Tek Bacakla Dimdik Ayakta Duran Bir Oyun: “Merhaba Hoşçakal” – Nazen Şansal

İki çocuklu bir işçi ailesi… Yükün çoğunu annenin çektiği, çocukların yoksulluktan utandığı, birinin merhametle diğerinin zengin olma hayaliyle yoğrulduğu “sıradan” hayatlar… Ve baba bir iş “kaza”sında tek bacağını kaybediyor. Tıpkı gazetelerde sık gördüğümüz, acıma ve öfke ile karışık duygularla okuduğumuz, bir süre sonra da unuttuğumuz iş “kaza”ları gibi… Yaşayan, unutamıyor ama… Onlar savruluyor, yalnızlaşıyor, çürüyor, ölüyorlar. Çünkü, ne adaletli bir sosyal devlet ne de dayanışma bağları güçlü, örgütlü bir toplum var çevrelerinde. Zaten bir madalyonun iki yüzü gibi olan bu değerler, patronlardan yana yasalar ve yaratılan bireyci sistemle elimizden alınıyor son yıllarda. Herkes ailesiyle hatta kendisiyle baş başa bırakılıyor günün sonunda.

Yönetmen Diren Özdoğal’ın deyişiyle: “Yaşanan bir iş kazası… Kaza sonrası kopan ayak… Çürüğe çıkarılan işçinin yerine başka bir işçi ve bir iş kazası daha… Kopan sadece bir bacak mı? Yoksa kopan yozlaşan ilişkilerdeki pamuk ipliğine bağlı hayatlar mı?”
İşte Lefkoşa Sanat Tiyatrosu’nun “Merhaba Hoşçakal” oyunu bunları sorgulatıyor seyircisine. İçinizde, seyirci kalmanın rahatsızlığı ile koltuğunuzdan kalkıyorsunuz iki ayağınızın üstüne.

İki saat boyunca başarılı performanslarından hiçbir şey eksiltmeyen oyuncular Suzan Polat ve Ulaş Öğüç, rolleri ile aralarına mesafe koymayarak dramatik bir oyunculuk sergiliyorlar. Başka bir oyunda izleyiciye sadece duyguyu geçirebilecek, durumu sorgulatmayacak olan bu tarz bir oyunculuk, oyunun teması ve özgün müziğinin yarattığı gergin atmosfer ile birleşince tam yerine oturuyor. Suzan Polat’ın canlandırdığı karakter, küçük burjuva aile ilişkilerinin çarpıklığını eleştirirken, Brecht’in “önce ekmek gelir, ardından ahlak” sözünü getiriyor akla. Ulaş Öğüç, çaresizce baktığın yöne ve yaptığın şeye benzersin sonunda diyor, vücut kullanımıyla.

Oyun boyunca evin düzenini alt üst ederek aranan bireysel kurtuluşun mümkün olmadığını görüyoruz. Çaresizlik ve yalnızlıktan kurtulmak için bozmamız gerekenin daha büyük bir düzen olduğunu fark ediyoruz.

Lefkoşa Sanat Tiyatrosu’nun Arabahmet Kültürevi’nin imkansızlıkları içinde var ettiği “Merhaba Hoşçakal”ı izleyin. Oyunun mesajlarının yanı sıra, tiyatrolarımızın sahne sıkıntısı, Arabahmet Kültürevi’nin Kadri Fellahoğlu zamanında özelleştirildiği, Girne Amerikan Üniversitesi’nin binayı kendi logolarıyla doldurarak reklam yapmak dışında yapıcı bir katkısı olmadığı, üstüne üstlük tüm Arabahmet Bölgesi’nde rantsal dönüşümün planlarını yaptığı da aklınızda bulunsun.
Ülkemizde, devletin bir sanat ve tiyatro politikası olmamasına rağmen tiyatroya gönül vermiş birbirinden değerli sanatçılar yetişiyor, amatör dernek tiyatroları profesyonelce işlerle izleyici karşısına çıkıyor. Bize de tiyatroya ve hayata seyirci kalmamak düşüyor.

Nazen Şansal
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti