Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Rahvancıoğlu Covid-19’la ‘İş Kazalarının’ Bağlantısına Dikkat Çekti

Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, hükümetin sektörleri yavaş yavaç açmayı planladığı bu günlerde iş yaşamında can yakıcı bir nokta olan ‘iş kazaları’ ile Covid-19 salgını arasındaki bağa işaret ederek önemli noktalara değindi.

Rahvancıoğlu, sektörler açıldığı zaman yaşanacak bulaşların kimin sorumluluğunda olacağı noktasının iş hukuku açısından önemli bir mesele olduğunu belirtti.

Gerek mevzuatı bu gözle incelediğimde, gerekse de dünyada bu doğrultuda fikir beyan eden hukukçular, sendikacılar ve akademisyenleri okuduğumda, benim şekillenen fikrim de; bir işçinin Covid-19’a yakalanması durumunda bunun iş kazası olacağı yönündedir.

Tüm bu maddelerden de anlaşılabileceği gibi herhangi bir çalışanın Covid-19’a maruz kalması; gerekli tedbirlerin işveren tarafından alınmadığı durumlarda, işveren açısından hem hukuki tazminat hem de cezai sorumluluk doğuracaktır.

Bulaş durumunun sadece iş yerinde ve iş esnasında olması şartının bulunmadığını, işe gidiş gelişlerde veya iş gereği olarak iş yeri dışında oluşan bulaşmaların da patronun sorumluluğu altında olduğunu ifade etmek gerekir.

Eğer herhangi bir işçi Covid-19’a maruz kalırsa, bu durumun iş kazası olarak iki iş günü içerisinde Çalışma Dairesi’ne bildirilmesi gerekir. Bunun yapılmaması durumunda da cezai müeyyidesi mevcuttur.

Sonuç olarak kişisel temennim; sağlıkçılarımızın kontrolünde hiçbir bulaşma riskinin olmadığı koşulların hepimiz için sağlanmasıdır. Ancak tersi bir durum söz konusu olduğu takdirde, yaşanacak enfeksiyonun tüm maddi sorumluluğunun hukuken patrona ait olacağı yönündeki görüşümü paylaşmak istedim.

Açıklama şöyle:

ÇALIŞIRKEN COVİD-19’A YAKALANMAK İŞ KAZASI MIDIR?
Sektörlerin yavaş yavaş açılmaya başlanacağından söz edildiği bu günlerde, açılım sürecinin başta tabip örgütleri olmak üzere sağlıkçılar tarafından koordine edilmesi ve ne zaman açılacağımıza patronların çıkarları değil halk sağlığı gözetilerek karar verilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Ancak, bu süreç hayata geçtiğinde olası Covid-19 bulaş durumlarının sorumluluğunun kimde olacağı konusu iş hukuku açısından önemli bir meseledir. Bu konu yakın coğrafyamız Türkiye dahil, benzer sıkıntıların yaşandığı tüm ülkelerde konuşulmaktadır.
Gerek mevzuatı bu gözle incelediğimde, gerekse de dünyada bu doğrultuda fikir beyan eden hukukçular, sendikacılar ve akademisyenleri okuduğumda, benim şekillenen fikrim de; bir işçinin Covid-19’a yakalanması durumunda bunun iş kazası olacağı yönündedir.
Mevzuaatımızda (İş Yasası, Sosyal Güvenlik Yasası ve İş Sağlığı Güvenliği Yasası’nda tanımlar aynı şekildedir) iş kazası şu şekilde tanımlanmaktadır: “İş Kazası bir işyerinde veya iş gereği olarak işyeri dışında veya işyerine gidiş gelişlerde meydana gelen ve bağımsız olarak veya bir işverene bağlı olarak çalışan şahısları hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan beklenmedik, planlanmamış ve istenmeyen bir olayı anlatır. Bu Yasa amaçları bakımından çalışanların, işverenin emri ile başka bir yere gönderildikleri durumlarda ve kadın çalışanların emzirme izni sırasında işyerinde veya bu izni kullanırken işyerine gidiş-gelişlerde meydana gelen kazalar da iş kazası sayılır.”
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın 5(1)’nci maddesi “İşveren, işle ilgili her konuda çalışanların sağlığını ve güvenliğini korumakla yükümlüdür” demekte ve 5(3)’ncü maddesi de “Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği konusundaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz” demektedir. Yasa çalışanların sağlığı ile ilgili her türlü önlemi almak, kişisel koruyucuyu temin etmek, genel ve özel güvenlik tedbirlerini uygulamak, eğitim vermek, kurallara uyulmasını sağlamak vb noktalarda işvereni yükümlü kılmaktadır. Ve tüm bu önlemlerin alınması ile ilgili olarak “çalışanlara hiçbir mali yük getirilemeyeceği” de gene yasanın 6(5) maddesinde açıkça yazmaktadır.
Tüm bu maddelerden de anlaşılabileceği gibi herhangi bir çalışanın Covid-19’a maruz kalması; gerekli tedbirlerin işveren tarafından alınmadığı durumlarda, işveren açısından hem hukuki tazminat hem de cezai sorumluluk doğuracaktır. Bu noktada iş kazası tanımında da belirtildiği gibi, bulaş durumunun sadece iş yerinde ve iş esnasında olması şartının bulunmadığını, işe gidiş gelişlerde veya iş gereği olarak iş yeri dışında oluşan bulaşmaların da patronun sorumluluğu altında olduğunu ifade etmek gerekir. Aynı şekilde bu noktalar Devlet Hastahanesi’nde çalışmakta olan taşeron personel ve hali hazırda çalışan market, basın, belediye vb sektörlerdeki personel için de geçerlidir. Eğer herhangi bir işçi Covid-19’a maruz kalırsa, bu durumun iş kazası olarak iki iş günü içerisinde Çalışma Dairesi’ne bildirilmesi gerekir. Bunun yapılmaması durumunda da cezai müeyyidesi mevcuttur.
Sonuç olarak kişisel temennim; sağlıkçılarımızın kontrolünde hiçbir bulaşma riskinin olmadığı koşulların hepimiz için sağlanmasıdır. Ancak tersi bir durum söz konusu olduğu takdirde, yaşanacak enfeksiyonun tüm maddi sorumluluğunun hukuken patrona ait olacağı yönündeki görüşümü paylaşmak istedim. Başta dediğim gibi gerek Türkiye’de gerekse de dünyada takip ettiğim hukukçular ve akademisyenler de benzer bir görüşü ifade etmektedirler. Bu sebeple meseleyi “iş yerlerimizi açalım, işimize bakalım” şeklinde gören patronların, istenmeyen olası sonuçların sorumluluğunun kendilerine de ait olacağını bilmelerinde fayda görüyorum…