ESARETİN BEDELİ – BESİM BAYSAL

Bulunduğumuz coğrafyada yaşadığımız esaretin her gün bir başka boyutu ile karşı karşıyayız. Fabrikaların ve üretim alanlarının kapatılması ve yokedilmesi bizi üretimden koparılmış ve bağımlılaştırılmış bir toplumsal yapıya evrirken diğer taraftan yasama, yürütme ve yargı kurumlarına dikey müdahalelerle sistem TC’nin arka bahçesi haline getiriliyor. Bu arka bahçede hem kumarhane hem kerhane “turizmi” ile kara para aklama ve mafya ilişkileri foseptik kokuları yaymaya devam ediyor.

TC ile yapılan mali protokollerle ve TC’nin Kıbrıs’taki bürokratları tarafından idare edilen kurumların baskısıyla birçok yasa Diyanellos Vergopoulos’un fabrikası içine yapılan “meclis” salonlarında sadece oylanıp onaylanmaktadır. İlgili yasaların ve yasal düzenlemelerin ne bu ülkenin koşulları ve insanları ile herhangi bir ilgisi vardır ne de bu ülkenin yasal kurumları tarafından tartışılıp yazılarak hazırlanmışlardır.
Polis, İtfaiye, Maliye, Merkez Bankası, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı gibi kurumlar doğrudan veya dolaylı olarak TC yöneticilerine bağlanmıştır.
Her bir bakanlığın bütçesi TC Yardım Heyeti denen kurum tarafından belirlenmektedir. Bu Yardım Heyeti’ndeki memurla doğrudan temasa haline geçmeyen ve emirleri yerine getirmeyen daire müdürleri parasız ve bütçesiz kalmaktadır.
Kıbrıslı Türklerin birçoğu en ücra köyden Lefkoşa’nın en işlek caddesine kadar yaşanan işgalin sonuçlarını örnekleriyle anlatabilmektedir. Kavramlar, kişilerin siyasi düşüncelerine göre değişmesine rağmen örnekler kişisel yaşanmışlıkların sonucu olarak sistemi deşifre edecektir. Tüm bunların sonucunda genel bir içselleştirme ve kanıksamanın hakim olduğu bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır.
Ülkemizdeki işgal rejiminin ve çözümsüzlüğün insanlarımız üzerindeki psikolojik etkisi devamlı surette işselleştirmeyi beslemekte bununla birlikte toplumsal kurtuluşun önüne kişisel kurtuluş geçebilmektedir. Halkın kendi yaşadıkları topraklar üzerinde herhangi bir fark yaratmalarının mümkün olmayacağı fikri bilinç altına sürekli enjekte edilmektedir. Bir halkın kendine olan güveni yokedilmekte ve kimliğinin kaybedimesi için her şey yapılmaktadır. Bunun toplumdaki tüm bireylere sireyet etmesi esaretin hiçbir zaman ortadan kaldırılamayacağı fikrinin egemen kılınmasını getirmektedir. Solun birçok unsurunda da kuru bir işgal söylemi ile bu ortam desteklenmektedir. İnsanlarımız tarafından; sistemin bir işgal rejimi olduğu, bu ülkede yaşayan insanların hiçbir söz hakkının kalmadığı, seçilen veya atanan yöneticilerin hiçbir yetkilerinin olmadığı, işi veya ihalesi olanın artık sistem partilerine bile değil elçilik ve ona bağlı kurum ve kişilerle işini bitirdiği kanıksanmıştır. Ancak bugün yetersiz olsa da halkın ilerici unsurlarından birçok demokratik kitle örgütü hem söylem boyutu olsun hem eylem boyutu olsun kınama ve protesto ortaya koymaktadırlar.
İşin en acı tarafı halkın umutsuzluğu, kişisel kurtuluş yanılsaması içinde olanların fazlalığı, gençlerin işsizliği, mutsuzluğu ve göçü olarak sayılabilir ancak diğer taraftan kendini seçilmiş yönetici olarak yürütmenin başında bulanların aslında icra makamının en yukarısında olduğunu bilmemesi ve ülkemizdeki “iki pırpırlı çavuş”lara teslim olmasıdır. Yıllarca önce köylere Teşkilat aracılığı ile TC tarafından yollanan komutanların köylüler üzerindeki etkisinin bir benzeri bugün makamı Başbakan, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı veya bakan olanlar üzerinde de kamuoyu önünde gayet net görülmektedir.
15 Kasım törenlerinde herkesin gözleri önünde Vicdani Ret İnisiyatifi’nden iki arkadaşı, ellerindeki pankartı daha açmalarına bile fırsat vermeden darp eden, sürükleyen, aşağlayan, insanlık onurlarını zedelemek için elden gelen her muameleyi ortaya koyan bir polis saldırısı gerçekleşti ve icra makamının kendisi olmadığını kanıksayan, içselleştiren, koltuğundan başka bir şey hissetmeyen, varlığı “iki pırpırlı çavuş”un etkisindeki, umutsuz, iradesiz, iktidarsız, bilinç altı ele geçirilmiş CTP Genel Başkanı ve Başbakan Özkan Yorgancıoğlu bir açıklama yaparak gözleri önünde gerçekleşen bu olayı 24 saat sonra “kına”dı…
Tebrik ederiz…

Be the first to comment

Leave a Reply