“Sessizliğini Boz, Fobini Uçur”

Envision Diversity, 17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Transfobi, Bifobi ve Intersex-Fobi Günü dolayısıyla bir basın açıklaması yayımladı.

Envision Diversity, 17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Transfobi, Bifobi ve Intersex-Fobi Günü dolayısıyla bir basın açıklaması yayımladı.

Uluslararası Homofobi, Bifobi ve Transfobi Karşıtı Gün (IDAHOBIT), 2004’te konuşulmaya başlandı. Bir yıl süren kampanyalar ve etkili çalışmalar sonucunda ise ilk kez 2005’te çeşitli etkinliklerle duyuruldu. O tarihten bu yana da her yıl, 17 Mayıs günü, LGBTİ+ların maruz bırakıldığı ayrımcılık ve şiddete karşı tüm dünyanın dikkatini çekmek üzere özel bir gün olarak kutlanıyor.

17 Mayıs 1990, Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği hastalık olarak tanımlamaktan çıkardığı gündür. Bu gün, LGBTI+ bireylerin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde uğradıkları ayrımcılığa, homofobi, transfobi, bifobi, intersexfobiye, her turlu  şiddete ve uğradıkları diğer  tüm hak ihlallerine dikkat çekmek amacıyla kutlanan bir gündür. Dünyada çeşitli ülkelerde basta “Onur Yürüyüşü” olmak üzere çeşitli etkinlikler LGBTI+ bireylerin de var olduğu, kamusal alanda bütün renkleri ile seslerini çıkarabildikleri ve böylece ayrım gözetmeksizin eşit ve özgür olduğumuz hatırlıyor ve hatırlatıyoruz.  Cinsiyet kimliklerimiz, beyanlarımız ya da cinsel yönelimlerimiz fark etmeksizin hepimiz insanız. Hepimiz onurlu bir hayatı, korkmadan yaşamayı, adaletli bir şekilde toplumun “ötekileri olarak değil”  eşit haklara sahip eşit bireyler olarak yaşamayı hak ediyoruz.  Küresel ölçekte yaşanan pandemi nedeniyle sistemlerin, değerlerin, insanlığın sorgulandığı bir süreçten geçmekteyiz. Bu süreç bize sevginin, dayanışmanın, sarılmanın, empatinin, birlikte birbirimizle kol kola girerek yaşamanın ne kadar önemli olduğunu, hayatın ne kadar kısa ve sürprizlerle dolu olduğunu gösterdi. Nefretin, kinin, şiddetin yerini, sevginin ve samimiyetin alması gerektiğini öğretti. Daha adil ve yaşanabilir bir dünya için, bütün dünyadaki canlılarla paylaşmayı, daha adaletli olmayı, daha barışçıl olmamız gerektiğini

Bunun içindir ki, daha adil, daha yaşanabilir, onurlu ve  daha sevgi dolu, şiddetsiz bir dünya için birbirimiz tüm renklerimizle kucaklayacağımız, Gökkuşağı tadında bir gelecek olması dileklerimizle.

Ancak derinden üzücüdür ki, son dönemde farklı hem farklı coğrafyalardan hem de yakın coğrafyamızdan gelen üzücü haberler LGBTI bireylere karşı yapılan nefret söylemi, damgalama, ötekileştirme, saldırılar, cinsiyet kimliği/cinsel yönelime dayalı hedef göstermeler ve devletin otoriter/militer ayrımcı politikaları giderek daha da yoğunluk kazanmaktadır. Bu süreçte LGBTI haklarını savunan herkes bu saldırılara ve bu girişimlere karşı sessiz kalmamalıdır. Bu hepimiz için özgürlüklerimizden, kendimizden, kimliğimizden, yönelimimizden, özgürce yasamaktan,  temel hak ve özgürlüklerimizden ve insanca yasamak için insan haklarımızdan vazgeçtiğimiz anlamına gelmektedir.

Gökkuşağına boyanmış bir dünya için mücadele, dayanışma ve uçurtmalar gibi gökyüzünde özgürce salınmak için hep varız, var olacağız ve bir kişi eksilmeyeceğiz.

Son dönemde bize en yakın coğrafyalardan biri olan Türkiye’de LGBTI+ kişilere üzücü saldırılar olmakta ve devletin otoriter/militer ataerkil ve tek tipçi/monopol ikili cinsiyet sistemi üzerinden kurgulanan ve empoze edilen heteronormatif /eril tahakkümü LGBTI+ kişilere yönelik söylemleri ile LGBTI+ bireylere yönelik nefreti körüklemekte, bu kişileri “eşit vatandaşlar olarak görmekten çok uzak”, hatta bu kişileri nerdeyse bir ortaçağ veya faşist bir zihniyet ile “ var olmaması gereken bir grup” olarak nitelemeye kadar girmektedir. LGBTI+ bireylere yapılan saldırılar nefret söylemidir. LGBTİ+ bireyleri hedef gösteren, bu kişilerin onurunu zedeleyen, bu kişilere karşı korkuları besleyen ve her türlü saldırıya fırsat veren, bu kişilerin onurunu hiçe sayan niteliktedir.

Uluslararası Af Örgütü’nün 17 Mayıs için belirlediği  “Sessizliği Bozmak”[1] küresel teması son donemde Türkiye’de Diyanet İşleri basta olmak üzere, baskıcı, ötekileştirişi ve toplumsal çeşitliliği hiçe sayan, hak ve özgürlüklerden uzak zihniyetin LGBTI+ bireylere karşı girişmiş olduğu saldırılara karşı çok daha önem kazanmaktadır.

Küresel ölçekte, özellikle son donemde giderek yükselen sağ siyasetin milliyetçilik ekseninde  temellendirdiği toplumsal ölçekte kadın, çocuk, LGBTI, sığınmacı mülteci ve birçok diğer grubu hedef gösteren politikaları endişe verici şekilde yükselmektedir. Avrupa’da birçok ülkesinde sağ partilerin iktidara gelmesiyle bu politikalar giderek daha da derinleşmekte ve daha yoğun bir şekilde farklı formlarda bize servis edilmektedir. Sağ siyasetin temelini oluşturan milliyetçi, militer, tek-tipçi ve etnik-merkeziyetçi zihniyet insani temel alan bütün özgürlükle hak mücadelelerini de kendisine tehdit olarak görmekte ve söylemleri ile ötekileştirip düşman ilan etmektedir. Bunun en belirgin örnekleri  son dönemde  Polonya’da ıktıdarda bulunan Hukuk ve Adalet partisinin  “LGBTI+ bireylerden arındırılmış alanlar” ilan edilmesi gibi faşist bir uygulama ve yine Macaristan’da sağcı lider Orban’in ve sağcı partilerin girişimi ile gündemde tutulan “Trans-bireylerin cinsiyet değiştirme işlemlerinin ” önlenmesi ve yine çok yakınımızda LGBTI bireylere yönelik olarak |bir suredir devam eden karalama kampanyasının içinden geçmekte olduğumuz süreç ile harmanlanarak daha da ileri götürülmesi gibi girişimler olduğu söylenebilir.  Ankara Barosu’nun açıklamasında da bahsettiği üzere bu tür çabaların amacı kadın, LGBTI+ bireylere karşı olan düşmanlığı körüklemek ve otoriter, erkek egemenliği üzerine kurulu, erkeğin birincil sayıldığı cinsiyetçi ve heteronormatif normları meşrulaştırmaktadır.

Ankara Barosu, LGBTİ+’ları hedef gösteren Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a tepki göstererek, “Görevde olduğu süre boyunca çocuk tecavüzcülerine gözlerini kapatıp kadın düşmanlığının manevi zeminini dini söylemlerle meşrulaştırma çabası karşılığında maaş alan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın deprem, LGBTİQ+, kadın ve çocuk söylemlerine rağmen halen görevde kalması durumunda, sonraki konuşmasında halkı ellerinde meşalelerle meydanlarda cadı diye kadın yakmaya davet etmesi kimseyi şaşırtmamalıdır” denilmişti.

Yukarda örnekleri ile verdiğimiz bu tur özel hayati hiçe sayan müdahaleci girişimleri devletin kendini “erk sahibi erkek” veya “ güçlü baba” rolünde görmesi, tektiplestirici erkek ve kadın rollerini pekiştirme pratiğini temel alan ve bize çok da yabancı olmayan mevhumlardır. Giderek artan kadına karşı şiddet, LGBTI bireylere yapılan saldırılar, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı devletin “kahramanlığı ve erkekliği” üzerinden insan edilen kurgulardır. Ulus devlet modelinin kutsadığı devlet babanın bize giydirdiği “ kahraman erkek, ve yuvayı yapan dişi kus zihniyetinin yarattığı,  kurgulanan ve oynanan “erkek” ve “kadın” rolleri dışında başka alternatifi tanımadığı bir mekanizmanın uzantısıdır. Bu zihniyet distopik olarak doğuştan bize kim olduğumuz, okuldayken nasıl giyinmemiz gerektiğini, nasıl davranmamız gerektiğini, nasıl konuşmamız, neleri konuşmamız gerektiğini, hangi isleri yapabileceğimizi, nerde ne zaman bulunabileceğimizi, nasıl düşünmemiz gerektiğini kısacası- toplumsal cinsiyet rolleri içerisinde kurgulanmış rollerimizi nasıl birer kukla gibi oynamamız gerektiğini söylemektedir.

Buna bas kaldıranları  “kahraman erkek” “yüce babamız” devletimiz hiçe sayarak, görmezden gelerek, “öteki yaparak”, sanki yokmuşlar gibi davranarak ölüme, şiddete, intihara ve her türlü hak gaspına, acımasızca “ kutsal ve eril varlığını sürdürmek adına” maruz bırakmaktadır. Kadınların ölmesi, LGBI+ şiddete uğraması, zorbalığa uğraması, kadınların taciz edilmesi, mültecilerin hiçe sayılması, denizlerin derinliklerinde kaybolması “kutsal babalık görevini” eril tahakkümüyle ifa eden devlet babamız için ehemmiyetsizdir.

Bunun içindir ki biz var olduğumuzu sessiz kalmayarak, bütün renklerimiz ile, bütün empoze edilen ve giydirilen kalıplara ve kimliklere karşı çıkarak, yapı-bozumuna uğratarak gökkuşağını insan etmeliyiz.

LGBTI haklarında üzücü gerileme

Gökkuşağı Endeksi ve Trangender Avrupa’nın yapmış olduğu çalışmalara göre Avrupa’da LGBTİ+ haklarında geçim yıllara  göre ilerlemenin yavaşladığı gözlemlenmektedir. Avrupa Temel Haklar Ajansı’na göre üye ülkelerin %49’unda geçmiş yıla oranla herhangi pozitif bir değişim görülmemiştir ki bu yukarda bahsettiğimiz toplumsal cinsiyet temelli hak hareketlerine karşı yürütülen politikalar ve LGBTI+ temelli politikaları ile sağcı politik partilerin yükselişi ile birlikte özgürlükler ve hak temelli süreçlerinden uzaklaşmayı işaret eden endişe verici bir durumdur.

Avrupa Temel Haklar Ajansı tarafından yayınlanan Gökkuşağı Endeksi’nin 2020 sayısı 14 Mayıs tarihinde yayınlandı. Gökkuşağı Endeksi LGBTI+ hakları konusunda Ajansın belirlediği bir  çerçeveye dayanarak Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde LGBTI+ hakları bağlamında yasaları analiz etmekte ve  gelişmeleri yıllık bir rapor olarak sunmaktadır. Bu bağlamda endeks, LGBTI+ haklarının durum analizi açısından önemli bir gösterge niteliği taşımaktadır,

Ancak 2020 yılında yayınlanan endekste LGBTI+ hakları bağlamında gelişmelerin beklenenden düşük olduğu, bunun da endişe verici olduğu ve LGBTI+ haklarında beklenen ilerlememenin sağlanmasında yavaşlamadan dolayı başta ILGA- Europe ve IGLYO ( International Gay and Lesbian Youth Organisation)   “EŞİTLİK İÇİN DAHA ÇOK YOLUMUZ VAR”  diye yorumlandı.

Kaynak: https://www.iglyo.com/eu-lgbti-survey-iglyo-press-release/

Araştırmaya göre özellikle LGBTI+ bireylerin aşağıdaki baslıklarda en çok ayrımcılığa maruz kaldığınız veya olumsuz bir edeneyim yasadığı söylenmektedir:

Kimliği ile ilgili rahat hissetme:  10 LGBTI bireyden 6’si kamusal alanda el ele tutuşmaktan korktuğunu ifade etmiştir.

Taciz: Her 5 kişiden 2’si yönelim veya kimliğinden dolayı tacize uğradığını belirtmiştir

Şiddet: Her 5 trans veya interseks bireyden biri fiziksel veya cinsel şiddete uğradığını belirtmiştir.  

Ayrımcılık: Her 5 kişiden biri is yerinde ayrımcılığa uğradığını, her üç kişiden 1 ise dışarıda sosyalleşmeye gittiği zaman ayrımcılığa uğradığını belirtmiştir.

Ekonomik yasam:  Her üç LGBTI’den biri 1 masraflarını karşılayamadıklarını belirmişlerdir. Bu konuda  trans ve intersek bireylerin daha kotu durumda oldukları istatistiklerde açıkça görülmektedir. ( Her iki trans/interseks bireyden biri ekonomik zorluk yaşadığını belirmektedir)

Ajans ayrıca üye devletlere, sifi tolerans politikası benimseyerek nefret cinayetlerini ve her turlu şiddet ile tacizi engellemek için adımlar atmasını ayrica polisin bu konuda eğitim alması için finansman yaratılmasını; internet üzerinden ayrımcılık ve suçların bildirilmesinin sağlanması ve bu konuda polis ve toplumla ilişkiler konusunda eğitimler yapılmasını, Eşitlik ile ilgili çalışan ulusal kurumların yeterli kaynaklarla donatılmasını önermekte; ayrımcılık konusunda ise Eşit Muamele Direktifinin hayata geçirilmesi için adımlar atılmasını ve son olarak okullarda güvenli ve destekleyici alanların yaratılması için adımlar atılması, LGBTI konusunun müfredata girmesi ve zorbalık karşıtı politikaların geliştirilmesi önerisinin öneminin altını çizmiştir.

LGBTI Bireylerin deneyimlerini dinlemek için: https://fra.europa.eu/en/video/2020/pride-not-predjudice-say-lgbti-people


[1] https://www.amnesty.org.tr/icerik/homofobi-bifobi-transfobiye-karsi-fobini-ucur