Sokakta Olmak ya da Ol(a)mamak İşte Bütün Mesele Bu – Mustafa Keleşzade

Dün CHP’nin organizasyonu ile İstanbul’da Taksim Meydanı’nda “Cumhuriyet ve Demokrasi” adıyla bir miting gerçekleşti. CHP mitingi organize ederken toplumun tüm kesimlerine de açık çağrı yaptı. İşte oldukça ilgi çekici ve önemli bir mücadele ve meşruluk tartışması tam da bu noktadan başladı.

 

CHP, AKP’nin cunta akşamından bu yana kendi kitlesi alanlara ulaşabilsin diye uyguladığı ücretsiz toplu taşımanın bu miting için de İstanbul’da uygulanmasını talep etti. AKP’li belediye de muhtemelen yaratmaya çalıştıkları toplumsal birlik portresini bozmuş olmamak adına bu talebi kabul etti. AKP bununla da kalmayarak açık davete binaen mitinge katılacağını da beyan etti. Ardından ise CHP, AKP’lilere miting programı kapsamında konuşma yaptırılmayacağını.

 

Başta Halkevleri ve Birleşik Haziran Hareketi olmak üzere bazı yapılar mitinge kendi kortejleri ve sözleri ile katılacaklarını duyurdular. Bunun üzerine ise bu gruplara yönelik diğer sol öznelerden eleştiriler gelmeye başladı; temel olarak CHP kuyrukçuluğu ve AKP ile birlikte yürüme eleştirileri. Açıkçası her konu ile ilgili ezberden gitmemek, tavır belirlemeden süreci bir tahlil etmek gerektiğini düşünüyorum, hele ki böylesi kritik bir süreçte.

 

Başarısız cunta girişiminin olduğu Cuma gününden bu yana AKP yeni iktidar bloğu yani AKP’liler, ülkücüler ve şeriatçılar ile birlikte sokakları işgal etmiş durumdaydı. Hem de sokak derken solun tarihsel ve güncel eylem alanları olan Kızılay ve Taksim gibi meydanlardan bahsediyoruz. AKP bu sokak hâkimiyetinin gücünü anlayarak “her an yeni darbe olabilir, sokakta kalın” diyerek kitlesini tutabildiği kadar meydanlarda tuttu. Bu zaman zarfında ise tekbirli “demokrasi” eylemlerinin gücünü sonuna kadar kullanarak ülke genelinde demokrasiyi askıya alacak 3 aylık olağanüstü hal (Ohal) uygulamasını meclisten geçirdi. Bu zaman zarfında ise devrimciler yalnızca kendi hâkimiyetlerinde olan mahalleleri sivil faşist ve polis saldırılarına karşı koruma görevini yerine getirebildi. Hali hazırda AKP’nin sivil faşistleri tarafından zapt edilen alanlara çıkmak ise söz konusu olamadı.

 

CHP’nin miting çağrısı böylesi bir süreç içerisinde geldi. Şüphesiz ki CHP güvenilecek bir yapı değildir. Yönetim kademelerinde geniş bir milliyetçi kesimi barındıran, kritik anlarda ise yan çizen bir yapıya sahiptir. Bu yönden bakıldığında CHP’nin mitingine katılan yapılara “CHP kuyrukçuluğu” eleştirisi mantıklı gelebilir. Tam da bu noktada hayatın ve mücadelenin steril alanlardan ibaret olmadığını hatırlamak gerekir. İçinde bulunulan süreçte sokağa çıkmak adına alışılmış, klasik steril koşulların beklenmesi, sokaktaki işgalin devam etmesine fırsat yaratacaktı. Bu çerçeveden CHP’nin miting çağrısı ilerici çevreler açısından kendi sokaklarını yeniden zapt etme ve süreçle ilgili devrimci sözleri yükseltmek için bir fırsat yaratmaktaydı. AKP ile yürüme eleştirisine gelirsek. Devrimciler bu eleştirideki mantığa göre hareket ederlerse, devrimci mücadeleyi durdurmak için AKP’nin tek yapması gereken devrimcilerin katılabileceği her eylemliliğe katılacağını duyurması olurdu. Yapılan her iki eleştiri ile ilgili de eleştiriyi yapanlarca unutulan veya görülemeyen önemli bir nokta daha var; ortada bir hegemonya savaşı var. AKP hegemonya savaşında üzerine düşeni yaparak bu mitinge katılacağını belirtti. Devrimcilerin bu noktada “AKP geliyor madem biz gitmeyiz oraya” demesi, hem mitinge gerçek anlamda demokrasi, laiklik savunusu ve gericilik karşıtlığı gibi noktalar üzerinden katılan kesimlerle bir teması reddetmesi, bu kitleyi AKP’ye teslim etmesi anlamına gelecek, hem de AKP’ye karşı uygun bir ortamda gerçekleşecek bir mücadeleden kaçmış olacaklardı. Yani “darbeye hayır” sözünün, yanına “diktatörlüğe hayır” sokakta yankılanamayacaktı.

 

Zor dönemlerden geçiyoruz, böylesi dönemlerde sola düşen hem cesur olabilmek, hem de süreçleri doğru tahlil ederek eline geçen her fırsatı mücadele için bir araca dönüştürebilmektir. Diyalektik solun her zaman pusulası olmuştur. Gerek Türkiye’de mevcut durumda, gerek Kıbrıs’ta, gerekse dünyanın her hangi bir yerinde diyalektikten kopar ezberlerle hareket etmeye başlarsak, günün sonunda teslim olduğumuz ezberler korkularımıza kılıf olmaları, bizlerin ise çöken bir toplumun oturan “steril” “doğrucuları” olarak tarihe geçmemizden başka bir anlam ifade etmez.

Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu