KONU CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ – CELAL ÖZKIZAN

 İlkokullar, ortaokullar ve liseler açıldı…

 

Devlet okulları bir yandan tamiri ve bakımı eksik, öte yandan da öğretmensiz açıldı elbette…

 

Takım elbiseli abilere ve ablalara göre ve ayrıca yeminli sendika düşmanlarına göre öğretmen eksikliği meselesinde “elbette öğretmen sendikalarının da payı büyük” ve olur da bu konu yüzünden yine grevler başlarsa “bu öğretmen kılıklı zevatın gerçek yüzü yine ortaya çıkacak”…

 

Tamirat meselesi de zaten “hallediyoruz yavaş yavaş” diye geçiştiriliyor…

 

Ancak bir mesele var ki, top ne sendikalara atılabiliyor, ne de “hallederiz” diyerek geçiştirilebiliyor, o yüzden bu meseleyle ilgili genelde pek söz söylenmiyor…

 

Devlet okulları açılmaya başlayınca, “kayıt parası” adı altında öğrencilerden yüzlerce lira söğüşlenmeye de başlandı…

 

Dönem içinde dergi parası, karne parası ve diğer türden adlar altında bu söğüşleme işi devam edecek…

 

Parasız olan devlet okullarında böylesi uygulamaların olmasına dair pek bir ses yok…

 

Çıkıp da “bütçenin durumu malum, uygulamalar da bundan dolayı” diyecek olan birkaç yüzsüze de derhal devletin özel üniversitelere ve özel lise,ortaokul ve ilkokullara “sübvansiyon” adı altında yaptığı mali yardımlar ve idari açıdan sağladığı kolaylıklar hatırlatılacağından, yani “özel okullara bile yardım elini esirgemeyen yüce gönüllü devletimiz nasıl olur da özbeöz kendisinin olan okullarda böyle uygulamalar yapıyor” denileceğinden, kimse de bir şey söylemiyor…

 

Hem de kısa süre önce Eğitim Bakanı Arabacıoğlu “devlet okullarında eğitim ücretsizdir” diye açıklama yapmasına rağmen…

 

Bu arada CTP’nin cumhurbaşkanı adayı Sibel Siber olmuş…

 

***

Cuma Cemiloğlu adlı 19 yaşında gencecik bir işçi öldü bir otel inşaatında…

 

Birkaç gün sonra başka bir işçi, Suriyeli 37 yaşındaki Hussein Hajhsseıno, fiber optik hat döşeme çalışmasında yol kesimi yapılırken arızalanan bir iş makinesini tamir etmeye çalışırken, iş makinesine sıkışıp hayatını kaybetti…

 

Son zamanlarda gittikçe sayıları artan bu işçi cinayetleri (ve bunlardan çok daha fazla olan ama ölümle değil ciddi ya da hafif yaralanma ile sonuçlandığı için çok ses getirmeyen diğer cinayete teşebbüsler) hepimizin malumu…

 

Bu cinayetlerin en çok inşaatlarda ya da şirketlerin tamirat / ağır iş yaptırdığı alanlarda (fiber optik meselesi kktc Turkcell’in işi) işlenmesi ise, bazı ‘solcuların’ dahi övmelere doyamadığı özel sektördeki kan emici patronların “maliyeti düşürme” gailesinden kaynaklanıyor…

 

Muhtemelen bu yazıyı okuyan kişilerden pek çoğu da özel sektörde çalışmakta ve benzer patronlar tarafından yönetilmekte; ancak örneğin inşaatta ya da diğer ağır işlerde çalışmadıklarından dolayı (yani mesela ofiste çalıştıklarından dolayı) ölümle yüzleşmeye gerek kalmadan başka yöntemlerle kendi üzerlerinden maliyet düşürülüyor…

 

Yani ofiste çalışan bir özel sektör emekçisiyle inşaatta çalışan bir özel sektör emekçisi arasındaki tek fark bu : Ölüme yakınlık.

 

Önce Türkiye’den ucuz işgücü getirip, onları üç kuruşa boktan koşullarda kaçak çalıştıran bu ağzı salyalı patronlar (ki içlerinde pek çok “yerli ve da orijinal Kıbrıslı” patronlar da var), maliyetleri daha da düşürmek için önce o damarlı ve korkunç gözlerini Vietnamlı işçilere, şimdi de Suriye’deki savaştan kaçan garibanlara çevirdiler…

 

Tabii işçiyi üç kuruş paraya çalıştırıp maliyetini düşürmekle açgözlülükleri tatmin olmadığından, harcamaları azaltmak adına çalışma koşullarında da hiçbir güvenlik önlemi almayıp, böylesi ölümlerin doğrudan önünü açıyorlar…

 

O yüzden bu yaşananlar bir “kaza” değil cinayettir, çünkü bir değil, iki değil, üç değil, artık sürekli gündemimizde yer alıyorsa bu “kaza”lar, ve yaşananların sebebi de apaçık ortadaysa, bu patronların taammüden insan öldürme suçlamasıyla yargılanması gerekir…

 

Bu arada DP-UG’nin ve UBP’nin önde gelenlerinden bazıları cumhurbaşkanlığı seçiminde Eroğlu’nu destekleyeceklerini açıkladılar…

***

Pasaportlarına el konularak, borçlandırılarak ve hatta bazılarına yalan söylenerek (yani ülkeye geldiğinde ne iş yapacağı konusunda yanlış bilgilendirilerek) köle biçiminde gece kulüplerinde çalışıtırılan kadınların bu durumu yeterli değilmiş gibi, üstüne üstlük bir de cinayete kurban gidebiliyorlar. Daha önce öldürülen diğer seks kölelerini düşündüğümüzde, bu cinayetlerin de artık “münferit” ya da “tesadüf” olduğu söylenemez…

 

Göç Yasası hala olduğu yerde duruyor, 2011’den sonra işe giren öğretmenler hazırlık payından mahrum bırakıldıkları için gerekli olan sınıf içi eğitsel araçları kendi maaşlarından karşılıyorlar, 2011’den sonra kamuya giren herkes asgari ücretle (ve yıllar geçtikçe üzerine eklenen çok küçük artışlarla) ve “mezarda emeklilik hayaliyle” çalışmaya devam ediyor…

 

Özel sektörde biraz daha iyi maaşlara ama insan onuruna hakaret sayılan koşullarda ve mesai düzenlerinde emekçiler çalışmaya devam ediyor…

 

Bu arada Eroğlu cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda sessizliğini koruyor ve aday olup olmayacağı herkeste bir merak uyandırıyor…

 

***

 

Benim siyasetten pek anladığım söylenemez…

 

Daha doğrusu, gündelik gazeteleri, akşam haber bültenlerini ya da “siyaset” adı altında konuştuklarımızı göz önünde bulundurduğumzda, ben siyasetten pek anlamadığımı düşünüyorum…

 

Siyaset, asla beni vatandaşlığına kabul etmeyecek bir ülkeymiş gibi hissediyorum…

 

Benim anladığım siyaset, en sade ve yüzeysel tanımıyla, toplumun sorunlarını çözmek, toplumun (ve dolayısıyla o toplumun mensupları olan insanların) hayatlarını daha güzel kılmak için verilen bir uğraş…

 

İlginç olan şu ki, bütün günümüz türlü türlü sorunlarla geçerken, bütün günümüz çocuğumuzun, kardeşimizin, sevdiğimizin, arkadaşımızın ve kendimizin hayatlarına dokunan sorunlarla boğuşarak geçerken, gazeteleri ya da akşam haber bültenleri açtığımızda “siyaset haberleri” olarak “cumhurbaşkanlığı meselesi” başta olmak üzere hayatımızla pek de ilgili olmayan pek çok meseleyle karşılaşıyoruz…

 

Sabahları devlet okuluna 150 lira kayıt parası veriyor, öğlenleri iş “kaza”sında ölüyor, akşamüstleri kamudaki işten çıkıp o asgari ücretle aile yardımı almadan nasıl geçineceğimizi düşünüyor ve akşamın ilerleyen saatlerinde ise yorgun argın özel sektördeki “aşırı fazla mesai”den dönüyoruz…

 

Sonra da “memlekette bugün ne olmuş acaba” diyerek gazeteyi veya televizyonu açıp, kendi hayatımız dışındaki her şeye dair bir şeyler okuyup izliyor, ve kendi hayatımız dışındaki her şeye dair ahkâm kesen sinir bozucu tipli abilerin ve ablaların “tartışmalarını” takip ediyoruz…

 

***

İşçiler ve seks köleleri cinayete kurban giderken, devlet okullarında öğrenciler göz göre göre söğüşlenirken ve gençler ya işsiz ya da “işi var ama asgari ücretli”, “işi var ama biraz fazla para veriyorlar diye gece gündüz köle gibi çalıştırılıyor” durumundayken,  bir köşe yazarı günlerden beri sözünü ettiği cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesiyle ilgili olarak “memleketin siyasi gündemi çok gergin ve tansiyonlu” diyordu…

 

Celal Özkızan

Baraka aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply