YASAK SİYASETİN MEYVESİ BİR NESİL-GÜLŞEN ERÇİN

Merhaba 21’lik Gülşen,

Yapman gereken onca şeyin arasında kendini bu yazıyı yazarken bulmuş olmamın aslında tesadüfi bir durum olmadığını yazının sonunda anlayacağını kim bile bilirdi ki.

Geride bıraktığım öğrenim hayatımı sorguluyorum bu sıralar. Okuyup yeni yeni öğrenmeye başladığım şeylere‘ben bunu nasıl bilmem’ diye kendi kendime kızıp duruyorum. Belki bu hep olacaktır. Okuyup öğrenmenin sonsuz ve sınırsızlığıdır belki de buna sebep. Kıbrıs gibi bir ülkede orta öğretimini tamamlamış bir genç olarak, öğrenciliğim boyunca okulda Kıbrıs meselesiyle ilgili bir cümle bile kuramadığımı hatırlıyorum. Kimsecikler konuşmazdı çünkü. Konuşturmazlardı. Yasaklı konulardandı Kıbrıs meselesi.

Hele siyaset. Orda bir durun bakalım. Seçim dönemleri saçımızdaki bantların, boynumuza taktığımız atkıların renginden dolayı provokatör olarak çağrılıyorduk muavinliğe. Boynumuza büyükannelerimizin ördüğü yünden atkılardan ne istediklerini ilk 14 yaşında anladık. İlk 14 yaşında duyduk doğada bulunan bir rengin siyasi partilerce gasp edilip, o renkle varoluşunun kabul gördüğü, bunu kabul ettirenlerin en temelinde de eğitimcilerin ta kendisi olduğunu. Yaş 15, yıllarca okuduğum Kıbrıs Tarihi dersine isyanlardayım. Malum ergenliğin de etkisi. Aynı şeyleri neden bize sunduklarını düşünüyorum, neden yeni bişey öğrenemediğimi. Soruyorum hocama okulda, diyor ki “Tarih dersi bu siyaset değil”… Tarihte bilinen gerçekler anlatılır. Gerçekler de okuduğun bu kitabın ta kendisidir. Beş dakikalık bir gerginliğin ardından soğuk kanlılıkla dersine dönen hocanın aklından neler geçebileceğini düşündüm eve gidince. O gece yemek masasında öğrendim ki, kamu sektöründe çalışan kişilerin siyasi görüş belirtmesi etik değilmiş. Konuşsa ‘başı yanabilirmiş’. Evde saatlerce benimle siyaset üzerine sohbet eden, sokaklarda hakkını arayan babam bile iş yerinde konuşmaktan kaçınıyormuş bunu. Siyasetin nasıl bir düzen içinde geliştirildiğini ve buna boyun eğen kitlelerin rolünün ne kadar büyük olduğunu da 15’imde  öğrendim.

Yaş 16… Sosyoloj dersi almaya başladım. Hayatımda ilk kez ‘Toplumsal Cinsiyet’ diye birşey duydum. Kadınların neden siyasette erkeklere oranla daha az bulunduğunun sebeplerini ilk kez bir sınıf ortamında çok derin olmasa da  tartışma fırsatı yakaladım. Şu an iyi ki de varmış dediğim bir eğitimci sayesinde bu şansa sahip olmuştum . Gel gelelim o günden sonra bir kız çocuğu değil, yaşım 16 da olsa bir kadın olduğumu ve kadınlığıma biçilen rollere, kadın olduğum için yaşamam gereken düzlemde hayatımı şekillendirmeye çalışan düzene karşı tepki koymaya başladım. Yıllarca kız kardeşini koruma iç güdüsüyle büyütülen ve bununla onurlandırılan erkek kardeşime, üzerimde söz hakkı olamadığını anlatmak her ne kadar kolay olmadıysa da yaptığım ilk şeylerden biriydi.

Yaş 17… Başlar gelecek kaygıları. Etraftaki herkes “bu memlektte hayır yok, kazan yurt dışını git” der size. Ama memleketinde neden hayır yok diye düşündüklerini açıklamazlar. Senin de bilmediğini bilmezler. Okula gelen geçici öğretmen ile ilk kavgam yine 17’diyken oldu. “Geri Dönmeyin Kıbrıs’a” dediği için dakikalarca karıştı sınıf. En sonunda büyüyünce anlarsınız dedi. Lakin büyüdüm biraz ama ben o hocamın dediklerini hiç anlamadım. Artık arkadaşlar arasında da ders aralarında konuşulan tek şey Kıbrıs’taki siyaset ve Kıbrıs sorunuydu. İlk 17 yaşında bilgi sahibi olmadan  fikir sahibi olduk. Ve ölesiye savunduk fikirlerimizi. Birçoğumuz onsekizini doldurmuştu mezun olduğumuzda. Karmakarışıktık oysa. Onsekizdik ama doğup büyüdüğümüz, bir dünya meselesi olan Kıbrıs ile ilgili devrikti cümlelerimiz. Yazları denizini seviyorduk, kışları sobalarda yapılan gabiralarını.

Benim mezun olduğum dönem seçimler yoktu ama şimdi düşünüyorum da önümüzde çok önemli bir cumhurbaşkanlığı seçimi var Nisan ayında. Binlerce yeni onsekizini doldurmuş genç var. Siyaseti, siyset bilimini eğitimden ayıran bir düzende yetişen gençler. Bizi gerçeğimizden koparan sorgulamaktan kaçındıran hayatımızın parçası olan siysetten yoksun olarak yetiştiren bu düzenin, çarkın içerisindeki binlercesi oy kullanacak. Hayatında hiç Niyazi Kızılyürek, Ahmet An okutulmamış binler. Ne anlama geldiğini bilmeden ilk kez oy kullanma hakkının heyecanıyla, başkalarının yönelimleriyle gidip bir seçim yapacak bu binler. Siyasi bilincin okullarda kazandırılmamasının en temel sonucu olacak o binlerin oyları. Ne zaman talep etmeye başlayacağız peki biz siyaset biliminin eğitime dahil edilmesini? Yaşamımızı sürdürdüğümüz, doğdumuz ülkeyi anlamak, bunlar adına mücadele vermek için siyaset öğrenmekten kaçınmamamız gerektiğni ne zaman kavrayacak kurulmuş düzeni sürdürmeye çalışan politikacılar ve kitleleri?

Siyaset ‘büyüklerin’, ‘erkeklerin’ hatta ‘erkekten ala kadınların’ yaptığı işlerdir  zihniyetiyle sunulan seçim propagandaları ortadayken,  ilk kez oy kullanacak olan binlerce gençten nasıl özgün bir karar vermelerini bekleyeceğiz? ‘Aman sanki onların umurunda mı be çocuğum sen da?’ dediğinizi duyar gibiyim. Ama bu durumun bir kişinin umurunda olması bile yetmez mi? Benim umrumda. Umrumda çünkü uzaktan izlediğim cumhurbaşkanlığı seçim propagandalarını gördükçe adaylığını koymuş olan bu şahsiyetlerin nasıl yıllarca siyasetin içerisinde  barındırıldıklarını düşündükce, bugün siyasetle eğitimi birbirinden ayıran sistemde yetişen binlerce gencin vereceği oyların sadece bugünü değil, yarını da  şekillendirecek olan bir eylem olacağını farkındayım. Korkuyorum. 16’ymış gibi. 18’miş gibi düşündükçe korkuyorum. Bilmediğim bunca şey varken, bunların farkında değilken oy verecek oluşuma, oy vecek oluşlarına korkuyorum 18’lerin…

Belki olur da bu yazı o binlerin hepsine ulaşır diye yazıyorum. Nefes alabilmek için yazıyorum. ‘Bu dünyada hiçbirşey, bilinçli cehaletten ve aptallıktan daha tehlikeli değildir.’ demiş Marthin Luther King. Dayıtılan bu sistemin ideolojisinin bilinçli cehalet yaratmak olduğunun ne zaman farkına varılacağından korkuyorum. Korktukça çoğalır mı insan? Ben çoğalarım. Çoğaldığım için yazıyorum. Biliyorum ki o binlerden en az biri bile okuyup sorgulayacaktır tüm bunları ve belki de o biri yıkacak ve değiştirecek tüm bu düzeni ve algıyı….

Be the first to comment

Leave a Reply