BİR GARİP SESSİZLİK – Ali Şahin

Birçoğumuz Annan Planı dönemini hatırlıyordur.

Planın barındırdığı birçok nokta toplum içinde hararetli bir şekilde tartışılıyordu.

Tartışılan konuların içinden bazıları ön plana çıkıyor özellikle sağ siyasetin bir argümanı haline gelmişti.

Bu konu 1974’ten bu yana adaya gelen göçmenlerin durumuydu.

Bir anlaşma olursa göçmenlerin durumunun ne olacağı tartışmaların merkezinde yer alıyordu.

“Bir rakam belirlenecek ve o rakam kadar göçmen Kıbrıs’ta kalabilecek”, “belirli bir tarihten önce gelenler kalabilecek”, “kktc vatandaşlığı alanlar kalacak”, “hepsi gönderilecek”… vb.

Tam bir muamma yaşanıyordu.

Referandumda “Hayır” için çabalayanlar, “Hayır” siyasetine destek bulmak için göçmenlere çağrı yapıyor ve olası bir anlaşma sonunda göçmenlerin toptan gönderileceğini iddia ederek söylemlerini en çok buna dayandırıyorlardı.

Sonuç olarak referandumdan çıkan sonuç, Kıbrıs’ta fiili anlamda bir şeylerin değişmesini gerekli kılmayınca, yani adanın mevcut durumu devam edince bu tartışma da doğallığında sönümlendi.

Bugünlerde her ne kadar ortada henüz plan olmasa da bir anlaşma olasılığı bir hayli yüksek görünüyor.

Yarım asırdan fazla bir süredir gerçekleşmeyen bir şey oluyor ve birer Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen siyasetçiler resmi olarak Atina ve Ankara’ya karşılıklı ziyaretlerde bulunuyor.

Bu ve benzeri gelişmeler henüz ortada bir plan olmamasına rağmen bir anlaşmaya yakın olduğu izlenimi yaratıyor.

Fakat durum böyleyken ortada garip bir sessizlik var.

Annan Planı dönemine kıyasla neredeyse hiç konusu dahi edilmiyor göçmenlerin.

İşin şaşırtıcı tarafı, Kıbrıslı Türk siyasetinde politikasını tarihsel olarak milliyetçiliğe dayayan ve fiili varlığını göçmenlere dayayan birçok siyasi çevre dahi sessiz bu konuda.

Her ne kadar çok yakından takip edemesek de, görebildiğimiz kadarıyla yıllardır Kıbrıs sorununda göçmenlerin varlığını temel bir sorun olarak gören Kıbrıslı Elen siyasileri de sessiz.

Bir anlaşmadan bu kadar yoğun bir şekilde bahsedildiği bir dönemde, göçmenler konusunda su ana kadar yaşanan bu sessizlik bence çok normal değil.

Bu sessizlik belki henüz somutta fazla ilerleyen bir politika olmadığından ötürü olabilir ancak resmi ağızlardan olmasa da sokakta şaka ile karışık konuşulmaya başlayan bir şekli var göçmenler mevzusunun.

Çeşitli teşviklerle (ki bu teşviklerin maddi yardım olduğu söyleniyor) göçmenlerin gönderileceği söyleniyor ve ne ilginçtir ki bu söylentiler çoğunlukla göçmenler tarafından hem de çok da şikayetçi olunmadan söyleniyor.

Bu söylentilerin doğruluk payını süreç gösterecek, fakat bu konunun zorlu bir konu olduğu çok açık.

Egemenler bu konuya kendi çıkarları çerçevesinde yaklaşıyor.

TC Devleti, nasıl ki kendi çıkarları için bugün sayıları yüz binleri bulan Türkiyeli göçmeni adaya taşıdı, eğer gerekiyorsa yine çıkarları gereği geri göndermekten de geri durmayacaktır.

Zaten TC Devleti’nin, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden farklı farklı zamanlarda Kıbrıs’a getirdiği/yönlendirdiği göçmen kesimlerin belli başlı imtiyazlı bir kesim dışında adanın kuzeyinde en zor şartlar altında yaşayan kesimi oluşturması, TC`nin göçmenlere nasıl baktığını göstermektedir.

Öte yandan olaya salt hukuksal bir anlayışla bakan cevreler “zaten gayri yasaldırlar o yüzden gitsinler” şeklinde bir politikayı savunmaktadırlar.

Bir kısım göçmen Kıbrıs’tan ayrılmayı tercih edecektir ancak ya tercih etmeyenler?

İnsani bir meseleye salt hukuksal bir zeminden bakılabilir mi?

Yıllardır bu ülkede yaşayan, geleceğini bu ülkede gören, emeği ile geçinen, kültür olarak kültürünü Kıbrıslı Türk kültürü ile harmanlayan, Kıbrıslı Elenlere karşı bir düşmanlık beslemeyen göçmenlere “git” demek bu kadar kolay mı?

En azından politikasının merkezine insanı koyan Sol, böyle bir anlayışı savunabilir mi?

Bu konuyu tartışmaya devam edeceğiz…

Be the first to comment

Leave a Reply