BİR PARÇA ÇAPUT VE YANAN BİR MUM – BESİM BAYSAL

Kıbrıslı Türklerin yüzyıllardır yaşadıkları bu coğrafyada çeşitli kültürlerle etkileşerek oluşturdukları kendilerine has dini inanç ritüelleri ve tanrı algılayışları vardır. Diğer birçok özelliklerinin yanında Kıbrıslı Türkler dini yorumlayışları ve manevi hayatları ile de ayrı bir kültür ve farklı bir halk olduklarını göstermektedirler.
1958 yılı milat alınacak olunursa, bu tarihte köy ve diğer yerleşim yerlerinin isimleri Türkçeleştirilmiştir. Bu girişiminin yıllarca işbirlikçi yönetimlerin katkıları ile birlikte TC’nin resmi politikası olduğu apaçık ortadadır. O yıllarda TC resmi devlet politikası Türkçülük ekseninde şekillendiğinden 1974 sonrasında da genişleyerek devam etmiş İstanbul Türkçesi ile Kıbrıslı Türklerin konuştuğu çeşitli ağızlar yıllarca aşağılanarak dışlanmış ve tarihi soyisimleri ve lakaplar çıkarılan yasalarca ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. TC’nin günümüzdeki resmi politikası, hem TC sermayesi ile kontrole hem de Sunnileştirmeye ve yobazlaştırmaya dayalı bir hat çizdiğinden geçmişten bir miktar farklılık içermektedir. Böylece TC egemenleri ve yerli işbirlikçilerinin milli duygular aşılama ve Türkleştirme çalışmalarının sonucunda asimilasyona uğrayan ve isimlerini, konuşmalarını ve köklerini yitirmeye yüz tutmuş Kıbrıslı Türk halkına TC saldırıları durmadan devam etmektedir.
Özellikle Kur’an kursları ile yaygınlaşan saldırılar doğrudan Kıbrıslı Türk haline gelmelerini engellemek için göçmenler üzerinde başlatılmış ideolojik ağırlığını tüm toplumda hissettirmiştir. Camii inşaatları ve İlahiyat Koleji ile zirve yapan bu saldırılar mevcut liderliğin boyun eyen ve kabulenen işbirlikçi siyasi yapısı ile birleşince TC’nin ülkemizdeki kurumlarının egemenliğini ilan etmesi doğru orantılı olmuştur.
Artık sadece maliye bakanı, merkez bankası müdürü veya GKK komutanı Türkiye’den atanmamaktadır, Din İşleri Dairesi Başkanı ve Evkaf yönetimi de Türkiye’den atanmaktadır.
image
Türkiye’deki AKP yönetimi; oluşturduğu liberal yobaz İslami modeli Kıbrıs’ta da oluşturmak için tüm yolları kulanmakta ve kktc vatandaşı olduğunu tespit ettiği birtakım kişileri atama usulü ile ülkemizdeki stratejik kurumların başına getirmektedir.
Bu kişiler ise, tarihte işgal altında kalmış birçok halkın yaşadığına benzer şekilde içinden çıktığı toplumun kültürünü ve geleneklerini hiçe sayarak, şahsi varlığını köksüz ve omurgasız şekilde devam ettirip kendi kültürüne ve halkına ihanet içindedirler. Ülkemizde yüzlerce belki de binlerce yıldır, çeşitli şekillerde ve benzer yöntemlerle halkımızın sürdürmekte olduğu manevi ve dini bir gelenek ve inanç yokedilmek istenmektedir. Lefkoşa’nın ve Kıbrıs’ın çeşitli noktalarında bulunan şehidalar ve türbelere mum yakıp yeşil bezler bağlayan, bu topraklara ve inançlarına bağlılığını gösteren halkımızı TC egemenleri hedefine almıştır.
Vakıflar İdaresi imzası altında “İslam kültüründe bez bağlama mum yakma yoktur” iddiasıyla halkımızın müslümanlığını ve inançlarını sorgulamaya kalkan ve aşağlayıcı ifadeleri tüm türbelere asan bu zihniyet derhal ülkemizden sökülüp atılmalıdır.
1920’lerden itibaren Kıbrıslı Türkler İngiliz Sömürge İdaresi’nden Evkaf yönetimini devralmak için çeşitli mücadeleler vermiştir. İngiliz İdaresi’nin atadığı işbirlikçi Sir Münir’e karşı da mücadele edilmiştir.  Kıbrıslı Türk halkının liderleri işçi sınıfından olsun burjuva sınıfından olsun bu mücadeleyi her alanda yaygınlaştırmış başta Necati Özkan, Fazıl Önder, Dr. Fazıl Küçük ve Ahmet Sadi, Evkaf’ın idaresinin halkımıza geçmesinde önayak olmuşlardır. Ancak bugün Evkaf’ın yönetimi halkımızın elinde değildir. Başka bir ülkenin atadığı kişilerin eline geçmiştir.
Halkımızın özgür iradesi zincirlere vurulmuş, inançları ve kültürü saldırı altındadır. Ülkemizin türbeleri ve şehidaları halkımızın inançlı insanlarından koparılmak, insanlarımız inançlarından ve geleneklerinden koparılmak istenmektedir. Mücadele her alana yayılmalı ve kaybedilen her kale direne direne geri alınmalıdır.

 

Be the first to comment

Leave a Reply