MESARGALI KADIN – İSMAİL ÖZUÇAR

Bugün sizlere Mesargalı bir kadının kısa öyküsünü aktaracağım. Esasen Mesargalı değil bu kadın. 74’den sonra göçtü oraya. Ama insan nerede doyarsa oralı olmaz mı? İşte bu kadın da Mesargalı. Yaşını yazamam buraya. Çünkü siz de tanısanız, yüzünü görseniz, içindeki hayat sevgisini gözlerinden anlarsınız; siz de yazamazdınız yaşını. Ben diyeyim yirmi siz diyin yirmi beş. Üç çocuk anası bu kadın. İçindeki sevgi öyle büyük, enerjisi hala o kadar yerinde ki elinde olsa sahip olduğu son yapı taşına kadar yardım edecek sevdiklerine.

Bunca yıl yaşadı bu adada. Çalıştı; terzilik yaptı, nakış işledi, çocuk baktı, yemek yaptı. Ama devletin gözünde pek fazla değeri olmadı bunların. O yüzden şimdi devlet için sadece kimlikte var adı.  Yani demek istediğim sağlık sigortası yok, emeklilik maaşı da yok bu kadının; onun yaşındaki birçok kadın gibi. Kocasının mücahit emekliliğinden maaşı var. E mücahitlik de yapmamış bu kadın. Sanki mücahitlik sadece tepede ya da nöbette olmakmış gibi. Kurşun atanmış sadece mücahit, ekmek yapan değil.

Tek güvencesi yine kendisi ve tabi büyüttüğü çocukları. Gel gelelim hala emekli olamamış annelikten. Bu gün hala çocuklarının ve torunlarının yemek derdiyle uğraşır durur. Hatta bir vakit bu kadına ne iş yaptığı sorulur, o da:”Restoran çalıştırıyorum ben” diye espri yapar.

Geçenlerde ani bir ağrı saplanıverdi beline. Hastaneye gidelim dedik; Devlet Hastanesine. Ama bu sütten ağzı yanmış daha evvel kadıncağızın. Yine buna benzer bir problemde Devlet Hastanesi’ne gitmiş, hastalığını söylemiş. Aldığı cevap:”Şu cihaz yok, bu cihaz yok”. Bir de o kadar çok hasta varmış ki sırada. Beklerken oracıkta gidiverecekmiş kadın. Devlet hastanelerini kötülediğinden değil. Ücretsiz olması güzel aslında diyor ama yetersiz. “Hükümet oraya buraya cami yapacağına hastanelere niye yeterli cihaz almıyor, yeterli doktor istihdam etmiyor?” diye isyan ediyor kadın. “TOMAlarda mı bakacakmış bize hükümet” diyor. Ama aslında cevabı kendide biliyor. Hükümetin de devletin de umurunda bile değil bu kadının yıllardır bu adada yaşaması.

Umurunda değil dediysek de o kadar da değil canım. Yirmi dokuz yıl boyunca her beş senede bir akıllarına geliyor bu kadın. Yani seçim zamanı. Hatta geçen seçimlerde CTPliler kapısına gelmiş oy için: “Selamlar teyzeciğim, nasılsın? Bu seçimlerde bizi destekleyeceksin değil mi?” Kadının cevabı: “Sağır ilanlar yalasın sizi!”. Sonra UBP baryası gelmiş kapıya: “Eee.. Teyze, bize verecen oycuğunu? Kadının cevabı:”Bokta gaynayın inşallah!”. Kısacası kadın 29 yıldır dönen kısır döngünün farkında. Umudu yok, beklentisi yok ikisinden de.

Neyse tabi belindeki sorun için özel hastaneye gitmeye karar verir bizim Mesargalı, elleri nasırlı yirmilerinde gülüşlü kadın. Kapıdan girerken bile acaba kaç paramızı alacaklar diye düşünür. İlgili doktora gider. İçeriye girip çıkar. Kadının iç sesi:”Devlet hastanesinde sıra beklerken mi, yoksa özel hastanede faturayı aldığımda mı yüreğime inecek?”.

Doktorun odasına girer, rahatsızlığını öğrenir. Belinin bir filmini çekerler. E tabi yüklü bir miktar para ödemek durumunda kalır ve dışarıya çıkar. Sonra aklına gelir, düşünür. İçeride gördüğü doktoru daha önce devlet hastanesinde de görmüştü. Yani doktor vardı, cihaz yoktu. Doktor vardı ama sıra da vardı. E peki doktor aynı doktor, sabah devlet hastanesinde ücretsiz, öğleden sonra özelde elinde fatura! Ne oldu bu doktora da bu kadar pahalı oldu bu tedavi. Bel ağrısı geçmiş ama karın ağrısı geçmemişti kadında.

Bir gün torununa anlattı tüm bunları Mesargalı kadın. Torunu da farkındaymış tüm olup bitenin. Meğer o da biliyormuş tüm yüzsüzlüklerini, samimiyetsizliklerini, yalanlarını, ezbere cümlelerini. Kadın gülmüş ve şöyle demiş:”Demek ki, bunların yüzüne tükürsek yarabbi şükür diyecekler. Önümüzde seçim var yine. Bakalım kimler hatırlayacak varlığımızı, kimler gelecek kapımıza. Bunlara küfür yetmez artık. Tokat gibi bir alternatif çıkaracaksın karşılarına.”

İsmail Özuçar

Baraka Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply