Minallayalar Yalan Söylemez – Şifa Alçıcıoğlu

 

Cheyenne Kabilesinden Tahta bacak, der ki: “Toprakta büyümüş olanı söküp almak yanlıştı. Onlar kesilebilir ama sökülemez. Bizler, ağaçların ve çimenlerin ruhu olduğunu kabul ederiz.” İyi bir Kızılderili ne zaman onlardan bir kısmını kesecek olsa, çok kederlenir, ihtiyacı nedeniyle kestiği için, af dilerdi.

 

Minallaya, Kıbrıs’ta bilinen en eski meteoroloji sistemidir diyebiliriz. Ağustos ayı geldiği zaman özellikle çiftçiler ilk iki hafta gökyüzüne bakarak bir yıl boyunca havanın nasıl geçeceğini tahmin eder, ona göre önlemler alırlardı. Birkaç yıldır gökyüzüne bakıp, havanın nasıl geçeceğiyle ilgili tahminlerde bulunmaya çalışıyorum. Hava bulutlu, hatta kararacak gibiyse o ay yağışlı olacak minallaya takvimine göre. Bu yıl kış yağışlı görünüyordu…

***

Ve Minallayalar yanılmadı. Gerçekten de kış yağmurlu geçti. Kışın getirdikleri, baharda hayat buldu. Doğa uyandı. Çaltıların içinden ayrelliler baş gösterdi. Laleler açtı ovalarda. Facebook sayfalarını mantarlar, yumurta otları süsledi bol bol. Bu yıl doyduk lapsana ve gömece. Ülkemizde yenebilen 48 tane ot bulunmaktadır. Ancak günümüzde bu türlerin soyu yavaş yavaş tükenmektedir. Kuraklık, açılan arsalar, zirai ilaçlar gibi nedenler yanında, insanların aşırı tüketimi de bir etkendir. Özellikle ayrelli ya da mantar aramak amacıyla kullanılan tırmık gibi aletler, doğada geriye dönüşü olmayan zararlar bırakarak bir daha orada hiçbir bitkinin yetişememesine neden olmaktadır.

Bunun yanı sıra doğanın bize sunduğuyla yetinmeyip adaya has endemik bir tür olan Medoş lalelerini, orkideleri köküyle söküp götüren, kesilmesi yasaklanan ova nergisleriyle pozlar veren insanlar da fotoğraf paylaştılar sosyal paylaşım sitelerinden. Koruma altına alınan ve ülkenin belli bölgelerinde yetişen bu çiçekleri belki de yakın bir zamanda bir daha göremeyeceğiz. Şanslıyız ki onları hala tanıyoruz…

Yetiştiği bölgenin sembolü haline gelen; çalınan, koparılan ya da sökülen bu türlerle ilgili ne Çevre Dairesi ne de Turizm Bakanlığı’nın gerekli önlemleri aldığını görüyoruz. Öncelikle bu bölgede yaşayanlar olmak üzere tepkilerin dile getirilmesi gerekir. Tıpkı geçtiğimizde hafta peşkeş çekilmek istenen Gorno Tepesi için eylem yapan Vasilyalılar gibi, tıpkı geçtiğimiz yıl Zeytinlik Köyü’nde, köyün dokusuna, kültürel ve sosyal yaşamına ve doğasına uygun olmayan bir şekilde betonlaşmaya izin verilmesiyle ilgili eylem yapan Temploslular gibi…

***

Gorno Tepesi, belki de adını ilk kez duyduğunuz bir tepe. Her bölgede bulunan çeşitli tepelere orada yaşayan halk çeşitli isimler koymuştur. Örneğin, Hamitköy’deki Boklu Tepe ya da Mesarya ovalarındaki Farfarı Tepesi gibi Gorno Tepesi de Vasilyalılar ve bölge halkı için bir önem taşımakta. Bölgede bulunan sulak alanlar, birçok canlıya yaşam kaynağı sunuyor. Ayrıca üzerinde bir de manastır bulunmakta. Yani hem ekolojik hem de kültürel bir değere sahip. Ayrıca kaya tırmanışı, yürüyüş parkuru gibi doğa sporlarıyla aslında turistik ve ekonomik bir öneme de sahip. Oraya yapılmak istenen teleferikle, beton yapılaşmanın önü açılacak ve oradaki doğal hayat zarar görecek. Fakat bölge halkı bu katliama seyirci kalmadı ve bölgesine sahip çıktı. Zaten yaşanan örneklerde de gördüğümüz gibi işgal eden sermaye bölge halkına gelir kapısı olmaktan çok, zarar getiriyor. O yüzden, önce yaşadığımız bölgeye sahip çıkmalı ve doğal güzelliklerin yok olmaması için gerekli çabayı göstermeliyiz. Biraz daha duyarlı olmak, her türlü canlının yaşam hakkına saygı duymak gerekir; yok olmasına göz yummadan, gelecek nesillere aktararak, doğa sevgisini ve doğaya karşı saygılı olmayı göstermek, bize düşen en büyük sorumluluklardandır. Aksi halde dönüşü olmayan bir yola son sürat sürüklenip gideceğiz.

***

Ekolojik yaralanmalar ülkemizde git gide büyümektedir. Endemik türlere karşı yapılanlar buzdağının sadece görünen küçük bir kısmıdır. Kapitalist düzenin yarattığı sermaye, doğada ayak basmamış yerleri malı gibi kullanmakta, otelini dikmekte, denizimizi kirletmektedir. Dağları oyan taşocaklarının doğanın katillerinden biri olduğunu söylemeye gerek bile yok. İnsanların doğayı adeta malı gibi kullanmasını, sahibi olmasını değil doğayla birlikte onun bir parçası olduğu gerçeğinden hareketle yaşaması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü hayal ettiğimiz dünyada soyu tükenmiş bitkiler ve hayvanlar, kullanılamaz hale getirilmiş doğal kaynaklar, insanlar tarafından kirletilmiş bir doğaya yer yok!

***

Minallayalar yazın sıcak geçeceğini de belli etti; bir ağustos günü göçmen kuşlar üstümüzden geçerken. Geçen yıl gençler hep bir ağızdan koordinasyon ofisini reddetmişti. Beleş deniz mücadelesi için simitini, paletini alıp eylemlerine devam etmişti. Bu yıl sokaklar yine bizi çağırıyor. Hayat sokakla güzel…

Şifa Alçıcıoğlu

Baraka Aktivisti