DOĞUŞ DERYA’NIN HAKLILIĞI VE KANTARIN TOPUZU II – ALİ DOĞANBAY

Geçen yazının sonunda Doğuş Derya’nın bütün insani, haklı, doğru tavrı güme gitmiş olur derken koyduğumuz soru işareti daha soğumadan Akp Malatya milletvekili Ömer Faruk Öz’ün gelişine vuruşunun ardına bu minvalde ‘güme siyaset’ üreten Kıbrıslı Türk solunun kalede duruşuna bakınca, devamlı öfkemizi, isyanımızı, kavgamızı sağa yatırıp bu gelişine vuruşları sola atıp, yani deyim yerindeyse boş kaleye durmadan gol yapmaya yollu olduğunu gördüm. Güme siyaseti halkın isyanına, örgütlü tüm mücadelesine, bütün dayanışmasına, birlikteliğine ve sıkılı yumruklarıyla meydanları titretmesine içten içe ‘güve koymaktır’, “güme ve güve siyaseti” yol biriktirmez, yol sevmez, ve şu anda Kıbrıslı Türk solunun bağımsız bir yola ihtiyacı vardır. Çünkü sosyal medyada ne kadar kızarsak kızalım, ne kadar öfkelenirsek öfkelenelim, ki bireysel öfkelenmeler unutulmaya kolay yüz tutar, ama yüz kişi bir meydanda bir arada olsak unutmayız, zira birimiz unutsak diğerimiz hatırlatır, ve yüz kişi beni de seni de biz eder… Kıbrıslı Türklere hakaret ediliyor, müdahale ediliyor, sözümüze, yetkimize, kararımıza karışıyorlar diyoruz, ve fakat bunun için güme ve güve siyasetinin sen sağa at ben sola yatarım yollu kalede duruşlarına –rağmen ve aksi- yüzlerce, binlerce, ve koca bir kalabalık inmeliyiz Sarayönü’ne… Yoksa gerisi, boğazda kuruluk, sırtında terleme, içinde birikmiş öfke, ve facebook hesabında “durum bildir” oluyor ve bugün Doğuş Hanım yarın başka biri, durum bildirme, terleme, kuruma, ve öfkeni bütün et, birlik et, beraber et ve yola yürü, örgütlü, birlikte, güve ve güme yapmadan, ve biliyorsun kaleye geçmeseydik, kaleci olmasaydık, ne bugün Doğuş Hanım buna maruz kalacaktı ne de Akp Malatya Milletvekili gelişine böyle vurma cesareti bulmayacaktı… Ve bilirsin, sol, kalede iyi değildir, defansif oyun sevmez, dörtlü defans oynatamazsın sola, ve elbette sol ofansif sever, devamlı pres ve atak yapar, ve en güzel kahramanları en çok faşizmin kalesine gol atarken oyundan atılır, ve biz oyunu, skordan daha çok sevdiğimizden, hiç bozmayız oyunumuzu…

Bu güme siyaseti ve halkına karşı ürettiği güve durumu, başta Doğuş Hanım olmak üzere CTP’nin duruşunda, ki bazen Doğuş Hanım ile Ctp’nin yan yana duruyor olmasının zihinde karmaşık duygular yaratıyor olmasına rağmen, Ctp’nin kalesiyle ilgilidir. Ve kaleye hangi kaleci geçerse geçsin, ki bu tarihsel olarak ve konjonktüre bağlı olarak, radyodan maçı dinleyen seyirci gibi, hep diğer takımın, başka takımların ya da ligin durumunun veya puan tablosuna göre, gelen gol haberine ya da maçın seyrine göre kaleciyi, kalesinden pek çıkarmadan, altı pasta dolandırdığı bir kaledir. Ve bu kale olduğu kadar kalecinin de kalesidir. Kaleciler, radyodan gelen gol haberine göre, maçın skoruna göre, ve evet hep karşı maçın seyrine göre, kalede pozisyonlarını değiştirmişlerdir. Bu kale, sağa yatar, sola yatar, ortada durur, bazen yatar, bazen yatmaz, bildiğin her şeyi yapar, bir tek eldivenleri çıkarıp karşı kaleye doğru koşturmaz! Doğuş Derya gibi kalecileri de vardır, ama Ankara’ya bu gol nizami değil, çünkü böyle kale olmaz,  senin ki ile benim ki aynı değil, ayrıca böyle vurulmaz, diyemez, dese, diyebilse Akp milletvekili Ömer Faruk Öz’ün gelişine vuruşuna ses çıkarır, yol çıkarır, isyan çıkarır, mücadele çıkarır,  yeni bişey değil ki, bu kale kırk yıldan fazladır burada, açın bakın, hangi kalecisi, hangi kaleden eldivenlerini çıkarıp karşı kaleye doğru koşmuş? Başıma bişey gelmeyecekse bişey daha demek istiyorum, Doğuş Derya’da bu kalenin kalecisidir ve gol atıp oyundan atılmaktan ziyade kalede durmayı daha çok sevmektedir ve kalenin yıkılmazlığı ve statükoculuğu da bundandır…

Kıbrıslı Türk halkının iyileştirilebilir yaraları varmış gibi birkaç doz ilaçla bazı hasta ve sakat durumlarının tedavi edilebileceğini ve tanı ve tedaviden ziyade birkaç reçete ile halledilebileceğinin ve bu gelişine vuruşların tamamının bertaraf edilebileceğini sanmak da bu kalenindir…  Bu kaleden gol çıkmaz, halkım! Bize gol lazım… Goller lazım, kazanmak için değil, skor için değil, puan tablosu ya da karşı maçın skorunun kaç-kaç olduğu için değil, bizim elimiz Kıbrıs’ta top koşturan iki halkın da kalbindedir ve faşizmin kalesine atılan her gole şapka çıkartırız, bu kalecilerle ancak topu tutarız diye yatarız da o da gol olur, şunca sene, onca şey oldu, Kıbrıslı Türklerin iradesi, zekası, emeği, yeteneği, yaşam biçimi, kültürü, ne koyarsan koy virgülden sonrasına, hangisinden sonra upuzun çayırları ve dağlarına şiir gelen baharları oldu, isyanımız olmadı ki upuzun çayırlarımız ve dağlarına bahar gelen şiirlerimiz olsun, çünkü bugüne kadar hiç birlikte yürüdüğümüz yolumuz olmadı, yolumuzda birlikte sıktığımız yumruklarımız olmadı, bütün güzel çocukların tarihini de güme getirmek için zihinlerimize, aklımıza, kalbimize güve koydular, şimdi yeniden ve bir kez daha tarihin başladığı yerdeyiz ve kaleye değil sahaya çıkıyoruz. Sağa yatmayacağız! Sola yatmayacağız! Yürüyeceğiz. Ve yoldayken, faşist ve ırkçı bütün saldırılara karşı örgütlü, birlikte, ve yolda olacağız. Mücadeleyi sokağa taşıyacağız, ve sokaktayken bütün kaleler titrer, bütün kalelere karşı, kalecilere rağmen, yürüyeceğiz…

Yoksa, inan bana, yeniden ve bir kez daha yineliyorum ki Doğuş Derya’nın yanındayız. Bilsin ki, hemen yanındayız, ve biz bu durumda kale ile kaleci hesabı yapacak değiliz, ama üzülmek, kırılmak, şahsi duygularla hareket etmek, duygulanmak ve hislenmek solun işi değildir. Ama anlatmak durumundayız, konuşmak zorundayız. Çünkü barış en çok kalecilerin ağzında bir kale ve biz biliyoruz ki bu kaleler yıkılmadan o meydanlar barışı kazanamayacak! Barış, Akp milletvekilinin ağzından değil ağzının payı verilerek verilir. Çünkü bugün Doğuş Derya’ya saldıran zihniyetin ağa babaları bunlardır ve bu ağa babalarının özneleri değişse de tümceleri değişmez ve bunu Doğuş Derya’da bilmektedir, ve bu ağa babaları ile birlikte yürünecek yolun barışa çıkacağını sanmak onları meydanlardan uzaklaştırır ve meydanlardan uzaklaşmak yalnızca kalenin değil kalecinin de acıklı hikayesidir… Bizi kaleler değil, o kalelerde duran kaleciler değil, bağımsız ve özgür yolun yürüyüşçüleri kurtarır…

O yüzden Bağımsızlık Yolu’nun Bildirgesi’nin, tam da bugünlerde, herkes tarafından, bir kez daha okunmasını anlamlı buluyorum. Kalenin tarihine karşı ve kalecilerin sağa yatarken soldan gelişine yediğimiz yollu gollerin inadına bugünlerde Bağımsızlık Yolu’nun atak ve saldırgan ve ofansif futboluna ihtiyacımız var… Ve son olarak, bu kez benim yazdıklarım güme gitmesin diye, aklı evvel herkese küçük bir not daha düşürüyorum: Faşizme inat –hep- Doğuş Derya’nın yanındayız ve fakat bu kalenin ve kalecilerin acıklı tarihini sorgulamamıza da –hiç- engel değildir…

Ali Doğanbay

Be the first to comment

Leave a Reply