BAĞIMSIZ KIBRIS – Besim Baysal

download

Özellikle bağımsızlık söylemini kamuoyunda dillendirmeye çalıştığımız son yıllarda hep karşımıza çıkan bir değerlendirmeyi aktarmalıyız:

“Kıbrıs tarihin hiçbir döneminde bağımsız olmamıştır, bu gösterir ki hiçbir zaman bağımsız olamaz” bu söylem hemen hemen her ideolojik yaklaşımdaki Kıbrıslı Türkler tarafından kullanılmakta apolitik kişiler tarafından da dillendirilmekte ve Kıbrıs’ın bağımsızlığı zemininde mücadele yürütmenin önüne bir argüman olarak da çıkarılmaktadır.

Bu yaklaşım hem Kıbrıslı Elenlerin hem de Kıbrıslı Türklerin yakın tarihine de damgasını vuran ideolojilerin de başarısını göstermektedir. Anlı şanlı EOKA’nın İngiliz Sömürge İdaresi’ne karşı silahlı mücadele verirken hedefi Enosis yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması olarak bilinmektedir. TMT’nin hedefi de adamızın Taksim edilmesidir yani ikiye bölünmesi ve kuzeyin Türkiye’ye bağlanmasıdır. Hatta TMT öncesi Kıbrıslı Türk Liderliği İngiliz Sömürge İdaresi’nin Kıbrıs’ı yönetmeye devam etmesini talep etmiş daha sonra İngilizlerin yönlendirmesi ile de eski sahibine iade edilmesi söylemini geliştirmişti. Yani 1960 cumhuriyeti ve sözde bağımsızlık ilan edildiğinde, iki toplumun liderliklerinin bağımsızlık gibi bir talebi yoktu. Dahası her iki taraf da ABD, İngiltere ve onların taşeronu durumundaki Türkiye ve Yunanistan’ın baskısı ile bu sözde bağımsız yapıyı kabul etmişler ve kendi emellerine basamak olarak görmüşlerdi.

Bu tarihsel geçmiş ile Kıbrıs halkları içinde bağımsızlık talebi birkaç küçük grubun veya kişilerin talebi olarak kalmış kitlelere yayılması engellenmiştir. Bugüne sirayet eden “Kıbrıs hiçbir zaman bağımsız olmamıştır, bundan sonra da olamaz”  söylemi böyle bir geçmişten çıkarak kendine yer bulmaktadır.

Bu değerlendirmenin tarihsel olarak doğru olmadığını söylemekle birlikte toplumda genel geçer kabul görmesi egemenlerin bu konuda ideolojik bir üstünlük sağladıklarının kanıtıdır.

Öncelikle Kıbrıs’ın bağımsız kabul edeceğimiz dönemlerini kendi tarihsel koşulları içinde değerlendirmemiz gerekiyor. Bu dönemler ele alındığında karşımıza çıkan en bariz örnek Kıbrıs Krallığı dönemidir.

Kıbrıs Krallığı Dönemi; Avrupa’dan haçlı akınlarının Kudüs’e devam ettiği bir dönemde (3. Haçlı Seferi) Kıbrıs’ın  İngiltere kralı Aslan Yürekli Richard tarafından alınması daha sonra Templer Sövalyeleri’ne satılması ayni dönemde Kudüs’ün Müslümanlar tarafından fethi ile oradaki kral Guy de Lusignan’ın halkı ve naipleri ile birlikte Kıbrıs’ı satın alarak yerleşmesi ile başlayan dönemdir. 1192 yılından başlayarak 1489 yılına kadar devam eden zaman zaman Memluklere ve Cenevizlilere vergi verse de 3 asır devam eden bir bağımsız krallık dönemidir. Ayrıca Avrupa’daki krallıklar Kıbrıs Kralığı’nı ikinci kral Amaury de Lusignan döneminden itibaren remi olarak tanımışlar, buradaki krallar da taç giyme törenlerinde Kıbrıs, Ermenistan ve Kudüs kralı olarak taç giymişlerdir.

Kıbrıs’ta Şehir Devletleri Dönemi ele alındığında ise 9 farklı krallığın varolduğu ve bolluk içinde yaşandığı rivayet edilmektedir. Örneğin Salamis şehri ile ilgili çeşitli kaynaklarda MÖ 11.yy’da Yunanistan’dan gelen Akalarla çeşitli Anadolu kavimleri tarafından kurulduğu yazılmaktadır. Ayrıca farklı dönemlerde Mısır, Asur ve Pers egemenliğine girdiği ancak MÖ 600’lü yıllardan MÖ 500’lü yıllara kadar da bir asırı aşkın bir süre bağımsız bir şehir devleti olarak varolduğu bilinmektedir.

Adamıza ilk insan yerleşimlerin MÖ 9000’li yıllarda başladığını düşünürsek çeşitli kültürler biraraya gelmiş ve çeşitli medeniyetler oluşturmuştur. Yüzlerce hatta binlerce yıl birbiriyle kaynaşan kültürler zaman zaman çeşitli imparatorlukların kontrolüne girmiş zaman zaman da kendi dönemlerine uygun bağımsız koloniler, şehir devletleri veya krallık şeklinde yaşamlarını devam ettirmişlerdir.

Kıbrıs halkları olarak bugün en az dünyanın diğer halkları kadar bağımsız bir ülkeye sahip olmak bizim de hakkımızdır. Bağımsızlığa gidecek yolda mücadeleden korkmak, çekinmek veya gündelik çıkarlarımızı düşünerek gelecek nesillerin bizden bekledikleri kavgayı başlatmayarak çeşitli bahanelerle ertelemek içine düşeceğimiz en büyük yanılgıdır.

İki halkın karşılıklı dayanışması ve birlikte mücadelesi kaçınılmazdır. Bu anlamda adanın iki halkı bağımsızlık yolunda birbirine muhtaçtır. Dışardan beklenecek barış, çözüm veya egemenlik bizi bağımsızlığa değil bağımlılığa götürecektir. Bunun en büyük kanıtı da 1974 sonrası yaşadığımız; memurlaştıran, üretimden koparan, ekonomik ve siyasal bağımlılığı artıran politikalardır.

Besim Baysal

Baraka Kültür Merkezi Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply