HEP YARISINI SEVMEK TAMAMINI SEVEMEDİĞİMİZİN-ALİ DOĞANBAY

Biliyorum. Mesele hiçbir zaman top değildi. Seken, ve yerinde durmayan bir şey, ve yalnızca gol olunca anlamlı olan ve kazananın haklı ve güçlü olduğu bir meşin yuvarlağın yazısı değildi yazdığım. Ama ne zaman ülkemin seken ve yerinde durmayan o şeyi (siyaset gibi, solu gibi, vatan gibi, bayrak gibi, hamaset gibi, ve daha nicesi gibi) gelip de bir ayakucuna değse aklıma bu yazı gelir. Ben Mağusa Türk Gücü’nü sevdim. Sen istediğin takımın öznesiyle oku yazdığımı. Çünkü, mesele top değil. Vurursun gol olur o. Bu, ondan daha büyük, daha anlamlı, daha sevmek dolu bişey. O seken şey var ya kardeşim, o seken şey, işte onunla kavgamız.. Birgün Gazetesi, bir tribün köşesi yapmıştı sanırım, ve taraftar gruplarına anlat diyordu hikâyeni. Biz de o zamanlar, ki ben naçizane katılıyorum, emeği benden büyük olan bir sürü insan vardı orada, ve ama hep bu yazıdaki gibi olamamıştık, olamamanın tribünüydük, tıpkı hayat gibi, ülke gibi, memleket gibi, ben de olamadığımızın hikâyesini yazmıştım. Şimdi buralarda yine mevzu seken, yerinde durmayan ve zıplayan o şey olunca, aklıma geldi birden.

HEP YARISINI SEVMEK TAMAMINI SEVEMEDİĞİMİZİN

Mağusa Türk Gücü’nü tutmak biraz bölünmüş yarısı gibidir ömrümüzün. Hep yarısını sevmek tamamını sevemediğimizin. Çünkü kalan yarısını sevmek ‘Dikkat Askeri Bölge’ yazısı içerir ve bazen denizi bile ortasından ikiye bölerler. Üstelik suyun bu tarafında yüzmek nedense sakıncalı ve yasaktır. Sakıncalı ve yasaktır diye, insan, kalan yarısını sevemediği zaman, bütün edemez sevgisini. O yüzden tribünlerimizde de MTG formasının yanında hep Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş formaları muhakkak giyilir. Hatta çoğu kere suyun bu tarafından, daha az sakıncasız olduğundan, kendi yarısını sevmeyi unutan herkes için Aslantepe, İnönü ya da Saraçoğlu daha mabettir. Ama yalnızlar için öyle değildir. Çünkü her yerde yalnız bırakılanlar ve bütününden koparılanlar için bir ülke neyse, nasıl yarım ederse, Mağusa Türk Gücü’nü tutmak da en az o kadar yarımdır, bütün etmez…

Akıllarına yalnızca milliyetçi ve şovenist tepkilerinde yavruymuş gibi gelen ama onun dışında yalnızca sömürmek için ‘birkaç adımlık yer’ ya da ‘kara para aklamak için uygun otel odaları’ olarak görülen bu yerde bu futbol hiçbir zaman büyümeyecektir… Büyümeyecektir diye, ve çocukluğumuzdan beri büyümesin diye, içimizde büyüttüğümüz her insani ateş ‘Dikkat Askeri Bölge’ yazısıyla, suların içinde tellerle ikiye bölerek sevdamızı, söndürdüler ateşimizi.. O kadar büyüdüğünü söyleyip yani bundan tam 36 sene olup hala daha tıfıl bir çocuğun cüce boyuyla o denizlerde yüzemiyor olmamız bizim ‘yavruluğumuz’ değil, sizin ‘sömürmenizdir’.

Öyle değil diye, belki küçük çocuklar büyüyünce yalnızca Mağusa Türk Gücü’nü sevebilirler diye, herkesin içine ilk takımı düşsün diye ‘kendi şehrinin takımını tutmak en delikanlı isyandır’ diyerek ‘büyükleri’ öyle sevmek istedik biz. Ama hep unuttuk, yarım kalmış bir yanımız vardı. O tamamlanmadıkça ne yapsak olmayacaktı. Tamamını sevemediğimiz bir ‘DUR’ işaretiydi her yol. Bazen bir sokağı dönerken bile yarım kaldığımızı hissedebiliyorduk…

Hiç tanımadılar bizi. İnsan olana dokunur ya, çok dokundu; yalan değil. Ama onlar tanımadığı için değil ha, siz de hiç tanımadınız. O boktan ambargolarına ve uyduruk devlet yasalarına bakılırsa bir şehri ikiye bölmek de savaş suçu sayılmıyordu. Fakat orada topa vuracak olan her çocuğun sonradan canını acıtacağı kimsenin aklına gelmiyordu.

Bizim tribünlerimiz yok. Yarısı o tarafta kaldı. Şimdi üçlü çekmeye kalksak alkışımız az. ‘Eski Açık Sarı desene’ diye tempo tutsak, ‘Yeşil’ diyecek tarafımız Yeşil Hat’tan sonra o tarafta.. Bazı yeşil sahalarımızın arasından bile savaş hukuku geçiyor. O çocuklar o topa ne zaman vursa kurşun değmiş ellerin tetiği duyuluyor. Ne zaman gol olsa buralarda, ya da oralarda, kimse bilmez belki ama yarım seviniriz biz…

İşte öyle. Çok istedik MTG’mizi sevmeyi Mağusa’mızı sevdiğimiz için. Ama sevdirmediler be abi! Öyle fiyakalı tezahüratlarımız olmadı hiç. Hep sizden aşırdık. Öyle pankartlarımız olmadı. Hep sizden bakarak yaptık. Biz hep nedense sizden bakarak olduk. O kadar sizden olduk ki, kendi tutacağımız takımımız bile kalmadı bizim. Biz tribünlerimizi bile sizden benzettik. Çünkü siz bize bunu öğrettiniz. Siz bizden dönüp sonra bunu sömürdünüz. Siz bizden dönüp bunları almak için bize bunları öğrettiniz. Ey kurtarıcım, Anavatanım, bana sevebileceğim tutabileceğim bir takım bile bırakmadın, bu nasıl atkı şovdur böyle, yapmayın!

Şimdi topu nereye vurursanız vurun, oradan gol olur kalemize. Bizim kalemiz de olmadı ki. Mağusa’m, Türk Gücü’m… Yenildik ama gerçek taraftarlıktır ki, o büyük insanlığın düşü için: ‘Biz hep yenilen tarafı tuttuk, çok inanarak, öyle inandık, öyle sevdik seni…’

Ali DOĞANBAY

  • Makale, 7 Ekim 2011 tarihli Birgün Gazetesi’nde yayımlanmıştır…

 

Be the first to comment

Leave a Reply