BARIŞ MÜZAKERE EDİLEBİLİR Mİ? – Mustafa Keleşzade

1eylul2010_4Her gün adada süren müzakerelerle ilgili “Rum” tarafı mızıkcılık yaptı, bunu elde ettik, onu verdik, “liderler” yemek yedi, ortak deklerasyon ileri, ortak deklerasyon geri tarzı haberlere denk geliyoruz.

Açıkcası sürecin hangi safhada olduğuyla ilgili derinlemesine bir ilgim ve bilgim yok. Yazıda değinmek istediğim nokta da bu değil.

Sanırım halk olarak, yakın tarihimiz Kıbrıs Sorunu’nun müzakereleri ile geçti. Hep “ha çözüldü, ha çözülecek” diye basını takip ettik. Yeri geldi hüzne, yeri geldi umuda kapıldık.

Özellikle Annan Planı ile çözüm için çok umutlandık. Ardından ise büyük bir umut kırılması yaşadık. Hatta o dönem Kıbrıslı Elen arkadaşlarına küsenlerimiz, Kıbrıslı Elen yapılarla ilişkilerini kesen örgütlerimiz dahi oldu.

Müzakere süreçleri zaman zaman toplumda bir heyecan da yarattı. “Liderlere” çiçek vererek görüşmeye uğurlayan gençler hala aklımda. Bugünlerde ise müzakere süreci o duygusallığından arınmış, biraz daha iş toplantısı pazarlığı görünümüne kavuşmuş durumda.

“Müzakere süreci önemli değildir” gibi bir noktaya bağlama niyetim yok. Lakin çözüm eşittir barış mantığı da beni rahatsız etmekte.

Müzakere süreci yeni kurulacak devletin şeklini belirleyecek, mal paylaşımı  getierecek,  ekonomik değişimler yaratacak ve Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler ile yeni ilişkisini belirleyecek. Yani çözüm olması halinde müzakere süreci hayatlarımızda somut değişimler sağlamış olacak.

Peki barış liderlerin ve yabancı temsilcilerin otutup sağlayabileceği bir şey mi?

Adamızda mevcut sorunların oluşumunda iki temel etkenden bahsedilebilir. Bunlardan birisi emperyalist çıkarlardır. Diğeri ise bu çıkarlara alet olan Kıbrıslı Türk ve Elenlerin kaşrılıklı korkularıdır.

Emperyalist çıkarlar noktası bizim çözebileceğimiz bir şey değil. Onların çıkarlarının ne olacağını biz belirleyemeyiz.  Biz sadece kendimizle ilgili olan noktayı kontrol edebiliriz.

Eğer halklar yaratılan oyuna dahil olmazsa emperyalizmin çıkarları gerçekleşemez. Korku, nefret ve düşmanlık olmazsa, ya da dayanışma ve birlik bunlardan daha örgütlü olursa kimsenin çıkarı bir sorun yaratmaya yetmez.

“Liderler” arasında gerçekleşen görüşmeler ise böyle bir şeyi sağlamaktan uzak. Daha çok emperyalist çıkarların bir çözüm konusunda uyuşup, uyuşmadığı üzerinden gelişen bir denklem var;

“Türkiye barış istiyor mu? Çözüm ABD ve Rusya’nın çıkarlarına uygun mu? AB ve Yunanistan barış için Kıbrıslı Elen liderliğine baskı yapacak mı?” ve benzeri sorular denklemimizi oluşturuyor.

Bu soruların büyük oranda “evet” yanıtı alması halinde bir çözüm gerçekleşebilir. Fakat gerçek bir barış ancak halklar tarafından şekillendirilebilir.

Tarihin bir yerinde gerçekleşen iç ve dış müdahaleler Kıbrıs halklarının  ortak tarihini rayından çıkardı. Özellikle 74’den beri farklı farklı sosyo ekonomik koşullarda yaşıyor ve farklı mücadeleler veriyoruz.

Adanın kuzeyinde üretimden Türkiye eli ile koparılmış bir halk, TC’nin ekonomik ve dini dayatmalarına karşı var olma mücadelesi verirken, güneyde ise halk Yunanistan eli ile ekonomik krize sürüklenmiş ve AB’nin troykasının dayatmalarına karşı bir mücadele verir durumdadır.

Kıbrıs’ta politikaları dayatanlar ismen farklılaşsa da,  dayatılanlar  neoliberalizm adı altında birleşmektedir. Ayrıca adadaki İngiliz Üsleri ve bölgede süren savaşlarda oynayabileceği rol sorunu, halkların önünde ortak bir tarihsel sorun olarak durmaktadır.

Benzer şekilde milliyetçilik ve faşizmle tarihsel olarak hesaplaşma da ortak bir sorunumuz olarak karşımıza çıkıyor.

Tüm bu sorunlara karşı mücadelenin birleşeceği kapsamlı ve sokakta yürüyecek bir barış mücadelesi halklarımızın tarihini tekrardan rayına sokabilir.

Böylesi, halkların bir birine güvemesini ve dayanışmasını sağlayacak, bir barış mücadelesi müzakere süreci başarılı olsa da karşımızda duracaktır.  Aksi taktirde birleşmenin uzun vadedeki kaderi emperyalist çıkarların uyumu ile orantılı belirlenecektir.

Bu mücadelenin şu an verilmesi halinde ise zaten “liderlikler” ve emperyalist çıkarlar halkların iradesi karşısında bir barışa karşı direnemeyeceklerdir.

Yani uzun lafın kısası, basından “liderler” arası müzarekere sürecini takip etmek bizlere bir şey kazandırmayacak, ancak sokağa çıkıp birer özne olmamız barışa hizmet edecektir.

Mustafa Keleşzade

Baraka Kültür Merkezi Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply