#Challenge accepted – Cansu N. Nazlı

Bir süredir sosyal medyada challenge accepted hastağı ile yayınlanan siyah beyaz fotoğraflar sosyal medya kullanıcısı hemen herkesin dikkatini çekmiştir. Bilmeyenler için söyleyelim, bu paylaşımlar kanserle mücadele konusunda farkındalık yaratmak maksadıyla yapılmış bir sosyal medya eylemi.

Birçok insan böyle hassas bir konuda duyarlılık göstermek adına bu, yapması çok kolay eyleme destek olurken hatırı sayılır miktarda kişiden de “Böyle destek mi olur, kanser hastalarına yardım etmek istiyorsanız bağış yapın” şeklinde tepkiler yükseldi.

Peki, gerçekten toplumumuzda çok yaygın olarak görülen ve bu sebeple birçok kimsenin muzdarip olduğu bu sorunla ilgili derneklere bağış yapmaktan veyahut farkındalık maksatlı fotoğraf yayınlamaktan öte yapabileceğimiz şeyler yok mu?

Yapabileceklerimize geçmeden evvel kanser hastaları ile ilgili ülkemizdeki özellikle 1-2 derneğin gönüllü emekleri ve adanmışlıklarının hakkını teslim etmek istiyorum. Bu dernek gönüllüleri yıllardır bağış toplamak dışında hastaların moral motivasyonunu yüksek tutulması, hastaneye ulaşımlarının sağlanması, güneyde tedavi gören hastaların tercüman ihtiyacının karşılanması gibi, aslında birçoğunun devlet tarafından yürütülmesi gereken pek çok faaliyette bulunuyorlar.

Hasta insanların yaşamlarıyla ilgili zorlu bir mücadele vermesi gerekebilen bir durum söz konusu olunca ilgili derneklere yardım etme refleksi dışında elimizden bir şey gelmeyeceğini sanmamız doğal. Ancak genel olarak sağlık hakkı, özel olarak ise kanser hastalığı konusunda örebileceğimiz geniş bir mücadele alanı mevcut. İlk nazarda birbiriyle bağlantısı olmayıp farklı meseleler gibi karşımızda duran olguları arka arkaya bir sıralayalım.

Nükleer Tehdit!

Türkiye’nin Akkuyu ilçesinde inşası gündeme geldiğinde ülkemizde de protestoyla karşılanan nükleer santral projesi bugün 90 km uzağımızda sağlığımızı tehdit eden bir seyirde ilerliyor. Ufacık bir sızıntının dahi doğaya ve insan sağlığına büyük zarar vermesi muhtemel bu projeye karşı mücadelenin, sadece doğaseverlerin değil kanser hastalığının önlenmesini dert edinen ve halk sağlığını önemseyen, canını seven herkesin sahiplenmesi ve yükseltmesi gerekiyor.

Kimyasal kalıntılar ve ilaçlama…

Özellikle üzüm ve maydonoz gibi gıda maddelerinde sık rastlanan ve insan sağlığını ciddi biçimde tehdit eden miktarda kimyasal kalıntıların varlığını ara sıra haberlerden takip edebiliyoruz. Konuyla ilgili sık ve düzenli denetimler yapılmasını talep etmek yanında doğal ve/veya organik tarım yapılması, yaygınlaştırılması ve teşviki için de mücadele yürütmeliyiz. Zira sadece bunu dillendiren tarımcıların, biyologların, ekologların değil, bu gıdaları tüketen herkesin doğrudan karşı karşıya geldiği bir kanser tehdidi mevzubahis.

Tam da bu noktada bazı belediyelerin bölge halkından aldığı şikâyetlere rağmen haşare- sinek ilaçlama amacı ile havada uzun süre kalan kimyasal ilaçlar püskürten araçları mahalle mahalle gezdiğini de ekleyelim. Birçok yerel yönetim halk sağlığını tehdit eden bu uygulamadan vazgeçmesine karşın hizmet kisvesiyle ısrarcı olan belediyelere yapılan protestoları da bu bölgelerle sınırlı kalmayacak şekilde sahiplenmeli, kimyasal değil ekolojik yöntemler izlenmesi talebini yükseltmeliyiz.

Ücretsiz, kaliteli, kamusal sağlık hizmeti haktır!

Bugün bırakın kanser gibi ciddi, uzun ve masraflı bir tedavi gerektiren hastalığı, daha basit ve iyileşmesi kısa sürebilecek ancak doktor tedavisine ihtiyaç duyulan bir hastalığımız olduğunda dahi tedirgin oluyoruz. Özel sektör çalışanıysak şayet, düşük ücretler almamızın yanı sıra işveren tarafından yatırımı aksatılan ya da hiç yapılmayan sosyal sigortamızın noksanlığı sebebiyle devlet hastanelerinden faydalanamıyor, sağlığımıza kavuşmaktan çok tedaviyi karşılayabilecek miyim derdine düşüyoruz.

Hastaların devlet hastanesinden nispeten rahat ve kolay şekilde hizmet alabilecekleri randevu sisteminin kaldırılmasından tutun da, sigortaların ilaçları karşılayamaz hale gelmesi, hastanedeki altyapı ve personel eksiklerinin karşılanması yerine hastaların özel hastanelere sevk edilmesi, diğer emekçiler gibi hastane personelinden doktorlara kadar herkesin çalışma haklarının budanması, kamu reformu kisvesiyle kamu çalışanlarının da devletin sağlık hizmetinden ücretsiz yararlanabileceği düzenlemesinin kaldırılmaya çalışılması ve gelinebilecek en son nokta olarak onkoloji servisini lağım sularının basması… Bunların hepsi; en temel hakkımız olan ücretsiz, kaliteli, kamusal sağlık hizmetinin hükümet eliyle gaspı… Bizi yönetenler bir azınlığın cebine daha fazla para girmesi için halkın canına kast ediyor, doğanın pervasızca talan edilmesine göz yumuyor. İşte bu yüzden eğer samimiyetle kansere karşı esaslı bir mücadele yürütmek istiyorsak doğaya zarar veren, sağlığımızı tehdit eden, emeğimizi sömüren, en temel haklarımızı gasp edenlere karşı bir araya gelebilmemiz hayat memat meselesi gibi görünüyor!

Son olarak dünyada kanser tedavisinde en ileri konumda olan ve bu ileri sağlık hizmetinin de halka tek kuruş ödetmeden yapılabildiği bir ülkenin varlığı, çok uzak olsak da, bizim istediğimiz başka türlü bir şeyin mümkün olduğunu gösterdiği için umut oluyor.

Cansu N. Nazlı

Bağımsızlık Yolu Üyesi