Tek Yol – Mustafa Batak

Tarih sayfalarına baktığımızda, göçlerin insanlık tarihinde önemli bir yeri olduğu görülür. İnsanların dünyaya yayılışında, daha sonra oluşacak yaşantılarında, yerel ve kültürel zenginliklerin oluşmasında bu göçlerin önemli rolü vardır.

Basit sebeplerle açıklayamayacağımız bu göç dalgasına kabaca baktığımızda, yerleşkede yaşanan doğal afetler, kuraklıklar, savaşlar ve güvenlik, temiz su ve toprağın verimliliği gibi daha birçok yaşamsal ihtiyacın eksikliği insanları göç etmeye itmiştir.

Günümüzde göç etme olgusu kulağa “hoş” gelmese de o yıllarda göç etmek gereklilikti.

Verimli topraklar üzerinde, suya yakın, doğal felaket ve güvenlik kaygısı çekmeksizin yaşamak aranan bir ihtiyaçtı.

Ve bu nedenle göç yolları yürünüyordu…

Atılan her adım; elde edilen yeni bir deneyim, kullanılan herhangi bir araç ise; yeni bir teknolojiydi.

Örneğin, taşı odun parçasının üzerine bağlayıp, avlanabilmek için sopa yapmak ya da odun parçasının kenar ucunu oyarak toprağı karmak yeni bir deneyim ve teknolojiydi.

Deneyimlemeden herhangi bir yaşamsal ihtiyacın ilerlemesi mümkün değildi.

Yani esas olan pratikti…

Gelişen akıl sayesinde aynı taş ile barınma ve yol ihtiyacının giderilebileceği, toprakla kurulan temas arttıkça da taş evlere toprak ile sıva yapılabileceği keşfedilerek, düzenli yaşamın ilk adımları atıldı.

Akıl, ürettiği araçlarla teknolojinin ilerlemesine yardımcı olurken, gelişen imkânlarla ilerleyen teknoloji de büyük ölçekli üretimlerin tetiklenmesine yol açıyor ve oluşan ihtiyaçlar karşılanıyordu.

***

Geçmişe bugünden dönüp baktığımızda söz konusu ilerleyişin daha süratli ve yaşayan tüm canlıları gözeten biçimde, bilimsel ve kontrollü olması beklenir.

Ancak ne yazık ki öyle değil!

Üretim hızı, sermayenin tekelinde insanların ihtiyaçlarını gözetmeksizin artarak devam ederken, bilimsellikten yoksun, düşünen ve deneyimleyen aklın çok uzağından ilerliyor. Gelişen imkânlar ve teknolojilerle hayatın akışı, düzenli yaşamın plan ve programlanması bu küçücük ada yarısında dahi kavgalara neden oluyor.

Pervasızca devam eden yapılaşmaya herhangi bir kontrol veya denetim mekanizması uygulanamazken, günümüz teknolojisine rağmen ömürlük mekânlar inşa edilemiyor. Beş yüz yıl önce inşa edilen ve geçen zaman içerisinde sadece tadil edilerek ayakta duran yapılar, günümüzde inşa edilen yapılara nazire yaparcasına ayakta duruyor.

Dağlarımızı oyup, blokaj taşı ve mekanik stabilize malzemesi çıkaranların, yeşil alan bırakmayıp kazık temellerle yerin altına da müdahale edenlerin, doğal yaşamı, bitkileri ve hayvanları düşünmeyip yeni imar bölgeleri için halkı karşısına alanların, ne yurdumuzu ne de geleceğimizi düşündüğünü bilmeli ve bu yapıya karşı çıkmalıyız.

Tarih boyunca aynı şeyi yapıp farklı sonucu elde etmeyi bekleyenler değil, hata ve yanlışlarından deneyim elde edip daha iyisini geliştirmek için akıl koyanlar haklı çıktı.

Bugün hangi alanda olursa olsun, en iyi teknolojilerle en doğru ve bilimsel adımları da atsak doğru sonuç elde edemeyiz. Sistemi düzeltmeye çalışmak bir takım reformlara tabi kılmak –şu anda denendiği gibi, bir takım sözde analizler ve olası çalıştaylar ile masa başında sorunları çözmeye çalışmak- daha da vahim sonuçlara varacak, ileriye gitmeyen insanlık, gerisin geri gitmeye devam edecektir.

İlerlemenin ise tek bir yolu var…

Mustafa Batak

Baraka Kültür Merkezi Aktivisiti