SİYASİ DAVALAR VE SEN – Nazen Şansal

yalan soyl 1Son yıllarda ülkemize dayatılan neoliberal politikalar, dünyanın başka coğrafyalarında olduğu gibi direnişi, dolayısıyla da polis şiddetini ve devlet baskısını da beraberinde getirmekte…
Ülkemizin kendine özgü koşullarından ötürü, özelleştirmelerin yanına asimilasyon, yoksullaştırmanın yanına dini gericilik, iradeyi gasp etmenin yanına halka hakaret etmek de eklenince, ilerici ve onurlu insanların öfkesi kaçınılmaz olarak büyüyor.
Öyle sokakları doldurup taşıran, ortalığı kırıp geçiren, toplumun geneline bulaşmış kitlesel direnişler yaşanmadı daha, şimdilik…
Ama egemenler, henüz cılız da görünse, her türlü baş kaldırıyı ellerindeki tüm araçlarla sindirmeye çabalıyorlar.
İşte bu çerçevede son yıllarda sendikacılara, dernek üyelerine, parti üyelerine, eylemcilere açılan pek çok siyasi davaya tanıklık etmekteyiz.
Bahaneleri, polisi görevinden men, polisi darp, kasti hasar vb. olan bu davaların çoğu, toplumsal meşruluğu olan eylemlerde, polisin eylemcilere saldırıp şiddet uyguladığı tarihlere denk geliyor.
Göç Yasası eylemleri, Doğu Akdeniz Koleji’nin özelleştirilmesi, KTHY önünde Tayyip Erdoğan’ın protesto edilmesi gibi…
Hatta yaya geçidinde yavaş yürüme sebebiyle dahi dava açılıp geri çekildiği de oldu…
Geçtiğimiz hafta ise duruşması devam eden KTHY önündeki Tayyip Erdoğan protestoları ile ilgili davada oldukça traji komik bir iddia ortaya kondu…
Her türlü ekonomik yıkımı paketleyip başımıza saran Ankara’nın yanı sıra Tayyip Erdoğan bize “besleme” deyince, 19 Temmuz 2011’de adamıza hoş gelmesi, ilerici, solcu, devrimci kesimler tarafından protestosuz karşılanması olanaksız hale gelmişti.
Neredeyse sıkı yönetimi andıran güvenlik önlemleri arasında çeşitli eylemler gerçekleştirilmiş ve o dönemdeki toplumsal muhalefetin merkezi olan KTHY binasına iki pankart asılmıştı:
“Emperyalist Kuşatmayı Reddediyoruz, Paranı da, Paketini de, Memurunu da İstemiyoruz”
“İmamın Ordusuna Geçit Vermeyeceğiz”
Bu pankartlara katılırsınız veya katılmazsınız, eleştirirsniz veya altına imzanızı atarsınız… Fark etmez…
Hepimizin malumu ki, polis, Tayyip ve şürekası bu pankartları görmesin diye sendikacıların, eylemcilerin, saldırmadan hatta direnmeden eylem yapan insanların üzerine yürüyerek, kan dökecek denli şiddet uygulamıştı.
Sonra da zeytin yağı misali bazı eylemcileri tutuklamış ve haklarında dava açmıştı…
İşte bu davaların geçen haftaki son duruşmasında savcılığın tanığı olan bir belediye memuru, asılan her türlü pankartın reklam niteliğnde olduğunu ve belediyeden izin alınması gerektiğini söyledi.
Yani 19 Temmuz’da polisin eylemcilere tekme tokat saldırılmasının sebebi reklam mevzuatına göre izinsiz reklam asmalarıydı, Erdoğan’ın gelişini protesto etmeleri değil…
Bu iddianın abesle iştigal olduğu, daha sonra Belediye Başkanı’nın verdiği aksi yöndeki demeçten,  deneyimli hukukçuların ve hukuk örgütlerinin açıkladığı görüşlerden orataya çıkmış durumda.
Ancak mesele şu ki savcılık ve polis bu kepazeliği ilk defa yapmıyor.
Daha önce de YKP’nin Türkiye’deki açlık grevleriyle ilgili olarak kendi binasına astığı pankartla ilgili aynı gerekçe kullanılmıştı…
Her iki meselede de davalar hala devam ettiğinden mahkemenin tavrını henüz bilmiyoruz.
Bununla birlikte savcılığın, dava kazanmak için ne kadar etik dışı hareket edebileceğini, insan haklarını, düşünce ve ifade özgürlüğünü, üzerine yemin ettikleri Anayasa’yı ayaklar altına alabileceklerini görmüş durumdayız.
Polislerinse, kendi ayıplarını, 19 Temmuz’da halka attıkları dayakları örtmek için yasalara uyan veya uymayan hatta gerçek dışı olan pek çok şeyi mahkemede söylediklerine şahit oluyoruz.
Başta söylediğimiz gibi; egemenler, her türlü baş kaldırıyı ellerindeki tüm araçlarla; polisle, şiddetle, davalarla, yalancı ve bilgisiz tanıklarla, hatta belki yargıyla bile sindirmeye çabalayacaklardır…
Bu halde biz ne yapacağız; bu ülkenin ilericileri, aydınları, kendine devrimci diyenleri ne yapacak?
Bu güne kadar yaptıkları gibi bir avuç insan olarak cılız bir destek mi verecekler yargılananlara?
Örgütünün üyeleri adına eylemlerde bulunan, örgütlü olduğu için yargılanan sendikacılara, dernek üyelerine, parti üyelerine mesafeli durmaya devam mı edecekler?
Belki de bir başka eylemde kendi başımıza gelecek olan bir şeyi uzaktan mı izleyeceğiz hala?
19 Temmuz’da Tayyip’in emir erleri karşısında birbirimize kenetlendiğimiz gibi sıkı sıkı tutunsak bile birbirimize, egemenler yenebilir bizi bu haklı davamızda…
Çünkü vicdan ve insanlık dışında tüm baskı araçları ve güç onlarda…
Bir de kenetlenmezsek…
Not: Siyasi davaları takip etmek için bkz. http://yargilaniyoruz.org
Nazen Şansal
Baraka Kültür Merkezi aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply