Parti Fobimizi Yenmenin Zamanıdır – Kamil İbrahim İpçiler

Salı günü Lefkoşa’da anlamlı bir eylem gerçekleştirildi. Eylemi anlamlı hale getiren pek çok nokta vardı. Demokrasimizin tarihin en büyük darbelerinden birini yediği son seçim sürecinden sonra, ülkenin iktidar partisi kendi başkanını dahi seçemez hale gelmişken, “herkes için demokrasi”, “biat değil özgürlük” gibi sloganlarla düzenlenen bu eylem yaşananlara sokakta gösterilen ilk reaksiyon olması bakımından değerliydi. Yürüyüşün 10 Kasım’da gerçekleştirilmesi ve ‘Kıbrıs Laiktir Laik Kalacak’ sloganlarının atılması eyleme ayrıca anlam kattı. Zira yine bu dönemde ülkemizde milliyetçi kesim dergahlarda tarikatlardan oy dilenerek daha seçilmeden siyasal islama gebe kalan bir adayın arkasında birleşip, gazete taşlayan yobazlarla seçim çalışması yürüterek, menfaat uğruna Atatürkçülükten vazgeçtiğini ilan etmişti.

Ancak hepsinden önemlisi, eylemin seçim sonrası oluşan moral bozukluğunun izlerini silmeye yardımcı olmasıydı.İnsanlar bu nedenle eyleme yoğun ilgi gösterdi, normalde didik didik ettikleri “kim organize ediyor”, “nere yürünüyor” filan bilmeden, sorgulamadan, detayların üzerinde durmadan sokağa akın etti. Sokakta birbirini gördü, birbirinden güç aldı, yaşanılanlara birlikte ses çıkarmanın ve isyanını haykırmanın yarattığı motivasyonla alandan ayrıldı. Çünkü buna ihtiyaç vardı.

Ancak eylemin sona ermesiyle seçim gecesine geri dönüldü, kafalarda yine aynı soru işareti oluştu. Peki şimdi ne olacak?

Tutunacak Dalımız Kaldı mı?” ve “Liderimiz Kim Olacak” Soruları

Mustafa Akıncı Cumhurbaşkanlığı süresince onurlu bir duruş sergilemiş, AKP siyasi ve sosyal yaşantımız üzerinde baskıları artırdıkça yalnızca dik duruşu bile toplumumuz için bir direniş sembolü haline gelmesi için yeterli olmuştu. AKP’ye karşı alınan seçim yenilgisi sonrası aktif siyaseti bıraktığını açıklamasıyla, halkın ciddi bir bölümünden “Tutunacak dalımız kaldı mı?” “Liderimiz kim olacak?” “Erhürman mı, Harmancı mı” şeklinde soruların yükseldiğini gördük. 50-60yaşlarında, bu ülkede yıllarca çeşitli alanlarda yöneticilik yapmış, bulunduğu işte/alanda fark yaratmış ve iz bırakmışinsanlar, gökten bir kurtarıcı inmesini bekliyordu. 20’li 30’lu yaşlarda, dünyanın çeşitli ülkelerinde eğitim görmüş, yaşamı deneyimlemiş gençlerimizle, Kıbrıs’ta kendini önemli alanlarda geliştirmiş gençlerimiz de aynı şekilde göğe bakıyordu. İnsanların kendi gücünün farkında olmaması, ipleri ellerine almak için gerekli adımı atmak yerine sürekli bir yerlerden kurtarıcı çıkmasını beklemeleri üzücü olsa da şaşırtıcı değil. İçinde bulunduğumuz coğrafyaya baktığımızda,toplumların genel olarak kendi içinden güçlü (malesef hep erkek) siyasi figürler çıkartma ve o kişinin liderliği etrafında toplanma eğiliminde olduğunu görürüz. Yani bu kurtarıcı lider arayışı, kökleri çok daha derinlerde yatan, üzerine düşünülmesi ve irdelenmesi gereken bir arayış. Ancak biz şimdilik yazıda kalalım…

Bir Platform gurulsun”

eee?

-“da birleşelim işde…

Bu Memleket Bizim Platformu, Sendikal Platform, Yasemin Hareketi, Su Platformu, Reddediyoruz Platformu vs… Hepsi de başarılı eylemler yapmış, önemli süreçlerde başı çekmiş toplumsal hareketlerimize yön vermiş platformlar. Platformlar eylem yapabilir, bu eylemler bir anda tüm ülkeyi sarsacak kadar başarılı da olabilir. Ancak siyaseti siyasi partiler yönetir. Tüm bölgelerde ve toplumun farklı kesimleriyle birlikte bir siyasi program üreterek toplumsal yaşama yön vermenizi sağlayacak araçlara siyasi partiler sahiptir. Tüm bu platformların yarattığı hareketliliğin devamının gelememesi bu nedendendir. Dolayısıyla elbette bugün de bir platform kurulabilir, bunun çatısı altında işbirliği yapılabilir (işbirliği her zaman yapılmalıdır) ancak halkımız günün sonunda ciddi bir kesimde bulunan ‘siyaset fobisi’ ile yüzleşmek zorunda kalacak ve siyasi parti ile barışmak durumunda olacaktır. Elbette bu fobi gökten zembille inmemiş, parlamentodaki parti ve siyasilerin pratikleri buna vesile olmuştur. Ancak ana akım medya yalan yazıyor diye tüm medya araçları ile ilişkimizi kesmediğimiz, kesemeyeceğimiz gibi, alışılagelmiş siyaset yüzünden siyasetle bağımızı kesmemeliyiz, kesemeyiz!

Kurtarıcıyı Uzakta Aramayın

Umutlar tek bir kişide toplandığında, bir kurtarıcı yaratıldığında o kişi satın alınabilir, korkutulabilir, caydırılabilir. Coğrafyamızda toplumlar küresel ve bölgesel güçler tarafından malesef bu şekilde idare edilmektedir. Çobanı yöneten, sürüyü yönetir…
Bunların hiç biri olmasa, lider kişiniz yaşlanacaktır. Mustafa Akıncı örneğinde, seçim kazanılmış olsaydı bile, Akıncı için siyasetteki son dönemi olacağı aşikardı. 5 yıl sonra bugün olduğu gibi yine münhal açıp “Erkek, tercihen askerliğini yapmış, tecrübeli…” bir lider arayacaktık…


Peki hangi toplumlar kendi kendini yönetir? Hangi toplumlar kaderiyle ilgili ipleri eline alabilir? Siyaset yapmaktançekinmeyen, -siyaset dahil!- hayatın her alanında söz sahibi olabilen toplumlar. Çünkü ancak o zaman demokratik ve toplumsal haklar, size birilerinin sunduğu değil, belirli bir ilerleme süreci sonunda SİZİN kazandığınız haklar olabilir. Devrimler toplum tarafından içselleştirildiği zaman kalıcı hale gelir. 

Sorunuzu duyar gibiyim. Küçücük nüfuslu bir ada yarısında insanlar, etrafları bu denli abluka altındayken, ne zaman ve nasıl kaale alınacak bir güç haline gelebilir? Bu mümkün müdür?

Evet, mümkündür. Bizim gibi küçük nüfuslu ülkelerde halkların çok daha çaresiz durumlarda, çok daha büyük ablukalar altında tarihin akışını değiştirdiği örnekler vardır. Ancak bunların hepsi, siyasi bir program, ideolojik bir birliktelikle tek yumruk olarak mümkün kılınmıştır.


ABD’den Türkiye’ye, hatta ülkemize kadar 70 yaş üzeri bir çok siyasetçi önemli mevkilerdeyken, halka yönelik yaratılan algıda siyasete gençlerin yön vermesi gerektiği, belli bir yaş üstünün destekleyici pozisyonda olması gerektiği dikte edilmiştir. Bu algı sonucu, toplumsal varoluş mücadelesi başta olmak üzere hayatın her alanında tecrübeli insanlarımız siyasi partilere üye olmaktan ve aktif siyaset üretmekten uzak durmaktadır.

Gençlerimizde ise durum daha vahimdir. Ailelerinin CTP ve UBP üzerinden edindikleri tecrübeleri içselleştirmiş olacaklarki, hiç bir siyasi parti deneyimleri olmamasına ragmen, “siyasi partilerle bu işlerin olmayacağı”, “siyasete mesafeli oldukları” gibi yaklaşımlarla siyasi parti denen araçla aralarına mesafe koymaktadır. Yanlış anlamayın, apolitik gençler denilen gruptan bahsetmiyorum. Siyaset, uluslararası ilişikiler, sosyoloji filan okuyan gençlerimiz de böyle, her seçim sonucunda isyan eden veya aşka gelen, yeni bir platform kurulduğunda sokakları dolduran, sosyal medyada siyasi paylaşımlar yapan, yüreği Kıbrıs sevdasıyla atan gençler de böyle. 
14 yaşından beri, çok farklı alanlarda tanıdığım, gençlik sorunlarından burs hakkına kadar çok farklı alanlarda birlikte mücadele ettiğim yüzlerce bilinçli gençten sadece bir kaç tanesi bugün siyasi bir partiye üye…  

Bu yüzden sosyal medyada faşist düşüncelerine nefes aldırtmadığımız, bilgimizle, birikimimizle, memleket sevgimizle baskın çıktığımız çok daha küçük, niteliksiz gruplar, partisini kurup bölge bölge çalıştıkça küçük de olsa siyasi güç haline gelmeyi başarırken, bu ülkeyi sevenlerdağınık ve zayıf.  

Demem o ki; yaşadığımız süreç o kadar da karmaşık değildir. Halk olarak siyasi partilerden uzak kalıp, siyaset üretmediğimiz bu ortamda, siyasetin bizi tüketir hale gelişi normaldir… Siyaset oy vermekle başlayıp biten bir süreç değildir. Bizim adımıza birilerinin doğru işleri yapıp, hepimize hakettiğimiz bir hayatı sunmasını beklemek hiç değildir. Gündeminde sizin kaygılarınız olan, başka merkezler tarafından idare edilmeyen, yönetim mekanizmalarına dahil olup siyasetine yön verebileceğiniz bir partiye üye olmak bu kadar zor değil. Her seferinde kurtarıcı aramaktan, her yenilgide yalnız ve çaresiz hissetmekten inanın daha kolay!

Biz halk olarak ne istediğimizi biliyoruz, daha Salı gün haykırdık.
Verecekler mi? Hayır… Alacak mıyız? Evet.

Nasıl alabiliriz o da bu kadar açıkken…

Hade…

#ÖrgütLenin

#BağımsızlıkYolu

#EmekçininPartisi

Kamil İbrahim İpçiler
Baraka Aktivisti
Bağımsızlık Yolu Parti Üyesi