Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi’nin Zamlara Yönelik Basın Açıklaması: Kriz Kesin, Mesele Bedelin Kime Ödetileceği!

Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi, 2020 yılının ilk gününde yürürlüğe giren zamlara ilişkin açıklama yaptı.

Açıklamada, bu hükümetin de derdinin, bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin olduğu gibi bedeli halka ödetip, büyük sermayeye ve ultrazenginlere hiç dokunmamak olduğu vurgulandı.

Halkın Kendiliğinden Oluşan Tepkisini Selamlıyoruz

Açıklamanın devamında ise “‘Yol Yoksa, Seyrüsefer de Yok’ adı altında sosyal medya üzerinden oluşan halkın kendiliğinden tepkisi artık bardağın taştığının kanıtıdır. Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi olarak halkın sokağı işaret eden haklı öfkesini selamlıyoruz ve destekliyoruz.” ifadelerine yer verildi.

Açıklama şöyle:

 UBP-HP hükümetinin 2020’nin ilk günlerinde başta seyrüsefer olmak üzere pek çok alanda yaptığı zamlar, hayat pahalılığı ve TL’nin yaşadığı erime karşısında alımgücü giderek düşen ve ciddi geçim sıkıntıları yaşayan emekçilere vurulan son darbe olmuştur. Görünen odur ki artık halkın sabrının bardağı taşmıştır.

Ada yarımız son yıllarda büyük bir ekonomik krizin içerisinden geçmektedir. Krize karşı önlem almak elbette hükümet edenlere düşmektedir. Bu önlemlerin kimin kemerini sıkıp kimi rahatlatacağını seçmek de hükümetin elindedir. 2018’in son günlerinde “Hayat Pahalılığını Protesto Mitingi” gerçekleştirerek hükümete halkın çıkarlarını korumak için gerekli olan acil önlemlere ilişkin taleplerimizi iletmiştik. Gelmiş geçmiş hükümetlerin ağızlarından düşürmediği “kaynak yok” bahanesine cevap olarak da, bugüne kadar hiç dokunulmamış bir kesim olan ülkenin ultrazenginlerine yönelik ayrıntılı bir “acı reçete” hazırlayarak, rakamlarıyla birlikte hükümete nasıl kaynak yaratılacağını da açıklamıştık.

Bugüne kadarki çeşitli ziyaretlerimizde ve eylemlerimizde hükümetten halka karşı değil halk için önlemler almasını vurguladık. Ancak gelinen nokta göstermektedir ki bu hükümetin de derdi, bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin yaptığı gibi bedeli halka ödetip, büyük sermayeye ve ultrazenginlere hiç dokunmamatır. Kaynak yaratmak için garibanın cebine elini atmaktan asla çekinmeyen hükümet, büyük servetler ve bolluklar içinde yüzen ultrazenginlere ve büyük sermayeye “artık sen de bu toplum için özveri yap” demekten ısrarla kaçınmaktadır. 

Bundandır ki dağlarımızı delip yollarımızı delik deşik eden inşaat şirketlerinin araçları senede bir aftan yararlanıp seyrüsefer ödemelerinden kaçarken, hükümetimiz yapmadığı yollar için halkın ensesine yapışmaktadır. Derelerin önünü keserek yapılan denize sıfır kumarhaneli oteller, seller, yıkım ve ölümle halkı karşı karşıya bırakırken vergi muafiyetlerinden faydalanabilmekte,vatandaş ise krize karşı korumasız bırakılmaktadır. Özel üniversiteler sadece kazançlarına bakarken, ada yarımıza getirdikleri öğrencilerin trafikte karşıdan karşıya geçerken ölmelerindeki sorumluluklarından kaçabilmektedir. Ağır askeri araçlar yollarımızı ezip geçerken arkada bıraktıkları yıkımın sorumluluğunu hissetmeden yollarına devam edebilmektedirler. 

Kirleten öder prensibi, ada yarımızda hükümetler tarafından yıllardır bilerek ve isteyerek görmezden gelinmektedir. Bir avuç azınlık servetlerine servet katsın diye ekonomik ve sosyal açıdan ülkemizin altını üstüne getirmiş, toplumumuzu muazzam bir krizle karşı karşıya bırakmıştır. Yarattıkları zenginliklerin ve servetin bir kısmını vergi olarak geri dahi ödemeyen bu kesimler, üstüne üstlük çalışma yaşamında çalışanlara karşı pek çok hak ve güvence ihlallerine sebep olmaktadırlar. Bu kirliliğin yaratılmasında sorumluluğu olmayan başta özel sektör çalışanları, gençler, dar ve orta gelirliler ve Göç Yasası kapsamında işe giren kamu çalışanları olmak üzere toplumun gittikçe büyüyen bir çoğunluğu ise sefalete sürüklenmektedir. Bu kesimlerin sefalete sürüklendiği yetmezmiş gibi, bu kirliliğin bedeli de bu kesimlere ödetilmeye çalışılmaktadır! 

Bu ancak ve ancak sermaye partilerinin karşısına örgütlü bir halk gücü geçerse değişecektir. Bugüne kadar büyük sermaye kesimlerinin, ultra zenginlerin ve onları temsil etmekten başka bir iş yapmayan gelmiş geçmiş hükümetlerin yarattığı tahribat ortadadır. Ultrazenginlerin ödemedikleri vergilerin sadece faizinin tahsil edilmesi bile şu an yapılan zamlarla elde edilecek gelirin kat ve kat fazlasını getirecek ve ölümlere sebebiyet veren yolların düzeltilmesi için gereken kaynağı yaratacaktır. ‘Yol Yoksa, Seyrüsefer de Yok’ adı altında sosyal medya üzerinden oluşan halkın kendiliğinden tepkisi artık bardağın taştığının kanıtıdır. Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi olarak halkın sokağı işaret eden haklı öfkesini selamlıyoruz ve destekliyoruz. Ancak geçmiş deneyimlerle sabit bir şekilde hedefsiz ve anlık öfke patlamalarının sonunda yaşanabilecek umutsuzluk ve geriye çekilmelerin de bilincindeyiz. Halk, haklı bir biçimde siyasete güvenini kaybetmiştir. Ancak bu güvensizliği yaratan, siyasetin kendisi değil, bugüne kadar hükümette bulunmuş tüm siyasi partilerdir. Siyaset demek, toplumun nasıl düzenleneceği, nelere öncelik vereceği ve kaynakların nasıl yaratılacağı konusunda tercih yapmak demektir. Bu anlamıyla siyaset ve siyasi mücadele, kaçınılmazdır. Sorun, bu ülkedeki çarpık sisteme hepten muhalif olmak yerine, yani “muhalefete talip olmak” yerine, sürekli “hükümete talip olarak” başımıza çöreklenmiş, ve değiştirmek yerine düzeni sürdürmüş siyasi partilerdedir. 

“Hükümete Değil Muhalefete Talibiz” diyerek yola çıkan Bağımsızlık Yolu partisinin Parti Meclisi olarak belirtmek isteriz ki öfkeniz öfkemizdir ve bu öfkeyle birlikte örgütlenip sistemi, gelmiş geçmiş sermaye yanlısı hükümetleri ile birlikte tarihin çöplüğüne atıp, esas kirletenlere bedellerini ödetene kadar da mücadelemizi büyüteceğiz.