ESKİ BİR EYLÜL MESELESİ – NAZEN ŞANSAL

1955 yılının 6 Eylül’ünde İstanbul en karanlık gecelerinden birini yaşadı…
İstanbullu Rumların evleri, dükkanları, ibadet yerleri ve mezarları yağmalandı, hakaretlere uğrayıp dövüldüler, tecavüze uğradılar…
Türkiye’nin dört bir yanından toplanıp getirilen, şövenizm zehirinden içirilmiş kişiler, gözleri dönmüş bir şekilde ortalığı yakıp yıkıyor, “kendilerinden olmayan”ların canına değilse bile malına zarar veriyordu.
Devletin kolluk güçleriyse gözünün önünde işlenen bu insanlık suçuna seyirci kalıyor hatta yer yer eşlik ediyordu.
Böylelikle yüzyıllardır birlikte yaşamış kardeş iki halk, bir kez daha devlet eliyle düşmanlaştırılıyor, insanlar, evlerinden, geçmişlerinden, sevdiklerinden, kültürlerinden koparılıp göçe zorlanıyordu.
7 Eylül’de İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildiğinde, mahkeme kayıtlarına göre 4214 ev, 21 fabrika, 1004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 azınlık oklulu, 5 spor kulübü, 2 mezarlık tahrip edilmşti.
İstanbul’da beş bin civarı insan tutuklandı ancak büyük bir kısmı serbest bırakıldı. Olaylar önce halkın milli galeyana gelmesi şeklinde açıklanırken kısa bir süre sonra solcular, “komünistler” günah keçisi ilan edildi. Aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu solcu aydınlar tutuklandı. Aceleyle uydurulmuş suçlular listesinde çok önceden ölmüş olanlar ve o günlerde askerliğini yapmakta olanlar da vardı. Haklarında hiçbir delil yokken yaklaşık beş ay cezaevinde kalan solcular, Aziz Nesn’in deyişiyle, olayların yabancı basına yansımasının etkisiyle bırakıldılar. Bu arada, olayların sorumluluğunu solculara yıkma fikrini danışmak üzere ABD’den getirilen uzman, “komünistler yaptı” görüşüne sıcak bakmamış ve bu kadar güçlü olmaları durumunda etrafı tahrip etmek yerine ihtilal yapacaklarını söylemişti.
Olayların tarihsel gelişimi, eski despotik devlet geleneği üzerinde yükselen yapının yeni sahiplerinin sınıfsal ihtiyaçlarıyla örtülmekteydi. Osmanlı’nın son döneminde ticaret, ağırlıklı olarak gayrımüslim tebanın elindeydi. Bu durum TC’nin kuruluş yıllarında da devam etti. Azınlık hakları Lozan Konferansıyla tanınmak zorunda kalınsa da, sahip oldukları servet ve mülkiyete el koyma girişimleri daha ikinci paylaşım savaşı dönemindeki varlık vergisinde kendisini gösteriyordu. Savaş yıllarında, haksız kazanç elde eden kişilerden alınacağı iddia edilen vergi, aslında gayrımüslimlere yönelikti. Varlık vergisi uygulamalarından sonra bir çok Rum, Ermeni ve Yahudi artık eski ekonomik ve toplumsal seviyesinde değildi ve ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardı.
unnamed (2)
6-7 Eylül olayları, çokuluslu Osmanlı devletinden Türk ulus devletine geçiş döneminin bir sancısıdır. Kemalist elit, farklı halkları ve etnik grupları barındıran Anadolu’nun homojen hale getirilmesini hedeflemiş, herkesin Türkleştirilmesiyle modernleşme ve batılılaşma sürecnin ivme kazanacağını ümit etmiştir.
Öte yandan milli bir burjuvazi yaratılması yeni kurulan Türk devletinin temel düsturuydu. Bu nedenle azınlıklar mülksüzleştirilirken sermayenin, Mustafa Kemalin “zenginleşin” dediği Türk burjuvazisine akışı sağlanmalıydı. 6-7 Eylül olayları, Türk burjuvazisinin amacına ulaşmasında önemli bir dönemeç noktası oldu.
Aslında olaylar Kıbrıs’taki politik atmosferle bağlantılı olarak başlamıştı. Adada birbirine kırdırılan iki halk, Anadolu halklarının da kaderini etkilemekteydi. İngiliz sömürgeciliğine karşı Kıbrıslı Elenlerin başlattıkları bağımsızlık mücadelesi karşısında İngiltere “böl ve yönet” politikasını izlemiş ve Kıbrıslı Türkleri harekete geçirmişti. Bir yandan EOKA, bir yandan Özel Harp Dairesi tarafından kurdurulan milliyetçi örgütler eliyle ülkemizde çatışmalar tırmandırılıyor, bu arada Londra’da emperyalizmin “stratejik çıkarları” tartışılıyordu. Ankara, dengeleri kendi lehine değiştirecek, bir hadise arayışındaydı. Böylelikle hem Kıbrıs’taki varlığını sağlamlaştıracak hem de İstanbul ve Anadolu Rumlarının elinden ekonomik gücü alarak Türk burjuvazisini güçlendirecek olaylar hazırlandı. Kıbrıs Türktür Cemiyeti eylemleri tırmandırırken egemenlerin elindeki medya da halkı yanıltıyor ve kışkırtıyordu. Tıpkı Bayraktar Cami’nin olayları tırmandırmak için Denktaş tarafından bombalanması gibi Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldı. Bu haber, zaten iyice pişirilmiş olan şövenist kesimlerin ve onların etki alanındaki milli duyguları kabartılmış halkın galeyana gelmesine yeterliydi…
unnamed (1)
Sonuçta “mozaik çatladı” diye tabir edilen 6-7 Eylül olayları, yüzyıllardır kardeşçe yaşamayı bilen halkları birbirinden uzağa sürdü, komşuları ayırdı, dostların, aşıkların arasına dağları denizleri soktu. Oysa gerek Anadolu’da gerekse bizim coğrafyamızda, farklılıklarına rağmen birarada yaşamaya muktedir halklar var. Aynı acıya ağlayan, aynı topraktan doyan, aynı yoksulluğa itiraz eden, aynı baskılara direnen insanlar… Yeter ki halkların kardeş egemenlerin kalleş olduğunu bilelim…
Nazen Şansal
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply