambey Arman olan bu adam “Kartal” lakabını işinden dolayı alıyordu. Bir kartal gibi Keçiboynuzu adasının gökyüzünde gezer ve cinayet, taciz, tecavüz, ölümlü kaza ya da Anakara’dan adaya gelen devlet büyükleriyle ilgili haberleri yakalardı. “Ada Hemenal” adlı gazetesinde haberleri adeta bir aksiyon film edasında yayınlar sonra da ne kadar tiraj geleceğini hesaplardı. İşinden dolayı dediysek yanlış anlaşılmasın; kendisi gazeteci değil medya patronuydu. Gerçi kimileri de Hambey Bey’in “Kartal” lakabını; Anakara’yken, elinde silahıyla, sağcılarla birlikte solcuların evini bastığı için aldığını söyler… Ama bu tabi ki sadece bir söylenti…

Keçiboynuzu adası olaylara gebe bir adaydı. Anakara’dan gelen emirlerle yönetilir ve ada hükümetinin yöneticileri basiretsizdi. Eğitim sistemi dünya sıralamasında yer almıyordu bile. Tek tük olan hastaneler yerini özel sermayenin dükkanı olan özel hastanelere bırakmıştı son yıllarda. Adada yaşayan yurttaşlar ya iş bulamıyordu ya da düşük ücretlerle sömürülüyordu. Var olan tek kadın sığınma evi kapatılmış ve düzenli olarak kadın cinayetine müsait bir ortam vardı. Düzgün bir trafik sistemi yok ve altyapı yetersizdi. Toplu taşımanın ne olduğuyla ilgili bir röportaj yapsanız alacağınız ortalama cevap “alışverişe gittiğimde Anakara’da görmüştüm” olması muhtemeldi. Trafik ile ilgili mükemmel olan tek şey adadaki polislerin ceza yazmak için saklandığı yerlerdi. Onları saklandığı yerden asla göremezdiniz. Ada küçük olduğu için herkes işini “bir tanıdığına” yaptırırdı.

İşte böyle bir ada Hambey Bey yani namı diğer Kartal için biçilmiş kaftandı. “Adanın üzerine doğru kanatlarını açar ve suçun kokusunu alırdı. Ada halkı rahat yataklarında uyurken o dışarıda haberin peşindeydi”. Yani en azından o, yaptığı işle ilgili bu cümleleri kullanıyordu. Kahvesini yudumladığı sırada da aklından geçenler tam da bunlardı. Bu aralar pek suç işlenmemiş, Keçiboynuzu adasının merkez bankasından çalınan paralar yeterince konuşulmuş ve konu unutulmuş, geçenlerde yaşanan “intihar” vakası –gerçekte ne olduğu anlaşılamasa da- sıkıcı hale gelmiş ve maaşlarını Anakara’dan alan azınlık grubun Anakara’dan gelecek devlet büyükleriyle ilgili yapacağı “küçük”, “sıradan”, “önemsiz” protestocuklarla da yeterince uğraşılmıştı.

Yeni bir olay lazımdı Kartal’a. Bir kadın cinayeti; aşk cinayeti diye yayınlayabileceği ya da ölümlü bir kaza gerekiyordu ayrıntısıyla, adıyla sanıyla aktarabileceği… Maktulün dostlarından hatta ailesinden önce olay yerine gideceği ve ada halkına bu muhteşem “habercilik” görevini yerine getireceği bir haber lazımdı ona. Medya etik kurulu durduramazdı onu. Kahvesi bitmişti ama düşündüğü buydu hala. “Etik de neymiş, kim uydurmuş” diye düşünerek gülümsedi… Önemli olan haberi yaymak, nasıl olduğuyla kimse ilgilenmez zaten… Git olay yerine, çek cesetlerin fotoğraflarını. Ama hepsini bir anda verme. Bir kısmını bugün ver. Haberin ayrıntılarını ertesi güne sakla. Tiraj! Tiraj! Haberin ayrıntıları “Ada Hemenal’da”. Halk merak eder ne de olsa…

Keçiboynuzu adasında böyleymiş bazı medya patronlarının habercilik anlayışı. Hambey Bey ya da namı diğer Kartal ya da bunun gibi ismi çok da mühim olmayanlar; hiç düşünmezlermiş bir gün kendilerinin de manşet olabileceğini bir sebepten!

*Keçiboynuzu, Gürkan Uluçhan (Yazının geneli de Keçiboynuzu kitabından esinlenilmiştir)

Be the first to comment

Leave a Reply