GEÇEN HAFTADAN KALANLAR – Mustafa Batak

28.1013 adl yazı photo 1Geçtiğimiz hafta Kıbrıs’ın kuzeyi için oldukça ilginç bir haftaydı. Elçilik ve mahkeme önünde farklı konuları içeren, ancak kaynağı aynı olan sorunlara ilişkin bir dizi eylem gerçekleştirildi…

Peki, neydi bu eyleme gidilmesinin nedeni? Neden sorunlar farklı olsa da kaynağı aynı yer olarak işaret ediliyordu?

Aslında yanıt çok basit, yaşadığımız ülkenin konum ve koşullarının bu kadar açık bir şekilde değiştirilebiliyor olmasından ve de açık faşizmden söz ediliyordu bu eylemlerde…

Önce TC Orman ve Su işleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun ‘Kıbrıs’ı göbekten Türkiye’ye bağlayacağız’ sözlerine ilişkin yükselen tepkiler, daha sonra 19 Temmuz davalarında öne sürülen enteresan iddialar.

 ***

Ne diyordu Veysel Eroğlu?

 

Taşınacak su ile Kıbrıs’ı göbekten Türkiye’ye bağlayacağız…

Bu sözler tepkiye yol açarak, olmaz arkadaş! O BAĞ KESİLECEK, dedirtti insanlara…

Kıbrıs’ta yaşayan halkların yıllardır kendi kendini yönetememesinin yanı sıra bağımlılaştırma politikalarının bir ürünü olan taşıma su, değirmeni daha hızlı döndürerek vilayetleştirme eğiliminin bir parçasıdır da aynı zamanda…

Ve o bağ geçtiğimiz Salı, TC elçiliği önünde protesto edilerek kesildi!

Diğer bir taraftan, 19 Temmuz davalarında savcılık ve polisin el ele vererek yalan ve yanlış beyanatları tahammül sınırlarını aşarak, bizleri mahkeme önüne taşıdı…

Aynı gün tanık kürsüsün boş kalması, yani tanığın gel(e)memesi sonucu dava bir sonraki güne ertelendi. Ancak ertesi gün, davaya gelen tanığın ortaya koyduğu iddialar, bir önceki gün yapılan eylemin niteliğini ve mahkeme önünde oynanan kısa sokak tiyatrosunun tekrarı gibiydi.

Tanık olarak çağrılan Lefkoşa Türk Belediyesi Reklam bölümü çalışanı Şebnem Derelinin iddiasına göre, 19 Temmuz 2011 günü KTHY binası üzerine asılan pankartın, Lefkoşa Belediyesinden ‘izin’ alınmadan asıldığı için polisin müdahale ettiği ve bu durumun bir suç olduğuydu.

 

Bu güne kadar tanık olarak dinlenen hemen herkesin, yalan ve yanlış beyanlarına alışmıştık, ancak bu beyan durumu farklı bir noktaya taşıyarak olayın vahametini gösteriyordu…

 

Yani Tayyip Erdoğan’ın adaya gelişiyle ilgisi yoktu o günkü polis şiddetinin. Ya da eylemcilere hunharca saldıran polisin, tek arzusu ‘yasal olmayan’ pankarta el koymaktı, Derelinin iddiasına göre…

 

Geçmişte verilen çelişkili ifadelerin, bu denli absürt bir noktaya tırmanması, savcılığın ve egemenlerin içerisinde bulunduğu gülünç durumu gözler önüne seriyor.

Ancak bu şahadet Lefkoşa Türk Belediyesi’ne mal edilmemeli! Çünkü tek amaç, polis şiddetini meşru kılmak! Zaten daha sonra, siyasi içerikli pankartların reklam kapsamına girmediğini, başkan Kadri Fellahoğlu, belirtmişti. (www.yargilaniyoruz.org) Bu açıklamanın ardından, tanık ve savcı öne sürdüğü yalan ve yanlış iddiayla bir kez daha baş başa kaldı…

Tabi ki, başka bir ülkeden emir almayarak, bağımsız özgür bir Kıbrıs şiarını yükseltmek, rahatsız ediyor egemenleri.

 

Etsin de!

Savcılık eliyle başlatılan bu komedinin takipçisi olacağımızı, bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da taşıdığımız pankartlarla sokakları ve alanları doldurarak, emir almadan ve de göbek bağı olmadan yaşamak istediğimizi en yüksek sesle haykıracağız…

Mustafa Batak

Baraka Kültür Merkezi Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply