NEDEN EVET DİYORSUN VE BAZI İLGİSİZ KONULAR – ALİ DOĞANBAY

Neden hayır diyorsun engebeli sorusundan çok neden evet diyorsun yokuş aşağı ve zihin açıcı sorusu daha doğru.  Bence buradan başlamalıyız.

Bir an durup düşün, neden evet?

Benim evetim benim için şimdi çok demokrasi ediyor demek demokratlılığının akrobasiliğinden canım kardeşim, bir ipte birden fazla yasayı oynatmazlar, yasa dediğin nedir ki, külliyen yalan, çok inanmak istersen (ya da belki istemezsin) külliyelere bak.

Ama böyle de deyince hep aynı şeyi anlatıyorsun dingil bakışı yok mu, ki hiç dingil gördünüz mü bilmiyorum; dingilin öyle bir bakışı yok aslında, insansı bir uydurma, burada da aynı engebeli soru cümlesi, aslında cümlenin sonuna doğru konulacak soru işareti; sen neden insanları kandırıyorsun?

*********************

AKP 2010 referandumunda, ki o zaman cemaat henüz eli kanlı ruhu cani kafası paralel değilken, birlikte yürüttükleri kampanyayla EVET çağrısı yaparlarken ortak bir soru cümlesi geliştirdiler ve cümlenin sonuna başka soru işareti koymaya hicap ve gerek duymadan şunu dediler; ol ki bu dört bir yanı cicili bicili demokrasi kokan bu anayasaya kim ki HAYIR der, darbecidir, ekmek arası yarım demokrattır, faşisttir, tankseverdir, büyük düşünmeyen küçük Türkiye’nin peşindedir, ve hatta hıyanet içinde bir haindir.

Çünkü canım kardeşim, çoğu kere büyük bir yalan için küçük gerekçeler gerekir ve bunun için o esna uydurulacak ve inandırılması sağlanacak KOCAMAN PUNTOLAR senin anayasaya sokuşturacağın yasalardan daha mühim olabilir. İnandırmak, EVET, inandırmak, yasalardan, halkından, ve halkının çıkarlarından daha önemlidir, çünkü iktidarın sonra bütün bu yalanlarına KILIF UYDURMAK için sana bir de HAYIR deme lüksü olmalıdır: Şöyle düşünelim; eğer her seçim zamanı sana vaat edilen şeylerin yani şu kahveye gelip etrafına sandalyelerle dizilip YAPACAKLARINI BEYAN ETTİKLERİ şeyleri toplasan bundan böyle bir Belediye başkanı seçmene gerek yoktu. Aslında düşünsen, bir belediye başkanı seçmene gerek yok zaten, öyle deme, dünyanın Fatsa’sında böyle bir belediyeye gerek yoktu. Fakat iktidarların yasalarına göre ve Ana abilere göre Terzi Fikriye gerek yoktu.

Terzi Fikri bütün anayasalarda hala illegal ve yasadışı.

12 Eylül kırpık kırık dosyalar arasında bir garip yanılsama.

Şimdi dün dost olan bugün düşman. Bugün düşman olanın yarın kime dost olacağı malum.

Çünkü birbirleriyle akraba olanlar birbirlerinden ayrı ve bağımsız bir dil geliştiriyor gibi olsalar da aynı bencil damardan beslendikleri için aynı partidir.

Aynı parti, aynı anayasayı yapar. Çünkü aynı anayasa olmadan aynı partiler erk olamaz, iktidarlarını gösteremez.

***********************

Bencillik, bir aşkın içinde sen onu sevmek diye ziyan ederken hiç beklemediğin bir anda ve sen onun ziyan değil sevmek ettiğini düşündüğün esna da baş gösterebilir, ve belki de bir futbol topunun peşinde koşarken tam kalenin ağzında arkadaşına pası vermediği için bile ya da ne bileyim belki de fabrikada bir grev kırıcılığı yapıp sadece arkadaşlarının değil insanlığın onurunu da kırarken de olabilir yani nereden bakarsan bencillik dediğin faşizmin meyve olmamış halidir; yani, fenadır, korkutucudur ve bu korkunçluk sürüler halinde ise çoğu zaman tanka, topa ve tüfeğe ya da bir orduyu arkana alarak bir yeri işgal etmeye bile gerek duymadan, gayet ılımlı, hatta istediğin marka defolu ideoloji ile sunularak, boyanarak, alınabilir, satılabilir, son kullanma tarihi geçti denilebilir, yenisini yapacağız, eskisini getirin yenisini alın yapılabilir, çünkü artık ideolojiler, inançlar, ve tabi anayasalar kampanyalı, ve çoktan seçmeli ve paşa gönlümün rotasına bağlı bir dümen kırıcılıkta. Bütün bunlar mı? Egemenler için mi? Tadından yenmez, leziz bişeydir. O yüzden evetin, kendinden daha büyük bir eveti mutlaka vardır..

***********************************************************

Artık CTP kktc için anayasa yapıcı olduğuna göre, demek ki kktc’nin süregelirliliğini ve devamlılığını da savunuyor olmalı? Bunları söyleyen bir parti ve bunların yıldızlı savunucusu büyük önderimiz yok muydu? Vardı. O da bencildi. Onlarda bencildi. Onlarda seksenli ve doksanlı yıllar boyunca aynı pencereyi açıp sokağın sadece bir tarafına bakıp “bunlar kötü çocuk” demiyorlar mıydı? O zaman neden size inanalım?

Bütün bu küçük, bayağı ve sıradan kontrgerilla hamleleri statükonun kurucularının, devlet yapıcılarının, o devlete yasa koyucularının değil miydi?

Askerin dokunulmazlığı kaldırılmadan ve hatta hiç dokunulmadan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının ve mal beyanın ne önemi var?

Al takke ver külah kimin şapkasından tavşan diye çıkardığı yalanlarıydı?

****************************************************************

Ama şunu da bilmeni isterim. Burada konu ne EVET ne de HAYIR.

Burada sorun teşkil eden ve konu olan şey senin ürettiğin sorunların bir evvelki sorunlarla benzer olması. Ve çözüm diye getirdiğin şeylerin bir evvelkilerle aynı olması. Seninle bir sorunum yok, niye beni bir kabın içine koyup üstüne de isim yazıp rafa kaldırıyorsun? Akit ile Sözcüyü akraba eden şeyin bu olduğunu biliyor musun? Ve çoğu kere bir gazetenin de bir algı ettiğini ve sonuçlarının korkunç ve hatta çoğu zaman yakıcı olduğunu biliyor musun?

Kavgamız akraba olmanızla. Başka değil, canım kardeşim.

 

Bencillik, çoğu kere parti programlarında yazmasa bile, çoğu ideolojinin dilidir. Ki bu yüzden çoğu kere faşizm, önce dile saldırır. Bencillik emek-leyen yanıyla birazdan yürüyecek faşizmin ayak sesleridir.

******************************************************************

 

O yüzden dünyanın Orta doğusunda bizler, çoktan söylenmiş bir yalanı bir kere daha sanki yalan değilmiş gibi bize söyleyenlere ve dayatanlara, onların bu coğrafyada bütün halkların boğazlarını kirli ve kocaman elleriyle sıkmasına, o ele birer “akraba” üreterek “sanki bizdenmiş gibi” göstererek dayattıkları yalanlarına ve sözde demokrasi akrobasiliklerine her yerde HAYIR diyeceğiz.

Yani bu sadece bir Anayasa meselesi değildir, canım kardeşlerim.

Bu sadece bir memleket meselesi de değildir.

Anayasa, referandum, yerel seçim, genel seçim, iktidar olma-muhalefet olma dediğin nedir ki?

On gün sonra kimse bunu hatırlamayacak bile.

Çünkü bir de size böyle bir “unutkanlık” bahşediyor “kocaman elleri” olanlar.

Soma dediğin hal-i pür melali öyle gerçek ve öyle dokunarak geçti ki içimizden, bir kere daha yalanlarınızı gösterdi. Öyle deme, yazının burasında bahsedilmeyi öyle fazla hak ediyor ki. Hayır, öldükleri için değil. Öyle güzel öldükleri için hiç değil. Ölürken bile “devletin kara tahtasına” eksik yazıldıkları ve hep yoklamadan düştükleri için, EVET, sizin yasalarınız ve uydurduğunuz hukukunuzun kılıfı için, çok hak ediyor bahsedilmeyi, çok.  Yani tıpkı bir yanılsama ile sanki herkes Somalının kömürcünün yanında gibi bir illüzyon yarattıkları gibi, aslında hiç öyle olmadığı gibi, çünkü esas problemin sistemin kendisi olduğu gerçeğini bir türlü yüksek sözle söylemeyelim diye, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, ağalık düzeni, para düzeni, leş gibi kokan liberalizmin ve tabi 12 eylül boktan yasalarının 2010 referandumu ile de bir bok olmayıp halen yerinde durduğu gerçeğini de dillendirmeyelim diye, filmin sonunda da herkesin başına bir fener koyarak orada burada çıkıp “yanındayız” demesiyle olmadığı gibi, senin bu anayasanda olmayacak kardeşim.  Bu kadar açık.  Olmayacak!

Yani tıpkı şimdi senin bunu hiç anlamayıp, ulan Soma ile Kıbrıs’ın ne alakası var deyip taşra solculuğu yapmaya devam edeceğin gibi, tıpkı daha evvelden Kürtlerle Kıbrıslıların ne ilgisi var dediğin gibi. Ortadoğu, Arap Baharı, Suriye vs anlamayıp ne ilgisi var, dediğin gibi..

 

Doğru. Soma ile Anayasanın ne ilgisi olabilir ki?

Soma ile Anayasanın fena halde ilişkisi var kardeşim.

Sen EVET de..

 

Ali Doğanbay

 

 

 

Be the first to comment

Leave a Reply