VE BLUES ONLARIN HAYALETİ OLDU… – İSMAİL ÖZUÇAR

Herkesin vardır bir hayali… Bir de kâbusu… Bazen yanı başımızda dolaşır bir hayalet… Bazen hayalet olup gitmektir tek korkumuz… İster bugün yaşa, ister ölmüş ol… Hayalin anlamını bilmediğin, hayal etmek ne demekmiş duymadığın bir zaman da bile… Ya hayalin için yaşayacaksın, ya kâbusunla öleceksin ama sonunda bir hayalet olacaksın. Hatta hayalin için yaşamaya çalışsan bile kâbusunla ölebilirsin… Ama tek gerçek olan, hayalet olmadan önceki tam o an ne hayal ettiğindir.
17. yüzyıl başlarından 18 Aralık 1865’e kadar Afrika’dan Amerika’ya gemilere istiflenerek getirilen siyah bir köleyseniz eğer hayalete dönüşmeden önce hayal ettiğiniz tek şey mutlaka özgürlük olurdu. Nasıl çalışacaklarına “Siyahlar Kanunu” denilen bir yasayla karar verilen kölelerin beyaz sahiplerinin yanında ölesiye çalışmaktan başka bir şansları yoktu. Her şeyleri ellerinden alınan kölelerin Afrika’dan yanlarında getirebildikleri tek şey müzikleriydi. Hatta bu “Siyahlar Kanunu” farklı eyaletlerde farklı uygulanabiliyordu. Örneğin; Mississippi’de kölelerin, haberleşip isyan çıkarabilecekleri korkusuyla davul çalınmaları yasaktı.
Tarlalarda çalışmaya ritim sağlayan ve verimliliği artıran “ work songs (iş şarkıları)” efendileri tarafından “hoş görülüyordu”. Blues’un ilk örnekleri olan bu iş şarkıları geleneksel Afrika ilahilerini temel alıyordu. Gruplar halinde çalışan işçilerden biri gruba sesleniyor, ardından grup koro halinde cevap veriyor ve aynı mısralar tekrarlanıp duruyordu. Bazen de bütün acısını içinden geldiği gibi haykıran siyah işçinin ‘’Holler(haykırma)’’ları tarlalarda yankılanıyordu. Hayatta hiçbir dayanak noktası olmayan ve geleceğe dair bir beklentisi kalmayan kölelerin; sığınacakları, güvenecekleri ve onlara umut veren bir güce ihtiyaçları vardı. Elbette ki bu ihtiyaç köle sahiplerinin de onayladığı bir şekilde giderilmeliydi. Bu noktada güneyin dindar çiftçileri; köleleri, Tanrı’ya dua eder ve efendilerinin sözünden çıkmazlarsa cennette “özgür” olacakları konusunda “ikna ettiler”. Köleler kitleler halinde Hristiyanlaştırıldılar. Böylece sözleri İncil’den dualar olan ”Negro spirituals(zenci ilahileri)’’ ortaya çıktı. İş şarkılarındaki bir solist ve koronun karşılıklı söylemesi, bu ilahilerin de temel söyleyiş biçimiydi. Bu ilahiler daha sonra ”Gospel” adını alacak olan türün temelini oluşturuyordu.

Slave_dance_to_banjo,_1780s

Amerikan İç Savaşı’yla (Güney ve Kuzey arasında) 18 Aralık 1865 yılında kölelik resmen ortadan kalksa da tarıma bedava iş gücü ihtiyacı olan ve köleliği savunan güney, sanayileşen ve köleliği sona erdiren kuzey karşısında zamanla daha da güç kaybeder. Savaş sonrasına siyahların “özgür” olma durumu çok uzun sürmez. Her ne kadar kölelik kalksa da, son kuzey birliği de çekilince güneyliler “eşit olma” durumunu kabullenemez ve “eşit ama ayrı” olduklarını siyahlara hatırlatır. Güneyin yeniden kalkınması için hapishanedeki mahkûmlar ucuz iş gücü olarak düşünülür ve sebepsiz yere, anlamsız gerekçelerle birçok siyah tutuklanır. Bu ayrım okullarda, kiliselerde, şehir otobüslerinde, hastanelerde, tiyatrolarda daha da derin bir hal alır. “Özgürlüklerini” kazanmalarının üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen şantiyelerde, atölyelerde, tarlalarda birbirlerine zincirle bağlanmış, silahlı efendilerinin gözetimindeki siyah işçilerin çekiç sesleri eşliğindeki haykırışları duyulur olur. (Bu durum 1955 yılına kadar sürer)
Siyahlara ait bütün bu unsurlar bir araya gelerek 20. yüzyılın başlarında Blues’u ortaya çıkardı. Frankie and Johnny, House of the Rising Sun ve Stagger Lee gibi Blues baladları* çok popüler hale geldi. Blues artık kendi kimliğini bulmuştu. 1920 yılıyla birlikte de ilk Blues plağı Crazy Blues piyasaya çıktı. Plak büyük ilgi gördü ve bir ay içinde yetmiş beş bin kopya sattı. Şarkıyı söyleyen Mamie Smith bir plak yıldızı oldu. Plak şirketleri de bu yeni pazarı keşfetti ve Race Records (Irk Plakları) adı verilen, siyahlara yönelik plak üretimi başladı. Bu plakların neredeyse tamamı kadın şarkıcılar tarafından seslendirildi.
Güney eyaletlerinde yaşayan siyahlar, uzun yıllardır parça parça da olsa kırsal kesimden ayrılarak şehirlere yerleşiyordu. Fakat Güney’in az gelişmişliği ve ayrımcılığı karşısında Kuzey’in sanayi şehirleri, siyahlar için özgürlük ve zenginliğe kavuşacakları bir cennet olarak görülüyordu. Birinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle Kuzey’de başlayan işgücü sıkıntısı siyahların Great Migration (Büyük Göç)’ ünü başlatmış oldu(1915-1920).
20. yüzyılın başından itibaren gerçekleşen büyük ve küçük çaplı bu göç hareketleri bölgeler arası etkileşimi de arttırdı. Bu sayede Delta, Chicago, Texas gibi çeşitli bölgelere özgü Blues stilleri ortaya çıktı. Blues günümüzde bölgesel sınırları çoktan aşmış ve dünya çapında kabul görmüştür.
Afrika’dan zorla koparılıp köle yapılan siyahların haykırışları, 20. yüzyılda ortaya çıkan neredeyse bütün müzik türlerine yön veren bir müzik türü olmuştur. Hayal ettikleri özgürlük için söylediler şarkılarını ve tam ölmeden önceki o an özgürlüğü hayal ettiler kölelik kâbusunun içinde. Köleyken özgürlüğü düşlediler ve Blues onların hayaleti oldu.

İsmail Özuçar
Baraka aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply