Kıbrıs’ta Faşizme Karşı Mücadele – Ali Şahin

Kıbrıs’ın iki yakasında da faşizmin yükselmeye çabaladığı bir dönemden geçiyoruz.

Güneyde uzunca bir süredir yükselişte olan Kıbrıslı Elen faşistlerin Kıbrıslı Türklere yönelik saldırıları, ivme yakalamak için fırsat kollayan Kıbrıslı Türk faşistlere istedikleri imkanı kısmen veriyor.

Uzun zamandır Kıbrıslı Elenlerle ilgili olarak sokağa çıkma mazereti bulamayan faşistler, son dönemde yaşanan olayları hemen değerlendirip Mağusa’da bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Sözde “ırkçılığa karşı bir tepki” olan yürüyüşte atılan sloganlar “düşman” faşizmlerin birbirinden nasıl da beslendiğini açıkça gösteriyor.

Tüm bunlar yaşanırken, sürekli tetikte bekleyen faşizme karşı nasıl mücadele edebileceğimizi tartışmak özellikle sol örgütler olarak önümüzdeki ciddi bir görev.

Faşistlerin niyetlerinden bağımsız bir şekilde, faşizmin iki halkın içindeki dinamiklerini anlamak için çabalamalı ve bunlara karşı mücadele zeminlerini konuşmalıyız.

Örneğin; adanın kuzeyinde daha çok yukarıdan bir biçimde canlı tutulmaya çalışılan ve düşman olarak tanımladıklarıyla (Kıbrıslı Elenler, solcular, Kürt öğrenciler)  fiili çatışmalara girmedikçe çok da diri kalamayan bir faşizm varken, güneyde ise özellikle TC Devleti’nin 1974’ten beri adada süren varlığı sonucu oluşan sosyal şovenizme yaslanan ve buna ek olarak göçmen işçilere yönelik yabancı düşmanlığı üstünden sokakta güç olabilen bir faşizm var.

Tabi ki; yukarıda çok basitçe değinilen bu faşizmler statik bir durumda değiller.

Zaman içinde toplum içindeki durumları değişebilir, nitekim geçmişten bugüne değişerek gelmiştir.

Mevcut durumda faşizme karşı ne yapabiliriz?

İki halkın devrimcilerine, ilericilerine ne görevler düşer?

İki tarafta da faşist eylemler yaşandıkça yükselen tansiyon karşısında “karşı tarafın” faşistini eleştirmek ve kınamakla yetinmek hem işin kolayına kaçmak, hem de faydasız bir çabadır.

Bunun örneklerini yakın dönemlerde CTP’nin pratiğinde bulmak mevcuttur.

ELAM Kıbrıslı Türklere yönelik saldırılar gerçekleştirdikçe faşizmi kınama yarışına giren CTP vekilleri, kuzeydeki faşizme karşı hükümet dönemlerinde dahi bir yaptırıma yönelmedi.

Öte yandan faşizm gündelik hayata somut şekillerde etki ederken hiçbir şey yokmuş gibi davranmak ve barış yanlısı kesimlerle yapılan iki toplumlu etkinliklerle yetinmek ise başka bir yanılgıdır.

Etnik düşmanlığın yaşandığı ve faşizmin karşılıklı var olduğu bir ülkede, iki halkın devrimcilerine düşen görev öncelikli olarak kendi halkları içindeki faşizmle yüzleşmek, ona karşı mücadele etmektir.

Salt kendi etnik varlığına karşı olan faşistlere yönelik söylem geliştirmek halkların kardeşliği mücadelesi açısından yetersiz ve yer yer sağcılaşan bir politikadır.

Somut üzerinden örneklersek; Kıbrıslı Türklere yönelik saldırılarına karşı ELAM’ın karşısına çıkan Kıbrıslı Elenlerin varlığı Kıbrıslı Türklerin karşı çıkışına kıyasla çok daha etkili olacaktır.

Aynısı Ülkü Ocakları ve Genç Mücahitler gibi faşist örgütlerin karşısına çıkacak olan Kıbrıslı Türkler için de geçerlidir.

Bu tarz örneklerin çoğaltılabilmesi iki halkın arasındaki güveni arttıracaktır.

Ancak bu güven karşılıklı pratiklerle yapıldığı oranda oluşacaktır.

1950’lerde AKEL’in yapmadığı ve Kıbrıslı Türk solcuları faşistlerin karşısında yalnızlaştıran da budur.

Bahsedilen pratik, basit bir “hepimiz Kıbrıslıyız, hepimiz kardeşiz” söyleminin ötesinde, birbirinin ihtiyaçlarını anlayan ve buna göre koordine olan ortak bir mücadeledir.

Kıbrıslı Türk halkının ihtiyacı, AKP’nin ve yerli faşistlerin politikalarına karşı kuru bir destek beyan eden AKEL değil, Helen milliyetçiliğine, Yunanistan’ın adadaki etkisine, Kıbrıslı Elen faşistlerin sokaktaki varlığına karşı direnirken kardeşlik çağrısı yapan bir Kıbrıslı Elen soludur.

Başka türlüsü yer yer fayda değil zarar bile sağlar.

Kıbrıslı Türk ve Elen solcular olarak sık sık bir araya gelmeli ve bunları tartışmalıyız.

Faşizme karşı mücadelede, iki halkın ihtiyaçları dikkate alınmadan ortak ve sonuç alıcı bir mücadele yaratılması mümkün olmayacaktır.

 

Ali Şahin

Bağımsızlık Yolu