Bağımsızlık Yolu Kurucu Üyesi Özkızan’dan Gündeme Dair Açıklamalar

Bağımsızlık Yolu Kurucu Üyesi Celal Özkızan, Suriye’nin kuzeyindeki savaşa ve onun farklı boyuttan yansımalarına ilişkin sosyal medya hesabından açıklamada bulundu.

AKP’nin şu an Suriye’de yaptıklarını “ne yani Türkiye Cumhuriyeti kendi vatandaşlarının can güvenliği için adım atmasın mı” diyerek savunanlar, kendi topraklarında ve tamamen yetkili olduğu konularda ülkeyi kendi vatandaşları için çok güvensiz bir bölgeye dönüştüren AKP hükümetinin, başka bir ülkenin topraklarına “ülke güvenliği” için gittiğini vicdanlarına nasıl açıklıyorlar, merak içindeyim.

AKP’nin savaşına karşı çıkmak için sırtınızı AB’ye, BM’ye ya da ABD’ye yaslamanıza gerek yoktur, kendi vicdanınıza yaslansanız yeter.

“Dış güçlerden” şikayet eden bir devletin ve hükümetin, başka bir ülkenin içişlerine karşı bu kadar net ve doğrudan karışması, hem de bunu içerdeki en azılı katiller sürüsü olan çeteler ile ittifak kurarak yapmasının neresi kabul edilebilirdir anlamış değilim.

Akıncı’ya karşı Türkiye’deki yetkililerden verilen tepkilerin ve hakaretlerin bize en net gösterdiği nokta, Kıbrıslı Türkler olur da bir gün kendi çıkarlarına sahip çıkacak olursa, karşılarında ilk olarak Türkiye’yi bulacakları gerçeğidir.

Kıbrıslı Türkleri dışarıdan bastırmaya çalışan sadece Türkiye değil, aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti’dir.

5 madde halinde yapılan açıklamanın tamamı şöyle:

1 – AKP’nin iktidara geldiği tarihten bu yana, sadece iş “kazalarında” 20 binden fazla insan öldü. AKP hükümeti, bu konuda ciddi bir önlem almak bir yana, Erdoğan’ın dediği gibi “kaderdir, fıtrattır, olur böyle şeyler” diyerek kılını bile kıpırdatmadı. 2015 yılında AKP seçimde istediği çoğunluğu elde edemedi diye Erdoğan kendi vatandaşlarını “400 milletvekilini bize verin, bu iş huzur içinde çözülsün” diye açıkça tehdit etti, sonrasında ülke kan gölüne döndü. Bu örnekler çoğaltılabilir. Demek istediğim, AKP’nin şu an Suriye’de yaptıklarını “ne yani Türkiye Cumhuriyeti kendi vatandaşlarının can güvenliği için adım atmasın mı” diyerek savunanlar, kendi topraklarında ve tamamen yetkili olduğu konularda ülkeyi kendi vatandaşları için çok güvensiz bir bölgeye dönüştüren AKP hükümetinin, başka bir ülkenin topraklarına “ülke güvenliği” için gittiğini vicdanlarına nasıl açıklıyorlar, merak içindeyim.

2 – Ülkemizde de dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde bir kısım kendine “demokrat”, “solcu”, “ilerici”, ya da “barışsever” diyen insan vardır ki, Avrupalı ve Batılı devletlerin adımlarını daha hoşgörülü bir biçimde karşılarken ya da sadece hafif tepkiler verirken, söz konusu Türkiye olduğunda bir anda Türkiye’yi “dünyanın en zalim devleti” gibi göstermeye başlıyorlar. AB’nin, ABD’nin ve hatta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devlet yetkililerine ve egemenlerine karşı gayet “sağduyulu” yaklaşan bu kesimler, söz konusu Türkiye olunca bir anda “savaş karşıtı” olduklarını hatırlamaktadırlar. AKP’nin savaşına karşı çıkmak için sırtınızı AB’ye, BM’ye ya da ABD’ye yaslamanıza gerek yoktur, kendi vicdanınıza yaslansanız yeter.

3 – Biz nasıl ki ABD, Fransa, İngiltere ve Rusya gibi emperyalist hükümetlere başka devletlerin içişlerine karışıp orada huzursuzluk, kan, savaş, gözyaşı ve geleceksizlik yarattılar diye karşı çıkıyorsak, AKP hükümetine de öyle karşı çıkmalıyız. Akıncı’nın bu noktada dediği yerindedir. AKP hükümeti, çok kısa bir süre öncesine kadar can ciğer kardeş olduğu, hatta ortak askeri tatbikat düzenlediği Suriye hükümeti ile, Suriye’deki iç savaştan faydalanarak arasını bozmuştur. Suriye’de iç savaş çıktıktan sonra Suriye hükümeti Türkiye’ye karşı herhangi bir tavır almamış olmasına rağmen, AKP hükümeti Suriye’deki dinci ve yobaz çeteleri silahlandırmış, finanse etmiş ve Suriye’deki iç karışıklığın geri dönülmez noktalara ulaşmasında en az ABD, Fransa ve Rusya gibi ülkeler kadar pay sahibi olmuştur. Kendimi bildim bileli “dış güçlerden” şikayet eden bir devletin ve hükümetin, başka bir ülkenin içişlerine karşı bu kadar net ve doğrudan karışması, hem de bunu içerdeki en azılı katiller sürüsü olan çeteler ile ittifak kurarak yapmasının neresi kabul edilebilirdir anlamış değilim. AKP Suriye topraklarını işgal etmesini “keyfimizden yapmıyoruz bunu, Suriye hükümeti eğer kendi topraklarının güvenliğini ve dolayısıyla ortak sınırımızdaki güvenliğini kendi sağlayabilecek bir devlet olsaydı, bizim zaten bölgeye girmemize ihtiyaç olmazdı, ancak Suriye hükümeti bunu yapamıyor” diye meşrulaştırmaya çalışıyor ama zaten Suriye hükümetine Suriye’de güç ve kontrol kaybettirmek için yıllardır canla başla çalışan yine AKP hükümeti. Böyle bir yüzsüzlük olabilir mi?

4 – Akıncı’ya karşı Türkiye’deki yetkililerden verilen tepkilerin ve hakaretlerin bize en net gösterdiği nokta, Kıbrıslı Türkler olur da bir gün kendi çıkarlarına sahip çıkacak olursa, karşılarında ilk olarak Türkiye’yi bulacakları gerçeğidir. Konu hakkında açıklama yapan Türkiyeli yetkililerin hepsi, “biz olmasaydık siz bağımsız bir devlet kuramazdınız, o yüzden bizim istediğimiz gibi davranın” derken, aslında farkında olmadan, bizim bağımsız bir devlet olmadığımızı, Türkiye’nin uydusu olduğumuzu itiraf emektedirler. Madem sizin çizdiğiniz sınırların dışına çıkamayacaktık, madem sizin evet dediğinize evet, hayır dediğinize hayır demek zorunda bırakılacaktık, bağımsız olmamız zaten söz konusu değildir ki. Dahası, Akıncı’nın dediğine katılırsınız veya katılmazsınız, ama başka bir ülkenin hükümetinin yetkililerinin senin ülkenin demokratik yollarla seçilmiş cumhurbaşkanına “otursun kendi tarihini okusun, bilmediklerini büyüklerinden öğrensin”, “hadsizlik yapmasın”, “böyle bir sorumsuzlukla o makamda duramaz”, “şehitlerin kemiklerini sızlattı” gibi şeyler söylemelerine (Türkiyeli bazı gazetecilerin, siyasetçilerin, vatandaşların söylediklerini saymıyorum bile) karşı çıkmıyorsan, hiç onur duygun kalmamış demektir.

5 – Yeri gelmişken, meseleye bir de şu açıdan bakalım: Akıncı, hatalarını ve günahlarını bir kenara koyarak söylüyorum, bugüne kadar, Türkiye hükümetlerine karşı tamamen el pençe divan durmamış ve aynı zamanda federasyonu açıkça savunmuş tek cumhurbaşkanıdır. Başta Anastasiadis olmak üzere Kıbrıs Cumhuriyeti yöneticileri ve egemenleri, bu cumhurbaşkanıyla bile anlaşamamışlar, bırakın anlaşmayı, yakınlaşma bile sağlayamamışlardır; çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti egemenlerinin çoğunun istediği şey bir federasyon veya çözüm değil, Kıbrıslı Türklerin içinde azınlık olacağı bir Kıbrıslı Elen yönetimidir. O yüzden Kıbrıslı Türkleri dışarıdan bastırmaya çalışan sadece Türkiye değil, aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti’dir.